Küresel değişiklikler ve Türkiye’nin rotası
Batı Asya’da, sıra dışı gelişmelerin ortaya çıktığı bir süreç yaşanıyor. Uluslararası güç mücadelesinin yoğunlaştığı en hassas cephe olan Batı Asya’daki gelişmelerin hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu gelişmeleri doğru bir şekilde değerlendirmek ve yerli yerine oturtabilmek, bundan sonraki sürecin yönünü saptayabilmek için küresel düzlemdeki değişikliklerin mahiyetini anlamaya ihtiyaç var. Son 25 yılda dünyanın jeopolitik çehresinde çok önemli değişiklikler oldu ve olmaya devam ediyor. Buna koşut olarak, gelişen dünyanın öncü ülkeleri ekonomik olarak yükselişe geçiyor. 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlarken, dünya yüzyıl öncekine benzer ölçekte büyük bir dönüşüm yaşıyor. 20’nci yüzyılın ilk yıllarında, Asya’nın büyük medeniyetlerinin küllerinden doğmasını sağlayan büyük devrimler dünyayı sarsmıştı. Günümüzde, yine Asya önde ama bu kez yalnız değil. Asya’nın yanı sıra Afrika’nın, Latin Amerika’nın, gelişen dünyanın milletleri emperyalist tahakküme karşı kendi milli devletlerini ayağa kaldırıyor.
TARİHİN AKIŞINDA HIZLANMA
Emperyalist sistem ve gelişen dünya devletleri açısından nitelik değişiklikleri, tarihin akışının hızlandığı bir dönemi işaret ediyor. Geçmişin emperyalist hegemonya düzenine karşı, milli devletlerin ağırlığının arttığı çok kutuplaşma, günümüzün ve önümüzdeki dönemin belirleyici etkeni.
ABD’nin başını çektiği Atlantik sistemi, sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda siyasal, ideolojik ve kültürel düzlemde de geriliyor. Buna koşut olarak, Çin başta olmak üzere Asya, dünyanın üretim merkezleri haline geldi. Asya ülkelerinin birçoğu sadece endüstriyel üretimde değil, bilimsel faaliyetlerde de sınırlarını aşıyor. Türkiye’nin özellikle son 30-35 yılda savunma sanayindeki atılımı da bunun örneklerinden biri. Gelişen dünya ülkeleri, emperyalist sistemin prangalarını kırınca kendi gizilgücünü adım adım ortaya çıkarıyor.
SIRA EKONOMİDE PRANGALARDAN KURTULMAKTA
Fakat, önemle üzerinde durmamız gereken gerçek, bu gelişmenin belli bir sınıra kadar olduğudur. Mesele, tek başına ülkenin toplam ekonomik büyüklüğünün artmasından ibaret değildir. Halkın refahının toplam olarak artışı, ancak planlı bir kalkınma modeliyle sağlanabilir. Bugün Türkiye’de Hükûmet yetkilileri, ekonomide durumun iyileştiğinden söz etmekte, uluslararası kredi kuruluşlarının Türkiye’nin notunu yükseltmesiyle böbürlenmektedir. Peki halkın ekonomisi? İşçinin, memurun, çiftçinin durumu? Gelir dağılımındaki giderek derinleşen adaletsizlik, artan işsizlik, kültürel erozyon, büyüyen toplumsal sorunlar.
Sonuç olarak hem Türkiye hem de gelişen dünya ülkelerinin tümü için emperyalist sistemin ekonomik sınırlarının da dışına çıkma zorunluluğu bulunmaktadır. Emperyalist sistem, gelişmekte olan ülkelere neoliberal serbest piyasa reçetelerini dayatmaktadır. Söz konusu dayatmalar, bu ülkelerin kendi özgün kalkınma hedefine ulaşmasını önlemekte ve emperyalist sisteme daha fazla bağımlılığına yol açmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin, kamusal çıkarı esas alan uzun vadeli bir stratejiyi oluşturması gerekliliği bulunmaktadır.