Bellek-Hafıza

Bellek” hafıza anlamında dilimizde son elli altmış yıl içinde yaygınlaşmış öz Türkçe bir sözcük. “Hafıza anlamında” dedim, “hafıza karşılığı” demedim. Bir sözcüğün başka bir sözcüğü her yerde, her durumda, her anlamda karşılayacağını sanmıyorum. Eşanlamlı sözcükler olduğuna dilbilimciler pek inanmazlar. Tam eşanlamlılık olmadığına göre, “bellek” sözcüğünün yaygınlaşması diğerini büsbütün yok etmeyecektir. Kuma değiller ya, neden bir arada yaşamasınlar. Ben Dil Devrimi’ni sözcük üretme, sözcük çoğaltma, dili varsıllaştırma eylemi olarak görüyorum, sözcük yok etme olmamalı amacımız. Dilimizde yaygınlaşmış eski sözcükler de yaşamalı.
Öz Türkçe sözcükler dile nasıl kazandırıldı? Bu konuda izlenen yollar halkın yaptığından farklı değildir. Yeni sözcükler, türetme, birleştirme, derleme ve tarama çalışmalarıyla elde edildi. Dile yeni sözcükler katmanın bu dört yoldan başka çok işlek olmayan başka yollarından kitaplarımda söz etim.
“Bellemek” ellemek, kollamak gibi “bel” kökünden türemiş bir sözcük, Divanü Lügâti’t Türk’te olmasa da çok eskidir. Türetilmesi “çatlak”, “patlak” sözcüklerine benzeyen “bellek” eski metinlerde ve Tarama Sözlüğü’nde yok. Halk ağızlarından derlenen Derleme Sözlüğü’nde “Belleği kuvvetli” anlamında “bellekli” var. Bu sözcükler hep yerel diye dışlanmış, ben epeydir bunun mücadelesini veriyorum. “Bellekli” yerel değil, Arapça, Farsça düşkünü Osmanlı münevverinin vaktiyle fark etmediği ya da ilgi göstermediği sözcüklerden. Bunların değeri Cumhuriyet’ten sonra anlaşıldı. Derleme Sözlüğü’nde “bel etmek” anlamında “bellek koymak” var. Gene halk dilinde aynı kökten “Öğrenmek için yapılan iş” anlamında bellencelik ve bellengeç sözcükleri var. “Termin” anlamında halk kullanmış ama aydınlar farkında değil ya da yerel deyip ilgi gösterilmemiş. “Kolay öğrenen” anlamında bellegen var bir de. Bunların hiçbiri yerel değil, sahip çıkılmamış, ihmal edilmiş, hor görülmüş, yazı dilinde yer bulamamış. Bellekçi, belleklemek de yeni baskılarında Saklı Sözlük’e alacağım sözcüklerden…
Kısaca bellek (bel-le-k) için şunu söyleyebiliriz: Aydınların türettiği bir sözcük değil, halk dilinde var olan ama yabancı dillerin baskısıyla sahip çıkılmamış bir sözcük. Bugün “hafıza” anlamında dilimizde yaygınlaştı. Bu sözcükten birçok terim de elde edildi, edilecek. Yeni bir sözcük olarak “flaş bellek”, İngilizce ile öz Türkçe bir sözcüğün yan yana gelmesine verebileceğimiz çok sayılı örneklerdendir.
Çok yerleşmiş sözcüklere karşılıklar aramak bugün önceliğimiz olmaktan çıkmış görünüyor. Son zamanlarda dilimizi istila eden yabancı sözcüklere ve terimlere karşılıklar bulmak olmalı işimiz.
Bazen “hafıza” varken “bellek”i ortaya atmak gerekli miydi diye düşündüğüm olmuştur. Eski TDK’nin 829 numaralı üyesi Cemal Süreya bir dizesiyle karşı çıktı buna:
Çözüldü damar damar doğanın belleği
Bazen “hürriyet” varken özgürlük sözcüğüne gerek var mıydı diye düşündüğüm de olmuştur. Öz Türkçenin büyük şairi gene karşı çıktı:
Özgürlüğün geldiği gün/ O gün ölmek yasak!
Öz Türkçe sözcükleri en çok kullanan şairdir Cemal Süreya.
Bu bürokrat şairin dilinde sevişmek bile “yürürlüğe” girer.
Bir sözcüğü şairler benimsemiş, sevmişse, önünde durulmaz, yok edilemez.