Yapay zekâ artık uzaya taşınıyor
21. yüzyılın ilk çeyreğinin son yılında olduğumuz şu günlerde hangi üç teknoloji öne çıkıyor derseniz; uzay teknolojileri, füzyon enerji teknolojisi ve yapay zekâ diyebilirim. Bu üç teknoloji sadece 21. yüzyılı tanımlamakla kalmayıp aynı zamanda insan uygarlığını değiştirebilecek güçte teknolojiler sayılır. Artık uzay teknolojileri sayesinde uzay madenciliği ve uzay kolonileri gibi kavramlar bilim kurgu olmaktan çıkıp gerçek teknolojilere dönüşmüş vaziyette. 2030 gibi Çin ve Rusya ortaklığında ilk Ay İstasyonu’nun devreye girmesi ve ilk Ay madenciliğinin başlaması bekleniyor. Hatta bu istasyonun zamanla Güneş Sistemi’ne bir sıçrama tahtası görevi görmesi oldukça olası. Füzyon enerjisi yani yapay Güneş yaratma teknolojilerine baktığımızda ise esasında başta Çin ve Fransa olmak üzere bu konularda çok ciddi ilerlemeler kaydedildiğini ve 2030 yılından itibaren muhtemelen ciddi anlamda füzyon enerjisi ile bazı büyük mega kentlerin hatta ülkelerin enerji ihtiyacının tümüyle giderilebileceğini görüyoruz. Son olarak da yapay zekâ dersek; yapay zekâ yavaş yavaş hayatın her alanında gerek akademik, gerek ticari, gerek kurumsal, hatta kamusal alanda kendini göstermiş durumda. Bilim insanları önümüzdeki beş yıl içerisinde yapay zekânın tamamen birçok işlevi otomatik ve sanal hale getireceğini söylüyorlar, hatta Sanayi 5.0 dönüşümü çerçevesi odağında bir nevi tüm üretim ve teknolojinin Ar-Ge dâhil yapay zekânın kontrolünde olacağını söyleyenler var.
Tüm bu gelişmeler olurken Çinli bir şirket uzaya 12 adet yapay zekâ odaklı kompütasyonel uydu fırlatarak 2 bin 800 uydulu yapay zekâ platformu oluşturacağını deklare etti. 12 uydu, verileri yerde değil, uzayda doğrudan işleyecek ve yer tabanlı bilgi işlem altyapısına olan bağımlılığı azaltacak olan “Üç Cisimli Bilgi İşlem Takımyıldızı”nı oluşturmaktalar. Takım uyduları, 30 terabayt yerleşik depolama alanıyla saniyede 5 peta işlem (POPS) gerçekleştirebilecek.
Bu uydular, gelişmiş yapay zekâ yetenekleri, 100 Gbps'ye kadar lazer uydular arası bağlantılar ve uzaktan algılama yükleri içeriyorlar. Bu veriler, veri iletimi gereksinimlerini azaltarak direkt uzayda işlenecek. Ayrıca uydulardan biri, Guangxi Üniversitesi ve Çin Bilimler Akademisi Ulusal Astronomi Gözlemevleri (NAOC) tarafından geliştirilen, gama ışını patlamaları gibi geçici olayları tespit edecek, tanımlayacak ve sınıflandıracak ve ayrıca diğer görevler tarafından takip gözlemleri yapılmasını sağlayacak mesajları tetikleyecek bir kozmik X-ışını polarimetresi taşıyor.
Uyduları fırlatan Çinli ADA Space, 12 uydunun dünyanın ilk özel yörüngesel bilgi işlem takım uydularını temsil ettiğini iddia ediyor. Bu, yalnızca algılama veya iletişime odaklanan uydulardan, aynı zamanda veri işlemcisi ve yapay zekâ platformu olarak da hizmet veren uydulara geçişi işaret ediyor. Şirket, takım uydularının uzayda gerçek zamanlı bilgi işlem için artan talebi karşılayabileceğini ve ayrıca Çin'in uzay bilgi işlem altyapısı inşa etmede küresel olarak liderlik etmesine ve bu geleceğin endüstrisinin komuta yüksekliklerini ele geçirmesine yardımcı olabileceğini söylüyor.
Bu gelişme, uzay tabanlı bulut bilişimin yeni bir yetenek olarak başlangıcını işaretleyebilir ve ayrıca ABD ile stratejik rekabet için yeni bir alan açabilir. Uzaydan gelen veriler için darboğazları azaltma yeteneği ve diğer yetenekler olarak potansiyel ekonomik, bilimsel ve askeri etkilere sahip olabilir. ABD ve Avrupa uzayda uç bilgi işlemi test ederken, Çin’in işbirliği çabası, ölçekte özel olarak oluşturulmuş bir AI takım uyduları konuşlandıran ilk çaba gibi görünüyor. Eğer bu çerçevede yapay zekâ uzaya taşınırsa ve uzayda enerji üretmenin solar panellerle daha verimli olduğu ve soğutmanın daha kolay olduğu düşünülürse bu yaklaşım yapay zekâyı sağlayan donanın teknolojilerinde çığır açıp yapay zeka teknolojisinin çağ atlamasına yol açabilir. Böylece dünyada bulunan birçok veri merkezi direkt uzaya dahi taşınabilir. Bu durumda yapay zekânın Dünya’da büyümesini engelleyen elektrik ve soğutma giderleri gibi kavramlar aşılırsa ve uzayda dev yapay zekâ platformları oluşturulursa, o zaman insanoğlunun daha önce hayal edemeyeceği projeler yapılabilir ve yapay zekâ sayesinde daha önce çözümü bulunamamış binlerce problem çözülebilir. Hatta uzayda bu yapay zekâ platformları kullanılarak aynı zamanda uzay üretim platformları oluşturulabilir ve böylece bir nevi Endüstri 6.0’a direkt uzayda geçilebilir.
Peki, biz ülkemizde bu konuda neler yapıyoruz? Maalesef yapay zekâ konusunda oldukça gerilerde kaldık ve daha çok olan teknolojilerin kullanımı ve adaptasyonu konusunda çalışmalar yapılıyor. Bu çerçevede bir nevi bir Yapay Zeka Kalkınma Programı oluşturulmalı ve bu program çerçevesinde beş yıl boyunca ülkenin kaynakları devlet, üniversite ve özel sektör işbirliğiyle belirli bir düzeye getirilmelidir. Özellikle önümüzdeki beş ile on yıl içerisinde yapay zekânın gerek uzay, gerek enerji, gerek teknoloji, gerek üretim, gerek sosyal yaşamda tamamen entegre olacağı düşünülürse bu çalışmanın ne kadar önemli olduğu şimdiden anlaşılır.