Yandex
07 Temmuz 2025 Pazartesi
İstanbul 27°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yumuşak güç

Berna Bridge

Berna Bridge

Gazete Yazarı

A+ A-

Ülkelerin savunması, sınırların şekillenmesi ne kadar asker, silah, top, tüfekle olsa da bir de görünmez başka savunma/saldırı, şekillendirmeler her daim gündemde. Soft Power yani yumuşak güç denen bu şekillendirmeler de öncelikle akademik çalışmalarla, bilimsel yayınlarla ve yazılı/görsel basının yönlendirmeleriyle oluyor. Bunu Hollywood filmleri izliyor, örneğin vahşi Batı filmlerinde vahşi, saldırgan ve kötü görünen Kızılderililer oluyor.

Böylece biz Kuzey Amerika’da yapılan soykırımı güya anlamıyor, fark etmiyoruz, güya beyazlar kötüleri öldürerek iyi bir iş yaptı zannediyoruz. Bu filmleri izleyen çocuklar mutlaka etkileniyor. Veya Anna Frank’i ve defterini çok iyi tanıyoruz ama bir Iraklı, Suriyeli, Yemenli, Filistinli küçük kızı tanımıyoruz. Para gücü getiriyor, bu filmleri gücü elinde tutanlar yapıyor, diğer yanda basın satın alınabiliyor, bazı kesimler kendilerini, kültürlerinin öne çıkarıp överken diğer kültürleri yerebiliyorlar.

SİSTEMİN İSTEDİĞİ YÖNDE ARAŞTIRMA YAPMAK

Buna akademide “propaganda” deniyor ve sistemli yapılarak verilen izlenimlerle toplumlar yönetiliyor. Akademik çalışmalar da, üniversitelerde aynı siyasi çıkarlara göre şekilleniyor. Sistemin istediği yönde bir araştırma yaparsanız araştırmanız yayınlanıyor, o araştırma için size fon yani para sağlanıyor, sistemin dışında ve tersine bir tezi savunursanız, yok sayılıyorsunuz, muhatap bile alınmıyorsunuz, çünkü sistemin istediklerini söylemiyorsunuz.

Bugün akademik olarak arkeoloji alanından söz etmek istiyorum. Profesör Fahri Işık’ın savunduğu bir tez var. Uygarlık Anadolu’dan doğdu. Sonra ekliyor, Anadolu’daki bu kültürler Grek yani Yunan değil. Ancak, tezine diğer akademisyenlerden yanıt alamadığını, tartışmaya, görüş alışverişine girmediklerini açıklıyor. Luvi’lerden söz ediyor. Büyük bir heyecanla anlatıyor, mutlaka dinlemeniz gerek. Ben gelecek yazılarımda ayrıntılarına gireceğim çünkü hepimizin farkındalık içinde olması gerektiğine inanıyorum.

UYGARLIK ANADOLU’DAN DOĞDU

Bunu anlatan yalnızca Fahri Hoca değil. Arkeologlar Derneği İzmir Şube Başkanı Ela Fatma Baltutan şöyle diyor “İngiliz ve Fransız düşüncenin sahipleri tarafından Yunan uygarlığı Osmanlı’nın son dönemlerinde ve işgal yıllarında Anadolu’yu kendilerine mal etmenin temel dayanağı olarak gösterilmiştir. Bugün Klasik Arkeoloji olarak adlandırdığımız Antik Yunan ve onun uzantısı Roma medeniyetleri aslında Milattan önce 11. Yüzyılda kıta Yunanistan’dan göç edenler tarafından sıfırdan kurulmuş bir medeniyet değil, Anadolu’da var olanın üstüne pek çok yerden gelip onunla kaynaşıp oluşmuş, Anadolulu bir uygarlıktır.”

“Bunun kanıtlarını Prof. Dr. Ömer Özyiğit ve Prof. Dr. Fahri Işık arkeolojik verilerle, ilmek ilmek bir puzzle gibi çalışarak, ekleyerek kanıtlamıştır. Temelinde, özünde olanı görmek gereklidir” diye ekliyor. Benzeri açıklamayı Zürih Luwian Studies’deki konuşmasında jeoarkeolog Eberhard Zangger yapıyor. Neden bu çalışmaları yapıyoruz diyerek açıklıyor:

ARKEOLOJİYİ AVRUPA MERKEZCİLİĞİ DÜŞÜNCESİ ŞEKİLLENDİRDİ

“Luwian Çalışmaları Vakfı Batı Anadolu’ya bilimsel olarak dikkat çekmeyi hedefliyor” diyor. “Belirli ilkelerimiz var. Tarafsız, bilimsel, bilgiye açık erişimi savunmak. Otoriteler ne ister, ne bekler konusunda bir baskı var. “Benim kariyerime ne faydalı olacak” kaygısı var. Biz bu baskılara hiç önem vermiyoruz, tüm yapmayı hedeflediğimiz şey gerçeğin ne olduğunu bulmak. Tarafsız olarak. Çünkü arkeolojideki bu paradigmalar Avrupa Medeniyetlerini vurgulamanın politik olarak yararlı olduğu bir zamanda oluşturulmuş” diye ekliyor. Eurocentric (Avrupa Merkezcilik) sözcüğünü kullanıyor!

“Bu yüzden tarih öncesi Anadolu Medeniyetleri çok az dikkate alındı, gerçekle kimse ilgilenmedi” diyor. “Arkeolojide birçok bilgi geride tutuluyor, dergilerde saklanıyor, uzun yıllar yayınlanmıyor, yeni bulguların bilinmesi istenmiyor. Bu da ilerlemenin önüne set çekiyor. Biz açık kaynak olarak arkeolojiye ivme kazandırmak istiyoruz” diyerek sözlerini noktalıyor.

Bu sözlerden anlaşılıyor ki maalesef arkeoloji bir bilim olmasına karşın siyasi amaçlarla belli yerlerde saptırılarak kullanılmış. Bunu Sevr anlaşmasında da izliyoruz. Ben ilim bilim ışığında yorulmadan, emek emek gerçeğin peşinde koşan, doğruları açıklayan, seminerlerde anlatan tüm arkeologları ve hocalarını kutluyorum. Bilim tarafsız olmalı ve siyasete alet olmamalı diye düşünüyorum.

Arkeoloji