Uzayda sessiz savaş: Modern çağın yeni soğuk savaşı
Uzayın insanlık için yeni bir serüven alanı olmasının çok ötesine geçtiği bir dönemdeyiz. Artık yıldızlara ulaşma hayali kadar, yıldızlar arasında yaşanacak çekişmelerin gölgesi de büyümekte. 2025 itibarıyla, dünya devletlerinin uzayda yürüttüğü faaliyetler yalnızca keşif ve iletişimle sınırlı kalmamakta, işin içine giren devletsel, askeri ve ticari aktörlerin de birikimiyle jeopolitik üstünlük mücadelesi artık uzay boşluğunda da sürdürülmektedir. CSIS’in yeni yayımladığı Space Threat Assessment 2025 raporu, bu görünmeyen mücadelenin ayrıntılarını gözler önüne seriyor. Söz konusu rapora göre, ülkelerin uzaydaki faaliyetleri son yıllarda belirgin bir şekilde “çift kullanımlı” teknolojiler üzerine yoğunlaşmış durumda. Yani, barışçıl gibi gözüken teknolojiler, küçük ayarlamalarla bir anda askeri birer araca dönüşebiliyor. Özellikle Çin ve Rusya gibi ülkeler, uzayda manevra yeteneği yüksek uydular geliştirerek hem savunma hem de potansiyel saldırı kabiliyetlerini artırıyor. Bir yandan da ABD transonik hızlı taktiksel füzeler geliştirerek gerek uzaydan gerek dünyadan vuracak yeni silahlar geliştirme peşinde.
ÇİN: MANEVRA VE STRATEJİ
Çin, raporda belki de en dikkat çeken aktörlerden biri. Ülkenin, uzaydaki uydularını hızlı ve karmaşık manevralarla yönlendirme yeteneğini arttırdığı, yakıt kullanımında cömert davrandığı (ki yakıt uzay araçları için en pahalı operasyonel maliyet) ve uzay operasyonlarında yetkinliğini hızla geliştirdiği vurgulanıyor. Çin'in uzay operasyonları artık sadece deneysel değil; taktik ve stratejik bir boyut kazanmış durumda. Ayrıca, Çin'in kamuoyunda Amerika’yı uzay faaliyetleri konusunda çifte standartla suçlaması, işin sadece teknik değil, siyasi bir rekabet alanı olduğunu da düşündürüyor. Tabii bu arada Çin’in uzay kabiliyetini Dünya – Ay ekseninde artırmış olması ve kendi uzay istasyonuna sahip olması da büyük bir avantaj sağlıyor.
RUSYA: BU YARIŞTA BEN DE VARIM
Diğer tarafta Rusya var. Son bir yılda Rusya, bir yandan yeni nesil askeri uydular fırlatırken bir yandan da uzaydaki askeri atılımları ile bu yarışta bende varım diyor. Özellikle ABD'ye ait bir askeri uyduya yakın mesafede konuşlanan Rus uydusu Cosmos 2576, Washington yönetimi tarafından ciddi bir tehdit olarak algılandı. Dahası, Rusya'nın nükleer bir anti-uydu silahı geliştirme girişimi, uluslararası toplumda büyük endişelere yol açmış durumda. Eğer böyle bir silah aktive edilirse, yalnızca bir ülkeye değil, dünya yörüngesindeki tüm uydu altyapısına büyük zarar verebilir. Kısacası, uzayın bir kirlilik değil, felaket alanı olabileceği gerçeği hiç bu kadar somut olmamıştı. Eğer uzayda bir uydu nükleer anti-uydu silahı ile vurulursa bu daha önce bahsettiğim Kessler Sendromuna ve tüm alt uzay yörüngesinin kullanılamaz olmasına yol açabilir. Tabii benzer bir silahın ABD elinde olduğunu söylemek de lazım. Yani bir nevi eski soğuk savaş şimdi uzaya taşındı denebilir.
‘UZAY ÇEKİCİ’
İran ve Kuzey Kore gibi ülkeler de boş durmuyor. İran, uzayda manevra kabiliyeti olan “uzay çekici” (space tug) teknolojilerini geliştirdiğini duyurdu. Her ne kadar bu tür araçlar sivil amaçlarla tasarlanmış gibi görünse de kolaylıkla bir düşman uydusunu yörüngesinden çıkaracak veya etkisiz hale getirecek şekilde kullanılabilir. Kuzey Kore ise kendi uydusunu yörüngede tutmak ve geliştirmek için çalışmalar yürütürken, uydularda siber saldırı ve savunma yöntemlerine de ağırlık veriyor. Buna ek olarak Hindistan’da yaklaşık 4 yıl önce test ettiği anti-uydu silahıyla uzay savaşlarında bende varım diyor.
AVRUPA: SAVUNMA VE GÖZLEM
Avrupa’da ise Fransa ve Almanya'nın dikkat çekici adımları var. Her iki ülke de diğer uyduları gözlemleyebilecek, gerektiğinde koruyabilecek küçük ama etkili uydular üzerinde çalışıyor. Bu gelişmeler, Avrupa'nın da uzay güvenliğinde daha aktif bir rol üstlenmeye hazırlandığını gösteriyor. Ancak burada önemli bir ayrıntı var: Avrupa'nın bu faaliyetleri, henüz saldırıdan çok savunma ve gözlem üzerine kurulu.
Özellikle dikkat çeken bir başka konu da GPS sinyallerine yönelik saldırılar. CSIS raporu, hem jamming (karıştırma) hem de spoofing (yanıltıcı sinyal üretme) tekniklerinin dünya genelinde ciddi şekilde arttığını ortaya koyuyor. Rusya'nın Baltık ve Karadeniz bölgesindeki yoğun GPS karıştırmaları, İsrail’in Gazze Savaşı sırasında doğu Akdeniz’de uyguladığı GPS yanıltmaları ve Kuzey Kore’nin sınır bölgesindeki sinyal müdahaleleri, bu alandaki aktivitelerin giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Üstelik, GPS sistemlerine yönelik bu müdahaleler yalnızca askeri değil; dünyada Türkiye dahil sivil havacılıktan deniz taşımacılığına kadar birçok sektörü doğrudan etkiliyor.
NE YAPMALI?
Özetle, uzayda yürütülen bu görünmeyen savaş, sadece “büyük güçlerin” kendi aralarındaki rekabeti değil, aynı zamanda sıradan insanların günlük hayatını da tehdit ediyor. Bugün uzaydaki bir saldırı; navigasyon sistemlerimizi, hava trafik kontrolünü, hatta küresel internet ağlarımızı kesintiye uğratabilir. Bu yüzden, uzaydaki güvenlik meselesi, artık yalnızca roketler ve astronotlarla sınırlı bir konu değil; doğrudan bizim dünyadaki yaşam biçimimizi şekillendiren bir gerçeklik haline gelmiş durumda. Uzayda güvenlik, yalnızca güçlü olanın elinde kılıç sallamasıyla değil; ortak kuralların ve güvenin ördüğü bir ağ ile sağlanabilir. Birleşmiş Milletler’de bu konuda bir çok çağrı yaparak uzayın herkese açık ve silahlardan arındırılmış olması gerektiğini söylüyor.
Peki, bu tablo karşısında ne yapılmalı? Rapor, doğrudan bir reçete sunmuyor; ancak dolaylı olarak güçlü bir mesaj veriyor: Uzayı barışçıl bir alan olarak korumak, yalnızca iyi niyetle değil, ciddi uluslararası işbirliği, şeffaflık ve karşılıklı güvenle mümkün olabilir. Yoksa, yıldızlara bakarken bile endişeyle gözümüzü kaçırmak zorunda kalabiliriz. Ülkemizde bu çerçevede hızlıca Uzay Vatan doğrultusunda hem göklerimizi hem uzay haklarımızı korumak için bu konuda çalışmalar yapmalı ve bu konudaki gelişmeleri de dikkatle takip etmelidir. Böylece uzay için güvenli bir gelecekte bizlerde ülke olarak varız diyebiliriz.