Hint-Pak-Türk hattında kelebek etkisi!
KENDİ dertlerimizle uğraşırken, konuda-komşuda neler olup bittiğini takip bile edemez hale geldik.
Tarihin belirli zamanlarında, olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, sanki tek bir yerden düğmeye basılmış gibi, birdenbire her taraf alevlerin altında kalıyor.
Şimdilerde “kelebek etkisi” diye romantik ve şiirsel olarak adlandırılan, bizlerin ise “diyalektik materyalizm” adı altında, siyasi hayata başladığımız günlerdeki ilk eğitim konusu olarak işlediğimiz bu ilginçlik, belki de tüm bu olanları ve olacakları açıklamaya yeterli olacaktır.
PRENSİPLER VE DOKTRİNLERİN PARÇALADIĞI DÜNYA
Konuyu hem bizdeki PKK’nın feshine hem de komşularımız Pakistan ile Hindistan arasındaki “savaşçık’a” getirip, daha da genişleterek açıklayalım öyleyse. Çünkü hemen her ülkede, bizim sorunlarımıza benzeyen ya da benzetilen etnik kökenli ve çok uzun süren sorunlar bulunmakta. Myanmar’dan tutun Pakistan’a, İran’dan tutun Ruanda’ya, her yerde hem de son 300 senedir bitmeyen bir etnik dalgalanma bulunmakta. Hafızamızda kalan isimleri ile Belucistan Kurtuluş Ordusu, Tamil Kaplanları, ETAN East Timor örgütü, Arakan Kurtuluş Ordusu, Arnavut Kurtuluş Ordusu, dört ülkedeki PKK uzantıları gibi onlarca örgüt, genellikle de Batı’nın yönlendirmesi altında bu etnik dalgalanmaların parçası oldular. Aslına bakarsanız bu 300 senelik tecrübe, bize bu tür etnik sorunların çıkış nedeni konusunda da ipuçları sunmakta. Dünya ülkeleri, son 300-400 senedir, Batı dünyasının önce sömürgeci, sonra da emperyalist yönetimlerinin sultası altında, yolunu bulmaya çalışmakta. Ve 2025 senesinde şahit olduğumuz tüm etnik kaynaklı iç problemlerin yaratılış sebebini de bu tarihi gerçeğe yüklemek hiç de yanlış olmayacaktır. Zaten bu sorunların yaratıcısı, propagandacısı ve sürdürenleri de aynı kaynaklardır. Yaptıklarını da Wilson Prensibi, Monroe Doktrini, Birleşmiş Milletler, NATO gibi teorik ve pratik kılıflara uydurmanın da ustası olmuşlardır.
1947’DE HİNDİSTAN BÖLÜNÜRKEN
İşte Türkiye’mize musallat ettirilen “Kürt sorununu” da Hindistan’ın böldürülüp Pakistan ve Bangladeş diye 3 parçaya ayrılmasını da böyle bir bakış açısıyla görmek gerekli. Türkiye’mizin başındaki 100 yıllık Kürt sorunu, geldiğimiz bu aşamada, çözümden çok daha karmaşık ve daha uluslararası bir problem haline geleceğe benzemekte. Öyle ki örgütün, kendi kurucusunu bile dinlemediği, parayı verenin düdüğünü çalmak durumunda ve de zorunda olduğu bir noktadayız. Elbette Türk milleti, 100 yıllık tecrübesi ile bu işi başarılı şekilde çözecektir. Biz bu yazıda, bizlere fikir versin diye Hindistan ile Pakistan arasında yaratılmış olan ve 1947’den beri bir türlü halledilemeyen, karşılıklı bir şüphe ve nefret ilişkisini ele alıp, o emperyalist İn-giltere’nin günahlarını hatırlatmak istemekteyiz.
45 TRİLYON DOLARLIK SOYGUN
300 sene boyunca Hindistan’ı türlü hilelerle sömüren ve halkın 1857’deki isyanı sonunda doğrudan İmparatorluğuna bağlayan İngiltere, Hindistan’ı Babürlüler denilen Türk hanedanının elinden alarak, kendi toprağı olduğunu ilan etmişti. Hindistan’ın çok uluslu, çok dinli ve de çok dilli halkının aralarındaki farkları çok ustaca tesbit edip, farklı etnik ve dini toplulukları birbirlerine karşı kullanan İngiliz İmparatorluğu, o topraklardan ve Hint insanlarından, sadece 1765 ile 1938 arasındaki süreçte, 45 trilyon dolar sömürecekti (rakam ile 45,000,000,000,000.) Bu miktarı, Columbia Üniversitesinden Hintli Prof. Utsa Patnaik ortaya çıkaracaktı. Aslında 1765 öncesi de hesaba katılırsa, İngiliz sömürüsünün boyutunun çok daha dramatik olduğu görülür. Yine de bu rakam, bugünkü Türkiye’nin 50 katına denk düşmektedir. Yani ortada olağanüstü bir sömürü bulunmaktadır.
İngiltere, iki adet dünya savaşından galip çıkmasına rağmen, 1945’ten sonra eriyip dünya sahnesinde, ABD’nin arkasından koşturan küçük bir fino haline gelecekti. Ama Hindistan’dan çekilmeden önce bile, dünyanın o bölgesinde huzurun bir türlü yerleşememesini sağlayacak bir taksim ve bölünme yaratıp gidecekti. 1947 Ağustos’unda, bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldığı Hindistan’dan tüm gücünü çekip, aralarına nifak soktuğu Hindu ve Müslüman halkın birbirini boğazlamasını, İngiltere’ye dönmek için bindikleri geminin güvertesinden zevkle seyredeceklerdi.
HİNT ANAYASA MAHKEME YARGICI: TEK ÜLKEDE BİRLEŞELİM!
Hindistan Anayasa Mahkemesi yargıçlarından ve Hindistan Basın Konseyi Başkanı Markandey Katju; son Hindistan-Pakistan çatışması üzerine, birçok Hintli ve Pakistan’lı aydının duygularına tercüman olacak şu tahlili yapmıştı: “Hindistan’ın 1947’de “uydurma bir 2 ülke” teorisi ile böldürülmesi ve iki halk arasında o günden bu yana devam eden çatışmalar, Batı’nın gelişmiş devletlerinin işidir. Böylece Hindistan-Pakistan-Bengaldeş halkının tek bir çatı altında birleşerek, Çin Halk Cumhuriyeti gibi modern bir endüstriyel ülke haline gelmesini engellemiş olmaktadırlar. Halbuki birleşik bir Hindistan, bizim ucuz işgücümüze dayanarak Batıdaki endüstrilerin rakibi olabilirdi. Ondan dolayı da Batı, ellerinden gelebilecek her yolu deneyip, halkımız arasındaki din, dil ve sınıf farklılıklarını kullanıp, karşılıklı düşmanlık yaratmaktadırlar.”
ÖNÜ KESİLEN IRMAK: TÜRKİYE
Yargıç Katju’nun Hindistan için yaptığı bu dramatik tahlili Türkiye’ye uygulayınca, aynı emperyalist güçlerin son 100 senedir Türkiye üzerinde de aynı böl-yönet taktikleri ile halkımız arasındaki etnik, inanç ve dil farklılıklarını tekrar tekrar kullandıklarını kolaylıkla görebiliriz. Aynen birleşmiş bir Hindistan’ın Çin Halk Cumhuriyeti’nin izinden gidip, Asya’nın süper güçlerinden biri olabileceği gibi, 85 milyonluk birlik olmuş bir Türkiye’nin de, dünyadaki çok önemli ekonomik ve siyasi bir güç olma potansiyeli vardır. Ve 100 sene önce İngilizler, şimdi de ABD, aynı böl-yönet oyununu tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de tekrar tekrar ve her defasında başka kılıklarla sahneye koymaktalar. Ama kendisi de bir imparatorluk geleneğinden gelen Türk halkı, geçmişteki emperyalist bölücülük çabalarına başarılı şekilde karşı çıktığı gibi, bu son planları da çöpe atıp yoluna devam edecektir.