Anlayana!

Sarı sıcak yaz günlerinde beklenmedik gündemlerin sancısını çekiyoruz.

Tahminlerden öteye gitmiyor gerçekle raksımız.

Özlü sözlere boğulmuş, yaşama karşı duruşumuz.

Godot’tan öte çaresizliğimiz…

Hamlet’ten derin acımız…

Üst üste koymakla günleri, uzamıyor ki hikâyemiz.

Bir yerden başlamadık ki; nasıl bitireceğimizi duyuralım.

“Zaman”la–“mekan”ı barıştırmıyoruz ki; karakteri öyküye yerleştirelim.

Hadi geçtik duygulardan.

Birden bire söyleyecek bir lafımız bile yok,

Ezberlenmiş ağıtlardan başka.

Akıl yürütmenin el yordamlığı ile de sanat olmuyor ki…

Rengi ile kokusu ile gerçeği arayanlara tarih verdi dersini.

Üstüne alınmayanlar sanat sevicilerin tezgâhında can çekişiyor.

Yola girmeden, “o” yolda kılavuz olmak istiyor herkes.

Gerçeğe en yaklaştığımız anda... ayıplanmaktan korkuyoruz.

Aynı frekanslarda titreşen seslerden farklı anlamlar çıkarmaya çalışıyoruz.

Oysa; bırakınca peşini sonradan yapıştırılmış tüm duyguların,

El etek çekilince sokaklardan,

Geriye bir tek kişi bile kalmasa savunacak seni.

Yine de tan ağarırken,

Bir iç ürpermesiyle kendine gelebiliyorsan,

Ve herkesin söyleyebildiğinden farklı bir şeyi değil;

Kimsenin söyleyemediğini söyleyebiliyorsan

Hani arkana bakıp “kim geliyor” diye de merak etmiyorsan,

Bir parmak bala tenezzül etmiyorsan mesela…

Bir iltifata da bel bağlamıyorsan

Hele bir de şu dünyada yattığın yer kadar yer kapladığının farkındaysan

Daha ne olsun…

Yürü gitsin…!

Varacağın yer, var olduğun yerden daha kötü olmayacak.

Ancak o zaman anlayacaksın gerçekte "kendini" nasıl var edebildiğini.