Yandex
13 Mayıs 2025 Salı
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Orta Asya oltaya düşmemeli - II

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta; Batı’nın, düşük ve orta gelir grubundaki devletlerin altyapı gereksinimleri üzerinden yeni bir sömürü alanı üretmiş olduğunu; ABD’nin altyapı yemini yutmaktan son anda kurtulan Orta Asya’nın, AB zokasını yuttuğunu yazmıştım. Kendi öz kaynakları ile altyapı açıklarını kapatmakta zorlanan Orta Asya, orta vadede “altyapı” karşılığında sömürgeleşme riski ile karşı karşıyadır. Yazımın sonucunu özetlersem, deniz ticaret yolları kontrolü için ABD veya Çin ile mücadele yeteneği bulunmayan, ama kıta içi kara ticaret yolları üzerinden Asya’ya nüfuz etme niyetindeki AB’nin sunduğu “stratejik ortaklık” algısına inanan Orta Asya’nın, -gaza gelerek- KKTC’yi dışlamasının sebepleri olduğunu ve “kötü sonuçları” olacağını yazmıştım.

Meselenin özünde, “jeopolitik güç denklemlerini en basit hâliyle bile algılayamamak, yani jeopolitik körlük” vardır. Günümüzde, Batı’nın Doğu’yu sömürü yönteminin, ticaret yolları kontrolü üzerinden Doğu’nun üretim gücünü ve pazarlara erişimini kontrol etmek olduğunu yazılarımda okumaktasınız. Pazar erişimine bağımlı olan Doğulu üretim gücünün zincirlerini kırmasının da, birleşerek mücadele etmeyi gerektirdiği açıktır. Bu da, Doğu’nun kaybettiği ticaret yollarının kontrolünü geri kazanmasına; elindeki koridorlara da sahip çıkıp Doğu ile birlikte ve Doğu’nun yararına kullanmasına bağlıdır.

Asya’nın içlerinde “karaya/kıtaya kilitli” durumdaki Türk Devletlerinin batı yönlü tüm ticareti;

- Rusya veya Gürcistan üzerinden Karadeniz Havzası pazarlarına,

- Türk Mavi Vatanı üzerinden de Akdeniz Havzası pazarlarına ulaşmaktadır.

Doğrudan ifade etmek gerekirse: Bağımsız Türk devletlerinin batı yönlü ticareti, Türkiye’nin “Mavi Vatanı”ndan “bağımsız hareket edemez.” Diğer taraftan Türkiye, bağımsızlıklarını ilan ettikleri 1991 yılından beri Asya’nın “karaya/kıtaya kilitli” Türk devletlerine, Karadeniz ve Akdeniz Havzası, yani kendi jeopolitik güç alanı üzerinden ticaret yapmaları konusunda bırakın zorluk çıkarmayı, bizzat ellerinden tutup desteklemiş, teşvik etmiştir. Yani, ana ticaret yolu durumundaki “Türk Mavi Vatanı”, bugüne kadar, “karaya/kıtaya kilitli” Türk devletlerine ayak bağı olmamayı, aksine kolaylık sağlamayı tercih eden bir politikaya uygun olarak kullanılmıştır.

Türkiye ile Asya kıtasındaki diğer Türk devletleri arasında 34 yıl önce başlayan ve yavaş da olsa gelişen yüksek düzeyli ilişkiyi;

- Türkiye, Asya’ya ulaşmaya çalışan AB’ye üye olmak için,

- Asya kıtasındaki diğer Türk devletleri ise, Avrupa ile ticari bağ kurmak için kullanmak istemişlerdir. Özetle; Türk devletlerinin birbirleri ile ilişkisi, “kendi özgünlüğünde” bir rota çizmek yerine, Avrupa ile bağ kurmanın aracı olmayı tercih etmiştir, yani hatalı başlamıştır. Bu nedenle de Batı Asya ile Orta Asya Türk devletlerinin 34 yıldır devam eden “birleşiklik” seviyesi, Avrupa sevdasını aşamadığından iddialı bir “tabela olma”nın ötesine gidememiştir.

-yelik hevesi yüzünden emperyalizmin tuzağına sürüklenen ve Gümrük Birliği ile AB’ye bağımlı kılınan Türkiye, AB’nin Orta Asya’ya “sorunsuz” erişim coğrafyasına dönüşürken; Orta Asya yararına kurulan Türkiye-Orta Asya bağı sayesinde, bugün;

- Kazakistan’ın toplam dışsatımının yüzde 53’ü, Karadeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak; yüzde 44,87’si de, Türk Boğazları’ndan geçiş yaptıktan sonra Akdeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak Avrupa kıtasına ulaşmaktadır.

- Azerbaycan’ın toplam dışsatımının yüzde 84,2’si, Karadeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak; yüzde 62,22’si de, Türk Boğazları’ndan geçiş yaptıktan sonra Akdeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak Avrupa kıtasına ulaşmaktadır.

- Kırgızistan’ın toplam dışsatımının yüzde 40’ı, Karadeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak; yüzde 35,2’si de Türk Boğazları’ndan geçiş yaptıktan sonra Akdeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak Avrupa kıtasına ulaşmaktadır.

- Özbekistan ve Türkmenistan’ın Karadeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanarak Avrupa’ya ulaşan dışsatımlarının oranı yüzde 10-11 bandında; Türk Boğazları’nı kullanarak Avrupa’ya ulaşan dışsatımlarının oranı ise yüzde 2-4 bandında, yani göreceli olarak diğerlerinden düşüktür.

Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’ın ayrı ayrı toplam dışalımlarında Avrupa’nın payı yüzde 20-47 bandında değişmektedir ve bunun tamamı Karadeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullanır. Bu ülkelerin, ayrı ayrı toplam dışalımlarında Avrupa’dan gelen, ama Akdeniz’deki Türk Mavi Vatanı’nı kullananların oranı da yüzde 10-21 bandında seyretmektedir. Anlayacağınız; Türk Mavi Vatanı, “karaya/kıtaya kilitli” Türk devletlerinin “kalkınma yolu” hâline gelmiştir.

UNUTULAN GERÇEK: TÜRKİYE’NİN, AVRUPA VE ORTA ASYA ARASINDAKİ ‘MAVİ VATAN’ HATTINI KOPARMA YETENEĞİ…

Gelelim Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmıyor olsa da, - de facto olarak varlık gösteren KKTC’nin Türk Mavi Vatanı’nı “pürüzsüzce” kullanarak kalkınmakta olan “karaya/kıtaya kilitli” Türk devletleri tarafından göstere göstere dışlanmış olması meselesine… Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın 2023 yılında hazırladığı rapora göre KKTC, kendisini tanıyan Türkiye’den başka; kendisini tanımayan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, İsviçre, İsrail, Ürdün, Romanya, Ukrayna, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Irak, İran ve Japonya ile ticaret yapmaktadır. Fakat, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’na göre, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’ın KKTC ile ticareti “sıfır” düzeyindedir.

Bu bilgileri birleştirdiğimizde: Siyasi ilişki kurmasa da, en az 16 dünya devletinin ticaret ilişkisi kurduğu KKTC ile; Orta Asya ve Azerbaycan’ın, -Avrupa baskısı ile- bırakın siyasi ilişkiyi, ticaret ilişkisi bile kurmak istemediğini anlamaktayız. Dahası, Kazakistan’ın liderliğindeki Orta Asya, üzerinden geçen kara ticaret yolunu pazarladığı Avrupa ile ticaret hacmini artırmak için, Türkiye’yi düşüreceği zor duruma bile aldırış etmeden KKTC’yi siyaseten reddetmeye kalkıştı. Açıkçası; “daha fazla ticaret için” şekillenen bu kalkışma, “Mavi Vatan”a çıkan ticaret yolunun kopabileceğini hesap edememişe benziyor.

Türkiye’nin ekonomik güç unsurunu hafife alıyor alabilirler ama; AB’nin de Orta Asya’nın da hesaba katmak zorunda oldukları çok kritik bir güç unsurumuz daha var: O da coğrafi güç, yani “Türk Mavi Vatanı’nın eşsiz jeopolitik gücü”… AB ile Orta Asya arasındaki “Türk Mavi Vatanı” kütlesinin, bugüne kadar, “pürüzsüz” bir geçirgenlik sağlamış olması kimseyi yanıltmasın… “Yarın, ne olacağı belli olmaz; bir bakmışsınız, bağlantı kopuvermiş…”

“Türkiye, şimdi ne yapmalı?” sorusunun cevabı için haftaya da aynı konuya devam edeceğiz…

(NOT: Yazıda sunulan yüzdeler, uluslararası ticaret istatistiklerini yayınlayan Trademap’ın sunduğu 2024/2023 yılı rakamları üzerinden hesaplanmıştır.)

Orta Asya