04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kriz, radikalleşmeyi (mi) getirecek?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Ekonomik ve finansal krizlerin ertesinde siyasal ve ekonomik belirsizlikler artarken, kutuplaşma artıyor ve iktidarlar güç kaybediyor.
Bununla bağlantılı olarak aşırı sağ-otoriter-faşist-ırkçı-saldırgan eğilimler ve radikalleşme ise artıyor.
20 gelişmiş ekonomiye sahip ülkede, 1870-2014 yılları arasında yaklaşık 145 yıllık çok uzun bir süre zarfında yapılmış olan 800’den fazla genel seçim sonuçlarının incelenmesi ve analizi sonucunda bu tespitlere ulaşılmış.
Alman üniversitelerinden, M. Funke-M. Schulariak ve C. Trebesch tarafından yapılan bu ortak araştırmada, 100’den fazla finansal krizin ertesinde seçim sonuçları incelenmiş.
Avusturalya - Avusturya - Belçika - Kanada-Danimarka - Finlandiya - Fransa - Almanya - Yunanistan - İrlanda - İtalya - Japonya - Hollanda - Norveç - Portekiz - İspanya - İsveç - İsviçre - İngiltere ve ABD’den ibaret olan bu 20 ülkede, finansal krizler sonucunda, sağ ve/veya sol uç söylem ve politikalara sahip partiler ve liderlerin oylarını önemli bir biçimde arttırdığı gözlenmiş.
1920-1930’larda Mussolini’nin Faşist İttifakı, Almanya’da NSDAP, İspanya’da Falange gibi partilerin 1990’lardaki krizin ardından Danimarka ve Norveç’te Progress Party, 2007-2008 krizinden sonra Hollanda’dan Party for Freedom, Fransa’da Front Nation, Almanya’da Alternative for Germany gibi aşırı sağ-radikal söylemlere sahip partiler güç kazanmışlar.
Bu süreçlerde aşırı sol ya da radikal sol olarak tanımlanan partiler ise, aşırı sağ olarak tanımlanan radikal partilere oranla geri kalmışlar.
Yani radikal sağ finansal krizlerden oylarını ve desteğini artırarak çıkmış. İktidarlar ise, güç yitirmiş, artan kırılganlık ve protestolar nedeniyle.

TÜRKİYE FARKLI MI?
Bu çalışmadan Türkiye için bir yorum çıkabilir mi onu tartışmalıyız. Kuşkusuz ki Türkiye, demokrasisi de, ekonomisi de gelişmiş bir ülke değil ne yazık ki.
O nedenle Türkiye’ye özgü olarak, gelişmiş ülkelerdeki radikal sağı, siyasal İslamcı-otoriter, sözde muhafazakar özde ise, faşist bir zihniyet olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Seçimlerden sonra, daha otoriterleşen, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan, medyayı çok kanallı ama tek sesli hale getiren, düşünce, toplantı, hak ve hürriyetlerine yaşam hakkı tanımayan, softa-bağnaz, bilim-sanat ve kültürden nasibini almamış, partizan-militan, klientalizm (kayırmacılık) ve nepotizmde (eş-dost-akraba kayırmacılığı) gemi azıya almış, despot bir söylem ve eylemin egemen olduğu zihniyetin, güç kazanma ihtimali hiç de küçümsenmemelidir.
Ekonomik krize, yolsuzluğa, partizanlığa, mezhepçiliğe, Cumhuriyete ve kurucu Ata’mıza yönelik saldırgan yobazlığa karşı, demokratik sosyal ve laik bir hukuk devletini ve parlamenter demokratik rejimi savunan milyonlarca yurttaşın, coşkuyla ve gönül rahatlığı ile Atatürk’te Birleştik şiarıyla bir araya gelebileceği siyasal hareketler, bugün TBMM’de hakkıyla ve samimiyetle temsil edilememektedir maalesef.
O nedenle 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, bunca yoksulluğa, yüksek enflasyona, işsizliğe, ağır borç yüküne, haksız-iktisap ve haksız zenginleşme iddialarına, ayyuka çıkan yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına, bürokraside partizanlaşmaya ve cemaatleşmeye, eş-dost-akraba kayırmacılığına, dış politikada zikzak yapan büyük hatalara rağmen, Meclisteki muhalefet partilerinin başarılı olmamak için geçerli hiçbir nedenleri yok, olamaz da zaten.
AKP, daha önce de yazıp-konuştuğumuz gibi iktidardan gitmek için esasında her türlü ortamı istemese bile yaratmış vaziyette.
Bu koşullarda dahi, muhalefetin yerel seçimlerde yetersiz ve başarısız olması durumda, Türkiye’nin giderek siyasal İslamcı-otoriter hak-hukuk tanımayan anti-demokratik bir radikal-despot rejime sürüklenme riski artabilir.
Bu nedenle herkes aklını başına almalı sonraki 4 yılda seçim olmayacağı da gözönüne alınırsa, sağ-sol demeden, kişisel veya ideolojik önyargı ve husumetlerden arınmalı, köken-mezhep ayırmadan, Atatürk’te Birleştik diyerek, özellikle Ankara-İstanbul başta olmak üzere Belediyelerde bir demokratik-milli duruş ve birliktelik mutlaka ama mutlaka ortaya konulmalıdır. Türkiye’nin radikal-siyasal İslamcı-otoriter yağmacı ve istilacı bir zihniyete teslim olmamasının da çok önemli bir adımı olacaktır çünkü bu...