02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kentlerin gelişmesi ve kötü bir örnek İzmir (1)

Rahmi Pınar

Rahmi Pınar

Eski Yazar

A+ A-

Kentlerin nasıl, ne yönde büyüyeceği, hangi alanda, kat yüksekliklerinin ne olacağı, bina yönlenmeleri, vb. yeraltı çalışmalarıyla ortaya çıkartılır. Yeraltı çalışmaları, zeminin ve ana kayaya kadar inen yapıların tanınması demektir. Böylece, olabilecek bir depremin, dalgaları modellenerek yeraltının tepkisi bulunur. Senaryo depremler kullanılarak hasarlar saptanır ve kentin mimari sınırlamaları ortaya çıkartılır. Özellikle, kent göğe doğru yükselmeden önce, bu çalışmaların yapılması gerekir. Kent geliştikten sonra bir anlamı yoktur ve yapılması çok zordur. Benim bildiğim, ülkemizde böyle bir kent yoktur.

Kentlerin gelişmesi, genelde göç almasıyla başlar. Göç edilen alan, her türlü düzensizlik içinde gelişir. Bu düzensizlikler; kötü yapılaşma, hiç olmayan şehircilik planlaması, kendine özgü düzeni, yasaları, kültürü olan bir topluluk, olarak sayılabilir. Daha sonra, iktidardaki güçler, söz konusu toplumu oy deposu olarak kullanmaya yönelirler. Yöreye götürülen belediye hizmetleri, bir takım imar afları ve benzeri davranışlar, göç etmenin önünü açar. Ekonomik olarak düşük gelirlere sahip bu kesimlere, yakacak, gıda gibi yardımlarda bulunarak, kendinize bağımlılığı da arttırabilirsiniz. Gücünüze güç katarsınız. Böylece her iki kesimin de işine gelen karşılıklı bir ilişki doğar. Oysa çağdaş kentleşme veya kentlerin gelişmesi böyle olmamalıdır. Kentin yeraltı özellikleri bilinerek, depremde, zemin nedeniyle hasar görmeyecek alanlar ve uygun binalar belirlenmelidir.

Üzerinde yaşadığım kent İzmir. Böyle mi gelişmiştir? Veya böyle bir gelişmeyi mi hedeflemiştir? Veya bu konuda hiçbir bilgi yok ta; gelişigüzel gelişmeye izin mi verilmiştir? Gecekondu alanlarında, halk, izinsiz, herhangi bir bilgisi olmadan inşaatını kondurabilir. Ya, kentin merkezinde “Yeni Kent Merkezi” olarak isimlendirilen alanda yapılan çok yüksek binalar için ne söylenecek? Yetkililerin ne diyeceklerini biliyorum. Her türlü işlemlerin yasalara uygun olduğunu söyleyeceklerdir. Onların söyledikleri bu kadarı ile doğrudur. Halk, ancak bu kadarını, yani kendine anlatıldığı kadarını bilir. Gerçek nedir? Size bir öykü anlatacağım. Bu öykü belki de birkaç yazımı kapsayacak ve tümüyle gerçeklere dayanacak.

İzmir zemin özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 1999 yılında Boğaziçi Üniversitesine, Radius isimli bir proje, İzmir Belediyesi tarafından yaptırıldı. Hedefi, projenin girişinde, “İzmir kentinde meydana gelebilecek deprem zararlarının tespitini ve bu zararların azaltılmasına yönelik tedbirlerin belirlenmesini içeren bir Deprem Senaryosu ve Master Planının hazırlanması ile ilgili araştırma, derleme, değerlendirme ve danışmanlık hizmetleridir” olarak belirtilmiştir. Bu cümleden de anlaşılacağı gibi, proje bir derlemedir ve bir danışmanlık hizmetidir (?) Gerçek verilere dayanmaz. Açılmış olan sondaj kuyularından yararlanılmıştır. Sondaj kuyu verileri, ait oldukları nokta ve kuyu sonuna kadar olan aralık için geçerlidir, Söz konusu veriler, deneysel (ampirik) bağıntılar kullanılarak yeraltına ait fiziksel parametreleri elde edilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla yer altını tam yansıtmaz. Kullanılan yöntemler eksiktir ve sığ derinlikler için (yaklaşık 30-40 m) geçerlidir. İlksel bir bilgi niteliğindedir. Bir çok eksikliğine karşın, hiçbir bilgi yokken, söz konusu çalışma, yararlıdır ve önemlidir. En büyük eksiklik, gerçek verilere dayanmaması ve derinliğin sınırlı olmasıdır. Radius projesinin tümü, İzmir Büyük şehir Belediyesi tarafından internet ortamına koyulmuştur. Herkes, kolaylıkla ulaşabilir.

Gerçek verilerin kullanılmasıyla, yeni parametreler elde edilecek, görüş değişecek ve yeraltının deprem karşısında davranışı doğru olarak bulunacak ve bu bulguya göre yapı özellikleri belirlenecektir. Böylece oluşabilecek bir depremin en az zararla atlatılabileceği alanlar ve bina tiplerinin saptanması, kesinlik, gerçeklik kazanacaktır.

Bu aşamada, size gerek verilere dayanan, TÜBİTAK tarafından desteklenen çok ayrıntılı, bir diğer projeyi kısaca anlatacağım.

TÜBİTAK, çeşitli projeler verir. 1007 kotlular, müşterisi olan türdendir. Bir sorun üzerine, müşteri kuruluş, o projeyi parasal olarak destekler ve sonuçta elde edilen ürünü kullanacağına dair sözleşme imzalar. Böylece, önemli araştırmalar ve ürünleri ortaya çıkar. “İzmir Metropolü ile Aliağa ve Menemen İlçelerinde Güvenli Yapı Tasarımı için Zeminin Sismik davranışlarının Modellenmesi, TÜBİTAK-KAMAG 106G159 No’lu 1007 Projesi” böyle bir çalışmadır. Rapor, 2011 yılında, TÜBİTAK tarafından kabul edilerek, “UYGULANMASI” koşuluyla müşteri kurumlarına gönderilmiştir.

Ortalıkta görülmeyen bu projeyi, müşteri kuruluşlarını, proje ekibini, neler getirdiğini, hangi yasaklamalar oluşturduğunu, gelecek yazılarımda anlatacağım.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları