Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Wilhelm Schmid’de aşk fenomeni

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Site Yazarı

A+ A-

Wilhelm Schmid’in “Aşk” kitabını önemsiyorum. Çünkü Schmid aşkı idealize etmiyor kitabında, aksine, onu alabildiğine gerçekçi bir zeminde ele alıyor. Bunda aşkı felsefi bir düzleme oturtmasının rolü var. Zaten bir yerde, “felsefe bilgelik sevgisidir” diyor ve aşk gibi bir fenomene esaslı bir şekilde ancak o yaklaşabilir. Çünkü aşk insanın anlam arayışında büyük bir sıçrama, bir meydan okuma varoluş savaşında; hem bireyselleşme hem de bireyselliği gevşetme yolculuğu bir anlamda. Aşka tutulan insan, hayatının sarmalında, bilgesi artık aşkın. Aşk bilgesinin, aşk parantezinde yaşanan her şeyi, aşktan önce felsefeyle iç içe olan tüm meseleleri, sözgelimi, sanata dönüşmesini aşkın ya da yetkinleşip gelişmesini, özgürlük, bağlılık, arzu gibi duyguların kucaklaşmasını benlikle, çelişkilerin yoğunlaşmasını, her çelişkinin yeni çelişkiler doğurmasını, varoluşun derinliklerinden yankılanan boğuk seslerdeki derin anlamı kavraması mümkün artık. Aşk bilgesinin, kendi çatlaklarından gelen sızıntıları dinlemesi, orada hayatın ritmine erişmesi artık mümkün. Aşkın felsefesi, sadece düşünceyle değil, duygularla da sınanır çünkü.

AŞKIN ÖZNELLİĞİ

Felsefeyle yaklaşıldığında aşk, hem bir öğrenme süreci hem de bir dönüşüm sahasıydı Schmid’e göre. Yine de kavram olarak aşkın bütünselliğine ulaşmak kolay değil. Schmid’inde dediğince aşk, aşk diye yorumladığındır çünkü. Özneldir bu anlamda, kişiye bağlıdır. Ondan ne beklediğin, onu nasıl düşlediğin, neleri tecrübe ettiğin, nesinden endişe duyduğuna göre değişir gerçekliği. Bu yüzden aynı kavram altında yaşanan farklı deneyimlerdir. En önemlisi de eriştiğin aşk deneyimi düşlerini yeni düşlere taşır. “Aşkın hakikatinde çok çehreler saklıdır.” Aşkta yarattığın her anlam, aradığındır. Ve aradığın anlam da değişir zamanla. Bu yüzden aşk süreklilik içinde dönüşen bir anlam üretimidir.

AŞK NEDEN ZORDUR

Schmid’in kitabının alt başlıkların biri, aşkın neden zor olduğu. Ona göre aşk her çağda zordu ve her çağın zorluğu kendine hastı. Fakat modern dünyada aşkın zorluğu, duygulardan büyük beklentilere girmesiydi insanın. Mao da sınıflı toplumda gerçek sevgi yoktur derken benzer bir hareket noktası mı belirlemişti kendine? Anlamlı geliyor bu soru bana. Çünkü modern dünyada öne çıkan bireyciliktir ve kapitalizm insanı bireysel çıkarını maksimize etmeye zorlar. Bunun sahası da rekabettir. Fakat aşk tam da bu bireycilikle çelişen bir duygu durumu. Çünkü özne-özne ilişkisinin rekabet kaldırmaz bir biçimi ve kaçınılmaz olarak iki kişi istiyor gerçekleşmesi için. İki kişi arasında aşkın bir bağ gerekiyor. Romantik mitlere yol açabiliyor bu da; bir “sonsuzluk varsayımı”na açılıyor bütün kapıları. Düşler ya da beklentiler gerçeklerle çelişmeye başlıyor gitgide. İşte aşkın zorluğunu bu çelişkilerle açıklıyor Schmid. Bağımsız olmayı düşleyen bağlanıyor, özgür olmayı düşleyenin omuzlarına yeni sorumluluklar biniyor. Aşkın aşk olabilmesinde bu çelişkilerinin rolünü kavraması gerekir aşk bilgesinin, aşkın çiçeklerinin bu çatlaklarda açtığını bilmesi gerekir. Aşkın, toprağındaki bu deliklerden nefes aldığını anlaması...

TESADÜF ZORUNLULUK EMEK

Schmid’e göre “her aşk önce bir mutlu tesadüfe muhtaçtır”. Ama bunu da yeterli görmemektedir. Daha doğrusu bir çelişki de görmektedir bunda. Çünkü mutluluk zaten geldiği için ona emek vermekten alıkoyabilir insanı. Ve “modern çağda, şayet onu korumak için gereken çaba eksik kalırsa, müşterek hayatı hızla kaybedersiniz”. Öyleyse hem mutlu bir tesadüfün ateşlemesine hem de onun sürmesi için zorunlu olarak emeğe ihtiyaç duyulmaktadır.
Schmid’in bu noktada tesadüf ile zorunluluk ilişkisini doğru kavradığı da söylenmelidir. Çünkü onu çevreleyen koşullarda bir olay başka türlü de gerçekleşebiliyorsa buna tesadüf denir. Kuşkusuz her aşkın, gerçekleştiği koşullardan başka koşullarda da gerçekleşme potansiyeli vardır. Bu bakımdan gerçekleşmesi ya da o şekilde gerçekleşmesi zorunluluk değildir. Zorunluluk, onun gerçekleştiği süreçten sonrasını kapsıyor. O da “onu korumak için gereken çaba” ya da emektir.
Burada, nedenselliği göz ardı ettiğim düşünülmemeli. Elbette her tesadüfün nedenleri vardır. Schmid de böyle tesadüfler imal edilemez ama tahrik edilebilir derken nedensellik koşuluna gönderme yapmış olmalı. Başka türlü düşünemeyiz. Aksi halde tesadüf ile zorunluluk ilişkisini dışsal bir ilişki olarak kavrarız. Bu da tesadüfün içindeki zorunluluğu ve zorunluluğun içindeki tesadüfü görmemizin önüne geçer. Mekanik ve mutlak bir bileşim varsayımı bizi tersten kurulan bağıntılara zorlar. Çünkü belli koşullarda tesadüf olan bir olay başka koşullarda zorunlu da olabilir. Ya da tesadüfler zorunluluğa dönüşebilir. Bunun nedeni, içinde karşıtını taşımasıdır. Aşkın zaman zaman karşıt duygularla tarif edilmesi de belki de bundandır. Aşk, kendi iç çelişkisini de taşır çünkü.Yine de zıddıyla doğan bir fenomenin, yalnızca çelişkisiyle tamamlandığını düşünemeyiz. Aşkın doğasını eksik kavramak olur bu.

AŞKIN DÜZLEMLERİ VE BÜTÜNSEL AŞK

Aşk için düzlemler sıralıyor Schmid. Aşkın bütünselliğine düzlemlerden ulaşıyor. Her bir düzlemi ilişkileriyle birlikte anlamlandırıyor. Düzlemler olmadan aşkın bütünselliğine ulaşmak zor. Bütünsel aşk, son tahlilde, bütün düzlemlerin sıradüzeni; eksik bir düzlem, tek bir çalgının sustuğu, bir notanın eksik olduğu andaki bir orkestranın uyumsuzluğu gibi kulağı tırmalayacaktır. Her düzlem diğerinin içine sızar; tensel olan duygusal olanla, zihinsel olan varoluşsal olanla iç içe geçer. Bu yüzden aşk tek bir düzlemde değildir. Yalnızca tutkuda, yalnızca zihinde, yalnızca sadakatte değildir, tüm bunların eş zamanlı çağrısıyla yankılanır. Aşkın bütünselliği düzlemler arasında kurulan bu uyumda, geçişlerde, süreklilikte, bazen de çatışmalardadır. Eksik kalan her düzlem bütünü sarsar.
Schmid, gündelik hayatın tekrar eden yoğunluğunu, romantik bir şeyler arzulayanların, cazip bulmayacağını söylüyor. Oysa ona göre aşkta gündelik hayat da belirleyicidir. Çünkü tutkular sünmeye yüz tutarsa gündelik hayat onların yerini alır. Sonuçta ömür hep tutkuyla dolu olmayabilir, hisler her zaman hazır beklemeyebilir. İşte gündelik hayatın tekrar eden bu yoğunluğu, bir nefes alış-veriş, bir moladır. Bu mola, uzun sürmemek koşuluyla iyidir çünkü aşk sadece aşkın kendisiyle değil gündelik işlerle de meşgul olduğunda yaşanabilir. Schmid, gündelik hayat ve aşk ilişkisini bu kadar sade kuruyor: Çünkü ona göre aşk ortak alışkanlıklardan da oluşuyor.
Bu benim aklıma, Ernst Bloch’un, günün içine doğru yaşamak göndermesini getirdi. Çünkü günün içine doğru yaşamak ile aşk arasında, Schmid’in çizdiği bu çerçevede bir bağlantı kuruyor zihnim. Bloch, gün içinde değişiklik ne kadar çoksa daha önceki şeyleri unutmak da o kadar kolay olur diyor ve birbiriyle ilintisiz izlenimler bir araya getirilebilir. Tam bu noktada, Schmid’in aşkı bir sabitlik değil süreklilik içinde yeniden üretilen bir fenomen olarak görmesiyle Bloch’un günün içinde yaşama fikri örtüşüyor bana göre. Aşk, sadece duyguların yoğunluğunda değil, tekrara birlikte ayak uydurmakta, ritimlerde ortaklaşmakta, günün içinde yaşamakta da hayat buluyor. Schmid’in gündelik olanla kurduğu aşk ilişkisi aslında aşkı dünyevileştiriyor, kutsal olandan çıkarıp yaşanabilir, solunabilir ve sürdürülebilir yapıyor. Gündelik hayatın tekrarları da aşkın hamuruna karışıyor.

AŞKI YENİDEN ÜRETMEK

Schmid’in kitabının en önemli üstünlüğü, aşkın modern çağda nasıl ayakta kalacağına odaklanması; aşkın neden zor olduğunu da nasıl mümkün olacağını da bu çerçevede tartışması. Schmid’de aşk ne nostaljik bir kayıp ne de romantik bir ideal; modern çağ koşullarında yeninden üretilmesi gereken bir fenomen. Bireyciliğin, hızın, tüketimin, dikkatin bin parçaya bölünmesinin hükümranlığında, “başkalarına dikkatini hediye etmek”, aşkı üreten bir değer değil midir? Evet aşk, üretilmesi gereken bir değerdir modern çağda. Bu yüzden “keşfedebileceği ve sağlamlaştırabileceği bağlantılar sayesinde aşk, nice bağlantının paramparça olduğu modern çağın anlam arayışında büyük anlam yaratıcısına dönüşür: Aşkın anlamı, anlam yaratmaktır.”