Yapay zekâ ve sinema sanatı
Birkaç gün önce okuduğum bir haber, Doğu Perinçek’in kısa süre önce yayımlanan kitabı “Teknokrasi ve Yapay Zekâ”daki saptama ve öngörülerini tekrar hatırlattı. Yapay zekâ konusunda “Verimlilikte büyük gelişme ve üretim patlaması geliyor. Hiç kimse bu sürece sırtını dönemez, hiçbir sistem bu sürece yabancı kalamaz.” diyen ve “Yapay zekâ ‘En büyük üretici güç insandır!’ gerçeğini değiştirmiyor ve değiştiremez.” vurgusunda bulunan Perinçek, stratejik düzlemde uzun süreli sonuçları olacak devrim kapsamındaki gelişmelerden söz ediyor kitabında.
Okuduğum haberin başlığı ise “Sinemada bir ilk: Yapay zekâ yönetmen koltuğunda!” şeklindeydi. İtalyan yapımcı Andrea Iervolino, yeni filmi “The Sweet Idleness”i “FellinAI” adlı yapay zekâya emanet etmiş ve projeyi sinema tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olarak tanımlamış. Sinema dünyasında yapay zekâlı sanal bir yönetmenin imza atacağı ilk film olan “The Sweet Idleness”, insan nüfusunun yalnızca yüzde 1’inin çalıştığı, geri kalanının robotların sağladığı refah içinde yaşadığı bir dünyayı anlatacakmış ki bu öykünün de aslında Perinçek’in “Yapay zekâ sınıfsız toplumun habercisidir.” şeklindeki temel teziyle örtüştüğü söylenebilir.
Iervolino çok önemli bir noktanın da altını çizmiş: “İnsan, bu süreçte hem yaratıcı hem de üretimi yönlendiren temel denetleyici konumunda.”
FİLM MALİYETLERİ DÜŞECEK
Sinema tarihinde yeni bir dönemi başlatacak ve bize insan duyarlılığı ile yapay zekânın yaratıcılığının birleşmesinin ilk örneğini sunacak olan bu filmi ne zaman seyredebileceğimizi şimdilik bilmiyorum ama yapay zekâ çeşitli biçimlerde sinema sanatına çoktan el attı bile.
2016’dan itibaren bazı kısa filmlerin senaryolarının yapay zekâ tarafından yazıldığı, hatta “Yapay zekâ, senaristleri işsiz mi bırakacak?” tartışmalarının yaşandığı biliniyor. Özellikle animasyon sinemasında pek çok deneme yapıldı, başarılı sonuçlar alındı. Her türlü devrim ve yenilikten çok çabuk etkilenen, teknolojik gelişmeleri hızla benimseyen sinemanın yapay zekâya uzak durması beklenemezdi zaten.
Öykü üretimi ve senaryodan görsel içerik üretimine, video sentezlerinden arka plan sahnelerine, ses ve müzikten dublaja dek, ister büyük bütçeli yapımlarda olsun isterse küçük bütçeli bağımsız yapımlarda, yapay zekâ her şeyden hatırı sayılır bir maliyet düşüşü sağlıyor ve özellikle bağımsız sinemacıların önünü açıyor, film üretim sürecini demokratikleştiriyor.
İNSAN YARATICILIĞINI TAMAMLAMAK
Bugün gelinen noktada, yapay zekânın var olan geniş, hatta sonsuz veri kümesinden yararlanıp bir senteze ulaştığı, mevcut örneklerden öğrendiği, dolayısıyla özgün içerik üretemeyeceği tartışmaları yaşanıyor elbette ama şu aşamada yapay zekânın insan yaratıcılığını “tamamlama” konusunda üstüne düşeni yaptığı söylenebilir.
Geleneksel sinema kuramlarında yönetmenin (auteur) estetik-politik tarzı her şeyin önünde ve temel belirleyiciyken yapay zekânın devreye girmesiyle birlikte yönetmenlik tanımının da değişmeye başlaması kaçınılmaz gibi görünüyor ama bu insan unsurunun tamamen ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Dediğim gibi, yapay zekâ nihayetinde tamamlayıcı, geliştirici, zenginleştirici bir unsur. Hatırlayalım: En büyük üretici güç insandır, yedinci sanat sinema da bu gerçekten azade değildir.
Yapay zekânın sinema sanatına katkısı, olanakları ve olasılıklar konusunda kendi adıma çekince koyduğum, daha doğrusu kafamın biraz karışık olduğu konunun “interaktif film” konusunda olduğunu belirtmeliyim. Alternatifli finallere sahip bazı filmlere alışkınız ama yapay zekâyla seyirci tercihlerine göre değişen, hatta baştan yaratılabilecek hikâyeler bana çok cazip görünmüyor ve doğrusunu söylemek gerekirse bu türden “farklı deneyimlere” çok hazır değilim. Üretim sürecinde yapay zekânın “sinema tarihi havuzundan” çeşitli boyutlarda yararlanacağı ve bunun da özellikle telif hakları konusunda hukuki düzenlemeler gerektireceği de unutulmamalı.