Üç Deniz Girişimi’nin jeopolitik şifreleri-III
Geçen hafta, kıta içi ticaret yollarının yalnızca denize bağlanabileceğini; denizi pas geçerek uç uca birleştirilen binlerce kilometrelik kara koridorlarının işlek ve kârlı bir ticaret yoluna dönüştürülemeyeceğini anlatmıştım. Bu nedenle, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımızın, Doğu Avrupa’daki ulaştırma, enerji nakil ve telekomünikasyon tabanlı bir ABD projesi olan “Üç Deniz Girişimi”ne -Orta Koridor” ve “Kalkınma Yolu” ile eklemleme hevesiyle- “stratejik ortak” olmasına, yani yatırım yapmasına itiraz etmiştim.
“Üç Deniz Girişimi”ne yatırım yapmanın, jeopolitik anlamda Türkiye’nin çıkarlarına uygun olmadığını geçen hafta ayrıntılı olarak anlatmıştım. Bu hafta, jeopolitik gereklilikleri tümüyle gözardı edip, “Üç Deniz Girişimi”ne yatırım yapmamızın salt ekonomik, siyasi ve askerî açıdan getireceği sonuçları bulmaya çalışalım…
ZAYIF EKONOMİK GETİRİLİ ‘ÜÇ DENİZ GİRİŞİMİ’ TÜRKİYE’YE KURULMUŞ SİYASİ BİR TUZAK MI?
Doğu Avrupa ülkeleri, bugüne kadar, bütçe toplamı 111 milyar avroyu bulan, 143 adet “Üç Denizi Girişimi” projesini yatırımcıların dikkatine sunmuştur. Bu projelerden, bütçe toplamı 102,3 milyar avro olan 89’u, “öncelikli” statüdedir. Geriye kalan “önceliği bulunmayan” statülü 54 adet proje içinse 8,7 milyar avro gibi oldukça “mütevazi” bir bütçe ayrılmıştır. “Öncelikli” statülü projelerin 43’ü ulaştırma, 33’ü enerji ve 13’ü telekomünikasyon yatırımlarıdır. Dikkat ederseniz, “Üç Deniz Girişimi” projelerinin çoğu, -savaş ikmal hattı altyapısı” olarak da kullanılabilecek- ulaştırma projeleridir. Bahse konu “öncelikli” statüdeki 89 adet mega projenin;
- Hırvatistan-Macaristan doğal gaz boru hattı,
- Polonya-Litvanya doğal gaz boru hattı,
- Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan ve Slovakya’da Tuna nehir ulaştırma altyapısını yenileme projesi (FAIRway Danube Project),
- Polonya, Moldova ve Ukrayna hava sahalarında İHA izleme sistemi gibi 27 adedi tamamlanmış ve faaliyete geçmiş veya faaliyete geçmek üzeredir.
Sözü geçen 89 adet “öncelikli” projenin;
- Romanya Karadeniz doğal gaz sahasından Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya’ya boru hattı,
- Baltık-Adriyatik Trans-Avrupa Ulaştırma (kara, demir, deniz, hava) Ağı (TEN-T),
- Estonya, Letonya ve Litvanya’yı Avrupa demiryolu ağına entegre edecek olan Rail Baltica Projesi gibi 19 adedinin tesisine başlanmış iken; geriye kalan 43 adet projenin ihaleleri ise tamamlanmış ve inşasına başlanmak üzeredir.
Anlayacağınız, “öncelikli” statüdeki 89 adet “Üç Deniz Girişimi” projesine Türkiye’nin yatırım yapma şansı -alt yüklenicilik dışında- zaten kalmamıştır. Türkiye’nin -ana yüklenici olarak- peşine düştüğü “Üç Denizi Girişimi” yatırımları; 8,7 milyar avro gibi oldukça düşük bütçesi bulunan ve “önceliği bulunmayan” statülü 54 adet projedir. Bunların 35’i ulaştırma ve 19’u da enerji altyapı projesidir. Dikkat ederseniz, “önceliği bulunmayan” projeler arasında da, -savaşlarda ikmal hattı olarak kullanılabilecek- ulaştırma projeleri çoğunluktadır. Bu 54 adet “mütevazi” bütçeli projenin; 13’ü Moldova, 12’si de Ukrayna toprakları üzerinde yer alacaktır.
Yukarıdaki bilgilerden;
- 2025’te “Üç Deniz Girişimi”ne “stratejik ortak”, yani “yatırımcı” olmaya kalkışan Türkiye’ye, 111 milyar avroluk proje yatırımlarından kala kala 8,7 milyar avroluk bir pasta kaldığını,
- Bu zayıf yatırım pastasından Türkiye’nin payına ise; siyasi riskleri ve zorlukları nedeniyle Avrupalı yatırımcıların kaygılandıkları Moldova ve Ukrayna projelerinin düşeceğini öngörmek gerekir.
Moldova ve Ukrayna’daki “siyasi açıdan riskli” ve birer savaş ikmal hattı olmaları nedeniyle Rusya’yı askerî açıdan açıkça tehdit eden projelerin Türkiye’ye yaptırılması ise, Türkiye-Rusya ilişkilerini sarsmak isteyen Batı’nın tuzağına düşmek anlamına gelir. Avrupa, Türkiye’nin yatırımcılığından ziyade, Rusya’yı meşgul edecek vekilliğine gereksinim duyar. Daha doğru bir ifade ile, Türk müteahhitlerin cebine 1-2 milyar avro girecek diye, Türk-Rus dostluğunu zora sokabilecek bir tutumu benimsemenin, akılcı bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum…
“Üç Deniz Girişimi”ne “stratejik ortak” olmamızın, siyasi riskler ile iç içe geçmiş ekonomik riskleri de vardır… Rusya-Ukrayna Savaşı öncesinde, Doğu Avrupa’nın, Rus enerji kaynaklarına çok yüksek oranlı bağımlılığı mevcut idi. Örneğin, 2020’de petrol ithalatını Rusya’dan karşılama oranları;
- Litvanya için yüzde 83,
- Slovakya için yüzde 74,
- Polonya için yüzde 58 idi.
Somut örneklere devam etmek gerekirse, 2020’de doğal gaz ithalatını Rusya’dan karşılama oranları;
- Letonya için yüzde 93,
- Estonya için yüzde 79,
- Bulgaristan için yüzde 77 idi.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımları, tüm Doğu Avrupa’nın Rus petrol ve doğal gazından mahrum kalmasına yol açtı. Bu durum, Doğu Avrupa’yı “Üç Deniz Girişimi” projelerinin arasına Polonya ve Hırvatistan’a birer LNG terminali ve her iki terminalin arasına da gaz boru hattı inşa etmeye zorladı. Yani, bu durum, Doğu Avrupa’yı bir yandan Rus gazına bağımlılıktan kurtarırken; diğer yandan da ABD LNG’sine bağımlı hâle getirdi. Rus petrolü ve doğal gazının Doğu Avrupa’ya geçişini önleyen “Üç Deniz Girişimi”, Rus gazı için önemli bir çıkış terminali olan Türkiye’yi ekonomik kayba uğratmaz mı? Uğratır… Kendi ekonomimizi kayba uğratmak için mi “Üç Deniz Girişimi”ni finanse edeceğiz?
‘ÜÇ DENİZ GİRİŞİMİ’ GELECEKTEKİ HANGİ SAVAŞIN LOJİSTİK DESTEK HATTI OLACAK? RUSYA-ABD SAVAŞI’NIN MI YOKSA TÜRKİYE-ABD SAVAŞI’NIN MI?
Gelelim, “Üç Denizi Girişimi”nin Türkiye’ye yönelik olası askerî risklerine… 718 km uzunluğa sahip “Via Carpatia Otoyolu” Projesi; Litvanya’daki Klaipeda Limanı’nı Polonya, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan üzerinden Yunanistan’ın Selanik Limanı’na bağlayacak bir mega ulaştırma projesidir ve 2025 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanmaktadır. Batılı askerî uzmanlara göre; “Via Carpatia Otoyolu” ile “Baltık-Adriyatik Trans-Avrupa Ulaştırma Ağı” üzerinden Selanik’e uzanacak olan demir yolu, Rusya’ya karşı “caydırıcılığı olan” bir savunma altyapısıdır. ABD askerî otoritelerinin iddialarını özetlersek; Baltık kıyılarının Rus işgaline uğraması durumunda, NATO-Rusya Savaşı’nın lojistik nakliyatı, Adalar (Ege) Denizi üzerinden ve Selanik bağlantılı kara/demir yolları ile yapılacaktır.
Hiçbir yol, tek yönlü olmadığına göre; ABD askerî otoritelerinin yorumlarını tersten okuyalım: NATO, Asya ile; veya ABD, Türkiye ile; veya en basitinden Yunanistan, Türkiye ile savaşmaya karar verirse; “Via Carpatia Otoyolu” da “Baltık-Adriyatik Trans-Avrupa Demiryolu” da, Rusya’ya karşı filan değil, bal gibi de Türkiye’ye karşı kullanılır. Demek ki, Doğu Akdeniz’de, güçlü Türk Donanması’nı aşamayacağını hesap eden ABD; Doğu Akdeniz’deki savaşının lojistik desteğini, Türk Donanması’nın nüfuz edemeyeceği Baltık Denizi ve Doğu Avrupa üzerinden yapmayı planlıyor. Komik ama, Türkiye’yi hedef alan bu Klaipeda (Baltık)-Selanik (Ege) savaş ikmal hattının yatırımcılarından biri, yine Türkiye olacak… Başka bir ifade ile Batı, Türkiye’ye kendi kuyusunu kazdırmaya çalışıyor… Demek ki, “Kalkınma Yolu”nu ve “Orta Koridor”u, “Üç Deniz Girişimi” ile birleştirmeyi ve bu birleştirmeden ekonomik çıkar sağlamayı hayal eden Hükûmetimizin vizyonu, Baltık’tan Ege’ye uzanacak kara ve demir yollarının “kendisine karşı kullanılacak ana savaş ikmal hattı” olduğunu görmeye -ne yazık ki- yetmemişe benziyor…