Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Körfez’deki üç beş güzel

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Ultra zengin Körfez krallıkları, on yıldızlı birer otel gibiler: müşterilerin tamamı geleneksel fıstanlı yerli varlıklı Araplar, hizmet verenlerin tamamı ise, hiç de onlara benzemeyen ve benzemesi kanunla yasaklanmış olan Hindistanlı, Bengaldeshli, Filipinli, Nepallı veya Sudanlı garibanlar. Hatta bazı krallıklarda, oldukça yüksek sayıda Türk te, bu sınıfta hizmet görmekteler!

Daha geçenlerde, Katar’ın başkenti Doha’nın sokaklarında dolaşmaktaydık. Oldukça pahalı görünen bir otelin girişinde, beyaz fistanlı ve Katar’ın yerlisi olduğu hemen anlaşılan bir kısa boylu adam, tüm şiddeti ile, iki metre boyundaki Afrikalı kapı görevlisine bağırmaktaydı. Ortak dil İngilizce olunca, ne olduğunu anlamak için adımlarımızı yavaşlatıp, kulak verdik, ama fazla bir şey de anlamadık. Üç farklı memleketten, üç farklı İngilizce aksanı ortada olunca, sorunun ne olduğu belli olamadı. Ama ne olursa olsun, Katarlı küçük adamın, o dev gibi Afrikalı çalışanı sözleri ile perişan etmeye niyetli olduğu belliydi. Zavallı kapı görevlisi, normal şartlarda sadece elinin biri ile bu bağıran Katarlı’nın boğazından tutup, bir metre havaya kaldırarak yere vurabilirdi. Ama “gurbet ellerde göçmen işçi” olunca, insan tüm sınırına, tüm şiddetine hâkim olabiliyor galiba. O sadece dinleyip, Katarlı ne diyorsa hiç cevap vermeden öylece dururken, tartışmayı geride bırakıp yolumuza devam etmiştik.

100 SENE ÖNCE LAWRENCE’İN GÖRDÜĞÜ 2025

Daha düne kadar, yani 100 sene öncesine kadar, Osmanlının en uzak köşeleri olan bu yerlere, sürgüne layık görülen ve gözden düşen hanedan mensupları ile, devlet görevlileri gönderilirdi. İngiliz’in, Lawrence ve Gertrude Bell gibi ajanları aracılığı ile Osmanlıdan kopardığı bu topraklarda, birleşik bir Arap devleti bile kurdurulmadı. Buna izin verilemezdi. Çünkü emperyalist vizyonda, Orta Doğu’da birleşik bir Arap devleti ilerdeki tarihlerde, kendileri için sorun yaratacaktı. Onun için, siyasi olarak Hz. Muhammed’den bu yana birleşik bir millet olarak yaşayan tüm bu bölgenin insanları, İslam sayesinde oluşturulan beraberliklerini, bin sene sonra yeniden kaybettirildiler. İngiliz siyasi cambazlıkları, tüm bu topraklarda aşiret toplumunu yeniden canlandırıp, Arapları Araplara, Türkleri Araplara, Arapları Farslılara vurdurmanın teorilerini ve pratiklerini geliştirdiler. Ve başarılı da oldular, maalesef!

SUUDİLERİN ÖN BİN ÜYELİK HANEDANLIĞI!

Körfez’deki üç beş güzel - Resim : 1

Bölgedeki bu Müslüman krallıkların en büyüğü de Suudi Arabistan. Kutsal toprakların 100 senedir sahibi pozisyonundalar. Petrol denizinin tüm bölge ülkelerine sağladığı bitmez-tükenmez varlık ile, çocukların kumda oynamaları gibi oynamaktalar. Şimdiki Suudi kralı Salman’ın oğlu ve geleceğin kralı Muhammed Bin Salman’ın hayat hikayesini yazan Karen Elliot House, “The Man Who Would be King: MBS” kitabında, Suudilerin sülalesinden oluşan 15 bin varlıklı amcalar, yeğenler, oğullar, kızlar, kuzenler, torunların ülkenin her kademesinde görev yaptığını, ya da yapmadan yaşadığını ifade eder. Yani bu yönetici sülale, bu ülkenin kaymağını yiye yiye bitirememekte. Öteki küçük krallıklarda da benzer “sülale” yönetimleri, hayatlarının en mutlu balayılarını yaşamaktalar. Ta ki petrole dayalı dünya düzeni, yerini güneş enerjisi ya da hidrojen gibi başka kaynaklara bırakana kadar. O da daha oldukça uzun bir süre olmayacağa benziyor ya, bu balayı devam edecektir şimdilik.

Sonuçta ne olduğunu 2025 senesinde hep birlikte yaşamaktayız. Birbiri ile didişmekten dış düşmanın farkında bile olamayan aşiret devletleri, yabancıların elinde piyon olmayı seçmişlerdir ve bunun sayesinde iktidarlarını ayakta tutabilmektedirler.

Körfez’deki üç beş güzel - Resim : 2

PETROL DENİZİNDEKİ BALAYI

İngilizlerin kurdurduğu bu devletçikler, şimdi de ABD’ye açtıkları krediler sayesinde “balayılarını yaşayan mutlu çiftler” halinde varlık sürdürmektedirler. Sadece petrolleri sayesinde aklın alamayacağı miktarda gelirleri olan bu küçük hanedanlıklar, o kadar küçüktürler ki, devlet mekanizmasını bile yönetecek elemanlarını zor bulurlar. İktidar denen o dehşetli makinayı elinde tutan yerlilerin hayatlarını sürdürmesi ve iktidara devam etmeleri için, fakir memleketlerin bireylerini ülkelerine doldururlar. Hintli, Nepalli, Bengaldesliler inşaat ve ayak işlerini yaparken, Filipinli ve Endonezyalılar ise hizmet sektörünün hemen tamamına yayılmışlardır.

Bölgedeki Körfez ülkelerinin gerçek çalışanları ve üretenleri olan bu yabancı göçmenlerin, seçmek ve seçilmek türünden hiçbir hakkı da bulunmaz. Yani bir bakıma 18-19. Yüzyıldaki Amerikan güneyindeki köleciliğin maaşa bağlanmış türünden bir iş hayatı oluşturulmuştur. Adalet isteyen de anında memleketine geri gönderilir ve konu da orada kapanıverir.

Körfez’deki üç beş güzel - Resim : 3

BİR YEMEN ON ŞEYHLİĞE BEDEL!

Bu Arap İslam ülkelerinin İsrail’e karşı tutumunu da daha çok kendileri değil, kendilerini kurduran ve bugüne kadar yaşatan Batı emperyalistleri belirler. Bunların kararları dışına çıkan ve cesaretli karar verebilenler, nedense hiç ortaya çıkamaz bir türlü. Dolayısı ile 2025 senesinde, İsrail’in bölgeyi ateşe atan ve milyonlarca Filistinliye hayat hakkı tanımayan eylemlerine karşı, ta uzaklardaki Yemen’in binde biri kadar bile ses çıkarmazlar.

Bizce, İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed, cennetten aşağıları seyretmekte ve bu krallara, prenslere ve sultanlara Müslümanlığın bu olmadığını, haksızlıklara ve özellikle de kendi komşularına yapılan zulme karşı savaşmaları gerektiğini, türlü yollarla ifade etmeye çalışmaktadır. Ama gerçek İslami çok uzun zamanlar öncesi terk eden bu ülkeler ve genel olarak İslam dünyasının yöneticileri ve insanları açısından, peygambere karşı utanmak dışında yapacakları bir şey kalmamıştır. Aymazlığın sınırına gelinmiş ve çok zaman önce de bu sınır geçilmiştir. Bugün, özellikle de Filistin halkına reva görülen zulüm, ancak Filistinli halkın kendisinin ve vicdanında hala bir miktar insaniyet kalmış olan dünya halklarının birlikte mücadelesi ile durdurulacak ve bu zulmün hesabı mutlaka sorulacaktır. Bir Nürnberg te, gelecekte insanlığı beklemektedir bu şartlar altında.

Yemen Petrol