Prof. Dr. Ramazan İnci

dr.ramazan.inci@gmail.com

Son Yazıları

Güney Afrika Kölelik müzesi tarihe tanıklık ediyor

Cape Town'daki kölelik müzesindeyiz. Köle Locası/müzesi, Cape Town'daki en eski yapılardan biri. Son üç yüzyıldır Köle Locası, Hükümet Binası, Eski Yüksek Mahkeme ve Güney Afrika Kültür Tarihi Müzesi gibi birçok isme ev sahipliği yapmış. Tüm bu isimler, binanın uzun ve zengin tarihini yansıtır. 1998 yılında Köle Locası adını alan müze, "İnsan Haksızlıklarından İnsan Haklarına" ana teması altında çalışmalarını sürdürmektedir. Müzenin alt katındaki sergiler, Güney Afrika'daki köleliğin uzun tarihini ele alıyor; değişen, geçici sergiler ile insan hakları farkındalığına odaklanan konular ele alınıyor. 'İnsan haksızlıklarının yaşandığı bir yerden insan haklarının yaşandığı bir yere dönüştürmenin’ hikayesinin izini sürebiliyoruz koridorlar boyu belge ve görsellerle.Kölelik hikayeleri yürek yakıcı. Köleler, Güney Afrika tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak valiler ve kaşifler hakkında çok az şey öğreniyoruz, ancak Güney Afrika'nın çok zorlu koşullar altında inşasına yardımcı olan sıradan insanlar hakkında da çok az şey öğreniyoruz. Güney Afrika’da köleliğin mirası her gün deneyimleniyor: kültürde, siyasette ve aile geçmişlerinde. Bu nedenle, Cape Town'daki kölelik tarihini tanımak için müze ziyaret edilmeli.Afrika'dan Amerika’ya köleleştirilmiş insanların ihraç edildiği Transatlantik köle ticaretini filmlerden ve belgesellerden hatırlarız. Sömürge evlerinde ve plantasyonlarda çalıştırılmak üzere Amerika'ya götürülen Afrikalılar hakkında çok şey biliniyor.

Cape Kolonisi'nin de 17. ve 19. yüzyıllar arasında bir köle toplumu olduğu ise daha az biliniyor. 1652'de Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Ümit Burnu'nda bir ara istasyon ve ticaret üssü kurmuş. Birkaç yıl sonra, ilk köleler ithal edilmiş ve Ümit Burnu, köleliğin 1834'te kaldırılmasına kadar 176 yıl boyunca bir köle toplumu olarak kalmış.Müze, 1658 ve 1834 yılları arasında Cape Kolonisi'nde uygulanan köleliğe odaklanıyor. 1910'da Cape Kolonisi, Güney Afrika Birliği'nin bir parçası olur. Taşınır köleler, uzak ülkelerde yakalanıp köleleştirilir ve uzun mesafeler boyunca taşınmış.

Yazının Devamı

Güney Afrika'nın atan kalbi: Cape Town

Tarih ülkelerin kaderini değiştiren liderleri yazar. Türkiye denilince ATATÜRK, Sovyetler Birliği ile Lenin, Amerika ile Washington, Hindistan ile Gandi, Çin ile Mao ve Güney Afrika deyince de Mandela akla gelir. Aklımızdaki bir ülkeydi Güney Afrika. Gitmek istediğimiz yer. Nihayet bu yıl Kasım ayında 12 saat uçak yolculuğundan sonrası Güney Afrika'nın kalbi Cape Town'dayız. Güney yarım kürede baharın sonu. Hava ılıman, sıcaklık gündüz 20-25 derece. Rüzgarlı bir havası var. Cape Town’da, yaban hayatından, beyaz kumlu plajlara, nefes kesici manzaralardan, şarap bölgelerine kadar her şey var. Lafı daha fazla uzatmadan, Cape Town'dayken gezdiğimiz yerleri, yaptıklarımızı sıralayalım.

Şehrin sırtına dayadığı dağ silsilesine, en tepesine MASA demişler. Sıradağlar silsilesi doruklarına 12 havari dorukları denmiş. Masa Dağı'nda tırmanış rotaları da var. Teleferiğe binerek çıktık tepeye. Her yer korunaklı, aşağısı uçurum. Manzara müthiş. Bulutların üstündeyiz sanki. Güneybatı yönünde Atlas, diğer yönde uzaktan seçilemeyen Hint Okyanusu. Kuzey yönünde şehir yayıldıkça yayılmış. İzmir körfezinin daha geniş ve açılımlı hali sanki. Eşim ve ben, Masa Dağı'nın zirvesinde turladık. Doğanın yeni 7 Harikası'ndan biri olarak anılıyor.Cape Town'da yapılacak pek çok şey var. Her akşam üstü yatma zamanına kadar Waterfront'ta vakit geçirdik. Başta balık ve et lokantaları var. Çeşitli yiyecekleri tattık. Bu arada Ümit Burnu, District Six Müzesi, Bo-Kaap ve Fok koruma alanı ve Yaban Hayatı Koruma Alanı'nı ziyaret ettik. Güney Afrika'nın Cape Town şehri, doğa sporları, yaban hayatı, kültür ve lezzet şöleni sevenler için eşsiz bir destinasyon diyebilirim.

Yazının Devamı

Aşı şüpheciliği yayılıyor

Kovid sonrası aşı şüpheciliği yayılıyor. Unutmamalı ki günümüzde aşılar, yaklaşık 30 tehlikeli ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden hastalığın önlenmesini veya etkilerinin önemli ölçüde azaltılmasını sağlamaktadır.Nüfusun büyük bir kısmı enfeksiyonlarla karşılaşmadan önce aşılandığından, bu hastalıkların çoğunun artık halk sağlığı açısından tehdit oluşturmaması için tutarlı aşılama programları hayati önem taşımaktadır.Aşılar ve aşılama programları, bu nedenle bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde en büyük başarı öykülerinden birini temsil etmektedir.

Şüphecilik bulaşıcı hastalık kontrolüne yönelik tehdit oluşturur. Çocuk felci ve kızamık gibi hastalıkların, nüfusun yeterince büyük bir kesiminin düzenli olarak aşılanmasıyla ortadan kaldırılabileceği bilinen bir gerçektir. Benzer şekilde, özellikle savunmasız bireylerde (tıbbi nedenlerle aşılanamayan) ağır hastalıklar, sürü bağışıklığı yoluyla önlenebilir ve böylece bireysel acı azaltılabilir. Ancak, şüpheci veya aşı karşıtı görüşlere sahip olanlar genellikle bu gerçekleri görmezden gelir veya inkâr ederler. Bunun yerine, aşılamanın yalnızca birey ve sağlık hizmeti sağlayıcısı arasında verilecek kişisel bir karar olduğunu savunurlar. Bu görüşe göre, hem bireyleri hem de toplumu korumak için tasarlanmış ulusal aşılama planlarına daha az önem verilmektedir. Otoriteler aşı şüpheciliğini en büyük 10 küresel sağlık tehdidinden biri olarak tanımlar.Aşı şüpheciliği, "aşılama hizmetlerinin mevcut olmasına rağmen aşıların geç kabul edilmesi veya reddedilmesi" olarak tanımlanır. Bu tür bir şüpheciliğin, son yıllarda aşıyla önlenebilir hastalıklara karşı kaydedilen önemli ilerlemeyi tersine çevirme tehdidi oluşturduğundan özellikle endişe ediliyor. Halkı aşılar konusunda nesnel bir şekilde eğitmek ve aşıların kabulünü artırmak için yapılan sayısız çabaya rağmen, aşıya şüpheyle yaklaşan görüşler toplumsal söylemde ve dünya çapındaki karar vericiler arasında etkisini artırmaya devam ediyor.Sosyal medya bu eğilimde kilit bir rol oynuyor. Yanlış bilgi hızla yayılabilir ve çoğu zaman düzeltilmeden kalır, korkuları körükler ve gizli kaygıları yüzeye çıkarır. Bu platformlar çarpan görevi görür: Uzun süredir aşı şüpheciliği besleyen bireyler, sözde yeterince test edilmemiş yeni aşıların potansiyel tehlikelerine dair raporlarla endişelerini pekiştirirken, daha önce aşı konusunda tarafsız veya olumlu olanlar ise kararsızlığa düşer. Her iki grup da korkularını ve yanlış inançlarını paylaşarak, benzer şekilde şüpheci kişilerin oluşturduğu ağlarda daha fazla yayılmaya yol açar.

Yazının Devamı

Yaşlandıkça pilimiz neden bitiyor?

Eşim gezgin ruhludur. Yeni yerler keşfetmek, görmek ister çok. Hep zaman pilimiz bitmeden gezelim tozalım der. Haklısın dedim. Evet yaşlanıyoruz! Gençlik enerjimiz düşüyor elbette.Yaşlılık sınırına geldik. Yaşlandıkça enerjimiz niye düşer?

Yaşlanma, dayanıklılığın azalmasıdır. Bedenimiz sadece fizyolojik olarak değil psikolojik ve sosyal mekanizmalar yoluyla dayanıklılığı azaltır. Sonucunda; yaşlandıkça daha düşük enerji rezervi, daha yavaş iyileşme ve genç yetişkinlerin kolayca gerçekleştirdiği aynı görevler için daha fazla çaba sarf edilmesi gibi algılanan bir durum ortaya çıkar. Pek çok nedenler ve etkileri var.Yüzeysel solunum yaparız. Maksimum oksijen alımı 30-40 yaşından sonra her on yılda bir yaklaşık %5-15 oranında düşer, bu da dayanıklılığı azaltır ve günlük aktiviteleri daha zorlayıcı hale getirir.Hele kas kütlesi ve güç kaybı gittikçe artar. Yapılacak işler için daha fazla çaba gerektirir.Vücudumuzdaki kalp damar sistemi etkileri yaşlandıkça kendini gösterir.Düşük kalp debisi, daha sert arterler ve daha yavaş kalp hızı tepkisi, egzersiz toleransını ve iyileşme hızını azaltır.Akciğer değişiklikleri de söz konusudur. Göğüs duvarı esnekliği azalması efor sırasında solunum verimliliğini azaltır.Vücudumuzda sinir iletiminin yavaşlaması ve harekete katılımının azalması, algılanan çabayı ve hareket yavaşlığını artırır.Bunların dışında glikoz(şeker) toleransı yavaşlar, İnsülin hormonu duyarlılığındaki değişiklikler ve değişen vücut yağ metabolizması enerji bulunabilirliğini kötüleştirebilir.

Yazının Devamı

Temiz eller, sağlıklı hayatlar

Her yıl 15 Ekim, Küresel El Yıkama Günü olarak kutlanmaktadır. "Hastalıkları önlemenin ve hayat kurtarmanın etkili ve uygun maliyetli bir yolu olarak sabunla el yıkamanın önemi konusunda farkındalık ve anlayış" yaratmayı amaçlayan bu gün dünya genelindeki insanlar ve topluluklar tarafından çeşitli şekillerde kutlanıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Keşke topyekûn bir kampanya yapılabilse.

Elleri sabunla yıkamak, hastalıkların yayılmasını durdurmaya ve hayat kurtarmaya yardımcı olabilir. Güvenli olmayan el hijyeni her yıl ishalden yarım milyon ölüme ve akut solunum yolu enfeksiyonlarından da bir o kadar ölüme neden olmaktadır. Küresel olarak, beş yaşın altındaki yarım milyon çocuk da dahil olmak üzere tahmini 1,4 milyon insan, yetersiz su, sanitasyon ve hijyenden kaynaklanan önlenebilir hastalıklardan her yıl ölüyor. Dünya genelinde ilerleme kaydedilmiş olsa da, geçen yıl yaklaşık iki milyar insan temel hijyen tesislerine erişemedi ve bunların arasında hiç el yıkama olanağı olmayan yarım milyon insandan bahsedilmektedir.İnsan atıklarının güvenli olmayan şekilde bertaraf edilmesi, çocukları orantısız bir şekilde etkileyen ve yaşam boyu sorunlara ve ölüme yol açabilen ishal, kolera veya tifo gibi hastalıklardan kaynaklanan kirlenmeye yol açabilir.

Yazının Devamı

SU İÇSEM YARIYOR!

Bir akrabam kiloluydu. Hep "Su içsem yarıyor!" diye dert yanardı. Bu tür serzenişler nesiller boyu hep sürdü.Yiyecek, vücudun yakıtıdır. Dengeli ve düzenli beslenmek esastır. Yapılan araştırmalar, obez çocukların çoğunlukla yetersiz beslendiğini ortaya koydu. Günümüzde, abur cubura bağımlı olan bir nesille yüz yüzeyiz.Obezite, aklınıza gelebilecek hemen hemen her kronik hastalığa yakalanma riskinin artmasıyla bağlantılıdır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, en azından kısmen, vücut organlarının aşırı kalorileri işlemek için aşırı yüklenmesi, aşırı kilolu olmanın getirdiği fiziksel aktivite eksikliği ve tüm bunların neden olduğu ve dolayısıyla tüm bunları daha da kötüleştiren yetersiz uykudan kaynaklanmaktadır.Obez olan birçok insanın yeme düzeninde beslenme eksikliğinin daha az düşünülmüş olabileceği bir gerçektir. Özellikle çocuklar. Bir yanda dünyanın dört bir yanındaki zor durumdaki ülkelerde zayıflamış, yetersiz beslenmiş çocukların çarpıcı görüntüleri, öte yanda gelişmiş ülkelerde artan obez çocuklar. Her iki durum da kötü sağlık sonuçlarına yol açar.Araştırmacılar, çocukların yediği yiyeceklerin yiyecek dışında her şeyle dolu olması nedeniyle obezitenin genellikle yetersiz beslenme anlamına geldiğini fark etmeye başlıyor. Son araştırmalara göre ailelerin çocukları beslerken, ne yiyeceğine karar verirken herkesin dikkatli olması gerekir. Yetersiz beslenen çocukların çoğu paradoksal bir şekilde aşırı besleniyor. Abur cubur, atıştırmalıklar… Araştırmalar endişe verici.

Araştırmalar, yetersiz beslenen çocukların obez olma olasılığının düşük kilolu olmaktan daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu eğilimi tersine çevirmek mümkün. "Yoksulluğun gözü kör olsun." Ya kötü alışkanlıklara ne demeli?Çocukluk çağı obezite oranları artışı ne olursa olsun, bu felaketi önlemek için en kritik sağlık hizmetlerinden biri, çocuklar için beslenme danışmanlığı kurulmalıdır. Okullarda bu konuda eğitim kurumsallaşmalı. Ayda, yılda bir kampanya şeklinde olmamalı. Aile hekimlerinin yükü oldukça çok ama her sağlıklı çocuk muayenesinde, diyetisyen yardımı ile ebeveynlerle uygun beslenme seçenekleri değerlendirilmeli. Çocukları meyve ve sebze yemeye nasıl teşvik edeceklerine dair ipuçları vermeli. Birçok ebeveynin fast-food, şekerli atıştırmalıklar, şekerlemeler ve gazlı içecekler gibi abur cuburların çocukları için zararlı olduğunu fark etmemesine her zaman şaşırmamak gerek.

Yazının Devamı

Bunaklık (demans) üzerine!

Geçenlerde çok değerli bir dostla sohbet ediyoruz. Söz döndü dolaştı bunama meselesine geldi. Dedi ki: "Pek çok tanıdık var çevremde. Hekimler bunama (demans) demişler." "Demans da neyin nesi?" diye sorunca bu değerlendirmeyi yazdım.Bana ilk sorduğu soru: "Demans aileden mi gelir?" oldu. Uzmanlık alanım olmamasına rağmen, şöyle bir tıbbi literatüre baktım. Her gün yeni araştırmalar, bilgiler ekleniyor. Evet, demansın kalıtsal olmayan birçok nedeni olsa da, aileden de geçebilir. Bazı genlerin kalıtımı, kişinin demans geliştirme riskini artırabilir.Demans kısaca; bir kişinin hafızasını, düşünmesini ve iletişimini etkileyen belirtilerin genel adıdır. Alzheimer hastalığı gibi birçok farklı nörolojik rahatsızlığın belirtisi olabilir.Hepimiz yaşamışızdır. Zor bir sınava gireceğimiz zaman ailelerimiz bize hep zihin açıklığı diler. Demans bir yerde bu zihin açıklığının ve berraklığının olmaması demektir. Böyle kişilere damgalamak için "bunak herifin teki" gibi lakaplar bile takarlar.

Kişinin beyin hücrelerindeki hasar, demans belirtilerine neden olur. Hasarlı beyin hücreleri normalde birbirleriyle iletişim kuramaz ve bu da hastalığın belirtilerine yol açar.Genler, bir kişinin hücre çekirdeğinde (DNA'sında) bulunan ve kişinin göz rengi ve boyu gibi özelliklerini kontrol eden talimatlardır. Biyolojik ebeveynler genlerini çocuklarına aktarır. Bazı genleri miras almak, kişinin Alzheimer gibi demans türlerine yakalanma riskini artırabilir. Ancak bu genlere sahip olmak, kişinin bu hastalığa yakalanacağı anlamına gelmez.Türkiye'de Alzheimer hastalığı gibi rahatsızlıklara ilişkin sivil toplum/meslek örgütleri çok faal. Buralarda konunun uzmanları da destek veriyor. Ancak, demans veya Alzheimer hastalığı gibi durumların genellikle tek bir genetik nedeni yoktur. Çünkü birden fazla gen ve yaşam tarzı faktörü kişinin riskini etkileyebilir. Mesela ailede Alzheimer öyküsü olmasa bile insanlar Alzheimer hastalığına yakalanabilir.Özel bir tür Demans vardır. Bu, beyindeki sinir hücrelerinin (nöronların) kademeli olarak bozulmasına neden olan bir hastalıktır. Bazı demans türleri insanların davranışlarını ve dillerini etkiler.

Yazının Devamı

Grip ve aşı hakkında safsata ve gerçekler

Sonbahar, solunum yolu hastalıklarının arttığı mevsim. Çocuklar okula başladı. Her yer kalabalık: kahveler, AVM’ler, otobüsler, metrolar… Bu günlerde en çok konuşulan grip, nezle ve hatta kovid. O kadar söylenti ve efsane dolaşıyor ki konuştuğum insanlar arasında örnekler vereyim:“Valla, aşı bana grip bulaştırıyor!” diyen insanlar var. Böyle kişilere ne demeli? Grip aşıları canlı aşı değil ki. Bu aşı ölü bir aşıdır, grip bulaştıramaz. Grip aşısından grip olmak imkânsızdır.Başka birileri de: “Hiç grip olmadım, bu yüzden niye aşı olayım ki!” diyor. Buna bir kinaye ile cevap verelim: Hiç kafa kafaya çarpışma yaşamadım ama emniyet kemerimi takıyorum. Niye ama? Tedbiri elden bırakmam diyorsun. Aşı da böyle.Özellikle gençler, hatta 50 yaşına kadar olanlar arasında dolaşan bir söylenti de şudur: “Sadece yaşlılar grip olur.” Ama öyle değil. Grip herkesi enfekte edebilir ve gripten ölme olasılığı en yüksek olan gruplar çok gençler, hamileler ve yaşlılardır. Gripten ölme riski en yüksek olanlar, genellikle yaş veya altta yatan hastalıklar nedeniyle aşıya yanıt verme yeteneği en düşük olanlardır. Aşı yaptırarak yaşlı, hasta büyükannenizin veya yeni doğmuş kızınızın gribe yakalanmasını önleyebilirsiniz. Böylece grip olmaz ve ona bulaştırmazsınız.Bu arada grip oldukça bulaşıcıdır. “Grip için bitki karışımları her derde deva!” diyenler var. Al bir karışım, şöyle böyle demle, bardak bardak iç, bir şeyin kalmaz… Bir de bizde “kocakarı ilaçları” tabir edilen kulaktan dolma, dilden dile dolaşan tedavi önerileri var. Ekinezya, C vitamini, avuç avuç vitaminle “direncimi artırıp gribi önleyebilirim veya tedavi edebilirim” diyenler de oluyor. Oysa bu tavsiyelerin ve grip için bitkisel karışımların hiçbirinin gribe karşı etkisi yok. Hiçbiri gribi önlemez veya tedavi etmez. Ayrıca bağışıklık sisteminizi de “güçlendiremezsiniz”. Aksini iddia eden herkes, paranızı ister; sağlığınızı iyileştirmek değil.

“Gripten kim korkar?” Yine tanıdığım insanlar arasında “Grip o kadar da kötü bir hastalık değil” inancı var. Oysa grip sadece hafif belirti ve bulgularla seyretmez; mesela zatürreye neden olabilir ve ölümcül olabilir. Grip virüsü, dolaşımdaki türe ve yıla bağlı olarak pek çok kişinin hastaneye yatmasına neden olur ve bazılarını da öldürür. Genel manada grip, kötü bir akciğer hastalığıdır.Bazı tanıdıklar da kendi kendine “Grip riskim yok” diyebiliyor. Nefes alıyorsanız, grip riskiniz her zaman var.Daha neler? “Aşı hastalıktan daha kötü” diye düşünenler var. Gribe yakalandığınızda iki hafta süren yüksek ateş, şiddetli kas ağrıları ve inatçı öksürüğü düşünmek bile istemezsiniz. Oysa aşı yapıldığında sadece kolda bir günlük ağrıya katlanmak mı? Hangisinin daha yüksek bir bedel olduğunu düşünüyorsunuz?“Bir de geçen yıl aşı yaptırdım. Her yıl her yıl, ne bu?” diyenlere de rastlıyorum. Geçen yıl aşı oldum, bu yıl ihtiyacım yok, diyorlar. Şunu unutmamalı: Her yıl yeni grip türleri dünya çapında dolaşıyor. Geçen yılki aşı en iyi ihtimalle yalnızca kısmi koruma sağlıyor. Her yıl yeni bir aşıya ihtiyacınız var.Bazı kişiler de “Aşı çok pahalı” diyorlar. Cimri herif demeyeceğim. Sadece şunu düşünün: Aşının maliyeti bir cenazeden, grip ilaçlarına harcanan paradan ve hatta hastanede yatmaktan daha ucuz değil mi?

Yazının Devamı

Gıda israfı farkındalık günü

Sabah sabah yürüyüşte en dikkatimi çeken çöp kutuların kenarlarında naylon torbalarla asılı ekmekler görüyorum. Ninem tembih ederdi “müsrif olmayın!” diye. Çocukluğumuzda bir dilim ekmek görsek yerde, alıp başımızda gezdirip çiğnemsin diye nimet daha yüksekçe bir yere koyardık. Bir tanıdık çöp kenarlarına bırakılmış ekmekleri toplayıp, sonra ufalayıp meydanlarda toplaşan güvercinlere yem olarak serpmesi de güzel ama…

Devir değişti. Çöp bidonlarındaki ev atıklarını şöyle bir göz atın, göreceksiniz ki atılmış/çürümüş meyve ve sebzeler çoğunlukta. Dünya genelinde üretilen gıdaların ne kadarı tüketiliyor? Bildirimlere göre üçte biri hiç tüketilmiyor. Ürünler süpermarketlere veya restoranlara ulaşmadan bozuluyor, tarlada kalıyor veya atılıyor. Bu durum gıda kaybı olarak adlandırılıyor. Tüketiciler, perakende ve gıda hizmeti işletmeleri de hatırı sayılır çoklukta ürünü kullanamıyor.

Yazının Devamı

Grip aşısı yaptırdınız mı?

Türkiye'de grip sezonunun başlangıcı. Tanıdıklarımın çoğu "Ne! Grip aşısı mı?" diye takılıyorlar. Her yıl olduğu gibi bu yıl da grip aşısını erken yaptırdım. Yaş nedeniyle riskli gruba giriyorum. Araştırmalar, grip aşısı yaptırmakla ilgilenip ilgilenmedikleri sorulan ve sağlık çalışanlarına bilgi verileceği söylenen hastaların üçte birinde bir aşı katılımı tespit etti.

Grip, dünyada önemli bir ölüm oranına yol açar. Bu tür hastalar genellikle genel aşı tereddüdüyle veya grip aşısı olma fırsatının olmamasıyla karşı karşıyadır. Yaygın olarak grip olarak bilinen influenza, influenza virüslerinin neden olduğu bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır. Hafif ila şiddetli hastalıklara ve bazen ölüme yol açabilir. Grip belirtileri genellikle aniden ortaya çıkar. Grip olan kişiler genellikle aşağıdaki belirti ve bulguların bazılarını veya tamamını yaşarlar: Ateş veya ateşli hissetme/titreme. (Grip olan herkesin ateşi olmayacağını unutmamak önemlidir.) Öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı veya tıkanıklığı, kas veya vücut ağrıları, baş ağrıları, yorgunluk. Bazı kişilerde kusma ve ishal görülebilir, ancak bu durum çocuklarda yetişkinlere göre daha yaygındır. Sağlık otoritelerine göre, influenza virüsü enfeksiyonunu önlemenin en etkili yolu yıllık grip aşısıdır. Grip virüsleri yıl boyunca dolaşımdadır, ancak grip virüsü aktivitesi genellikle Ekim ayında artmaya başlar. Türkiye'de grip aktivitesi en sık kış aylarında zirve yapar. Grip aşıları eczanelerde. Dün aile hekimim reçete etti. Ücretsiz grip aşımı yaptırdım.

Yazının Devamı

Ayakta kal, hayatta kal!

Havalar serinledi, dağcılık, yürüyüş ve trekking faaliyetleri başlasın. Pek çok dağcılık kulübü ilk dönem yürüyüş programlarını yayınladı. Artık dağlar bizimdir. Düş yollara!Ancak her faaliyetin iyi ve sıkıntılı yönleri vardır. İyi yönlerini hepimiz biliyoruz. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” şeklinde özetleyebiliriz. Ancak doğa her zaman tek düze değildir. Kazalar, düşmeler, yaralanmalar can sıkıcı yönleri. Yaralanmaları önleme ve iyileşme hakkında bazı gerçekleri biliyor muyuz? Yaygın tavsiyeler doğru veya tamamen yanlışa kadar çeşitlilik gösterir. Peki vücudumuz için en iyisi nedir?Bir yaralanmadan iyileşme süreci birçok hususu göz önünde bulundurmayı gerektirir ve en etkili yaklaşımı belirlemek kolay değildir. Yaralanmalar, burkulmalar, kırıklar ve çıkıklar gibi olaylar vuku bulduğunda konunun ilgili hekimlerine danışmadan hareket etmek doğru olmaz.

Vücudumuzun iki doğal olayından biri ateş ise diğeri kesinlikle ağrıdır. Ağrı hayatımızın bir parçasıdır. Koruyucudur. Bir çiviye basarsanız veya güneşte yanarsanız, vücudunuzu korumak için ağrı devreye girer. Ancak ağrı devam ediyorsa veya belirgin bir tetikleyici olmadan ortaya çıkıyorsa, araştırılması gereken bir durum var demektir. Her ağrı aynı değildir. Bıçak gibi saplanan mı, yoksa zonklayıcı mı? Uyuşma veya karıncalanma var mı? Buna göre değerlendirilip derecelendirilir.Bir yaralanmadan hemen sonra, tolere edilebilir sınırlar içinde hareket etmeye başlamanın genellikle insanların yararına olduğu söylenir. Eğer bir şeyi yapmaya başladığınızda bir şey canınızı acıtıyorsa ve devam ettikçe daha iyi hissediyorsanız, vücudunuz ihtiyacınız olan şeyin bu olduğunu söylüyor demektir. Ancak sürekli ağrı çekiyorsanız ve daha azını yapabileceğinizi düşünüyorsanız, bu ters etki yaratır.Yeni yürüyüşe başladığınızda, bir veya iki gün süren kas ağrıları yaygındır. Bu ağrı ertesi sabaha kadar geçerse, muhtemelen yavaş yavaş spora devam edebilirsiniz. Ancak her seferinde tekrarlayan veya kötüleşen kalıcı bir ağrınız varsa, bir fizyoterapiste/hekime görünmeniz önerilir. Alarm zilleri çalmadan, vücudunuz size bağırmaya başlamadan önce onu dinleyin. Bu konuşmalara daha fazla dikkat edersek, birçok sorunu önleyebiliriz.

Yazının Devamı

Pes etmek yok!

Her aile çocuğunun okulda ve hayatta başarılı olmasını ister. Bunu yollarından biri de daha başında çocuğun yolunun açılması ve güdülenmesidir. Güdülenme (Motivasyon) üzerine yapılan araştırmalar, uzun vadeli özgüven ve azmin yalnızca doğuştan gelen yetenek değil, aynı zamanda ustalığa doğru bilinçli bir çalışmayla da mümkün olduğunu gösteriyor.Aileler, bu yaz aylarında olduğu gibi çocuklarına yaz kursları, kulüpler ve takımlar aracılığıyla veya evde plansız zaman geçirerek güçlü yönlerini geliştirme fırsatları sunabilirler. Mesela kurslarda mekanik yetenek gösteren bir çocuk maket yapmayı sevebilir; seyirciyle vakit geçirmekten hoşlanan biri ise münazara veya tiyatro denemeleri yapabilir. Okullarda öğrenci kolları bir fırsat olabilir. Tiyatro topluluğu, gazete topluluğu, gezi, müzik vs. toplulukları öğrencilere bir yol haritası olabilir. Önemli olan, çocuklara bir aktivite önermek ve bunu zorla kabul ettirmemektir; bu ters tepebilir ve kızgınlığa yol açabilir.Aktiviteler çocukların zayıf yönlerinizi gidermek için güçlü yönlerinizi kullanmalarına neden olabilir. Bazen bir çocuk çıkmaza girer ve başarısız olduğunu düşünür. İşte tam da bu noktada anne-babalar şunu söyler: Her şeyde iyi olmak zorunda değilsiniz. Güçlü yönlerinizi hatırlayalım; bunlar, nerede katkıda bulunabileceğinizi anlamanıza yardımcı olabilir. Bir alandaki özgüven, başka bir alanda dayanıklılığı artırabilir.Sözel olarak başarılı ancak yazmayı zor bulan bir çocuk, kalemini kâğıda koymadan önce fikirlerini yüksek sesle söylemekten faydalanabilir.Duygusal zekası yüksek, dışa dönük ve yönetici işlevlerde zorlanan biri, akranlarının bir grup projesi etrafında bir araya gelmesine yardımcı olabilir, ardından organizasyon ve teslim tarihlerini yönetme konusunda başkalarına güvenebilir. Bir çocuğun güçlü yönleri belirli bir göreve uygulanamasa bile, bir konuda iyi olduğunu bilmek, aşılmaz görünen bir engelle karşılaştığında ona destek olabilir.Ailelerin çocukları hakkında konuştukları büyük etki yapar. Çocuklar sürekli olarak eksiklikleri hakkında mesajlar duyduklarında (o iyi bir okuyucu değil; o zaman yönetiminde berbat), bu kimlikler pekişebilir ve kendi kendini gerçekleştiren kehanetlere dönüşebilir.Güçlü yönleri öne çıkaran ve tebrik eden bir aile kültürü (insanları nasıl iyilk yaptığınızı fark ettim; anlattığınız hikâyeleri seviyorum – hayal gücünüz beni her zaman şaşırtıyor!) olumlu bir benlik duygusu geliştirebilir. Kutlamalar samimi olmalı, yoksa içi boş kalırlar. Torunlarım yaptıkları resimlerde, onlara neleri beğendiğimi ama aynı zamanda bana göre düzeltme yapılabilecekleri de söylerim. Bu şekilde resim okuması yaparız. Gerçek övgü anlamlıdır çünkü inandırıcıdır.Özünde, çocuğumuzun başarılı/istekli ve yeterli olduğu alanların yani "yeterlilik adaları" çerçevesi, çocuklarımızı nasıl gördüğümüzü yeniden hayal etmemiz için bir davettir.Odağımızı korkudan olasılığa, düzeltmeden geliştirmeye kaydırmamızı ister. Gençlerin başarmaları gerekenlerle ilgili mesajlarla bombardımana tutulduğu bir çağda, onlara zaten sahip oldukları şeyleri hatırlatabiliriz. Adalarını belirleyip besleyerek, onlara kendi potansiyellerini derinleştirmenin bir yolunu gösteriyoruz ve bunu yaparken kendi kaygılarımızın bir kısmını da giderebiliriz. Çünkü hayat hiçbir zaman tekdüze değildir.

Yazının Devamı

Yürüyüşte nabız sayısı

Hafta sonu yürüyüşü için arkadaşım telefon etti. Yürürken normal nabız kaç olmalı? Yakında maraton koşacağım ne yapmalıyım? Gibi sorularla nabız ritmi konusunda

nasıl davranmalıyım deyince bu konuyu irdeleyelim dedim.

Yazının Devamı

Sosyal medyada vakit öldürmek

Geçmiş zamanlarda hep sorulurdu “boş vakitlerinizde neyle meşgul olursunuz?”Cevapları çoğu kez kitap okumak, müzik dinlemek gibi şeylerdi.Şimdi tahmin edebiliriz cevabı. Sosyal medyaya takılmak!Diyeceksiniz ki; Zaman size uymazsa, sen zamana uy! Evet ama iyi bir şey mi yapıyoruz?Evde torunlarla tartışmamız ekran ve sosyal medya takıntısı. Takılırken geçip giden zamanın farkında bile olmuyoruz. Hayatımızdaki en önemli şey “Zaman”. Zamansız hiçbir şey olmaz.Ama çoğu kişi zamana kayıtsızdır. Bilgisayar korsanları verilerimizi çaldığında kıyameti koparırız, oysa sosyal medya denilen mecra hayatımızın en büyük zaman soygununu gerçekleştirirken nedense kayıtsız kalırız.Her sosyal medya kullanıcısı zamanının hızlı geçmesiyle yüzleşmiştir. Günlük e-posta bildirimlerinizi hızlıca kontrol etmek için oturum açabilirsiniz ve farkına varmadan üstünden yarım saat geçmiş olur. Ama hala platformdasınızdır, zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. 30 dakika deyip geçmeyin. Böyle böyle sosyal medya ömrümüzü yer bitirir. Hani bir türkü var ya “şu dağlar kömürdendir, geçen gün ömürdendir…”

Sosyal medyada geçen zaman ömürdendir. Zaman algısal bir durumdur. Sosyal medyanın zamanı nasıl çarpıttığın zaman algısı nedeniyle farkında bile olmayabiliriz. Zaman algımızın büyük kısmı geçmişe dönüktür. Ve geçmişe dönük zaman algımız, geçmişin farkındalığıyla, yani hafızayla belirlenir. Belirli bir dönemi ne kadar çok hatırlarsak, o dönem o kadar uzun gelir ve zaman o kadar yavaş geçmiş gibi gelir. Oysa zamanın gerçek süresi aynıdır.Mutlu olduğumuzda zaman hızlı, hüzünlendiğimizde yavaş geçer her nedense. Yaşlılıkta zaman su gibi akıp gider, gençlikte geçmek bilmez. Bu durum tamamen algısaldır.Algısal durumu en iyi açıklayan "tatilparadoksu"dur. Tatildeyken, oradan oraya koşuşturmacadan zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız için zaman hızla akıp gider. Ancak tatilden döndüğünüzde, geriye dönüp baktığınızda aniden daha uzun gelir, çünkü birçok güçlü anı biriktirmişsinizdir ve her biri geçmişe derinlik katar. Tam tersine, sıkıcı bir havaalanında beklerken sürekli saate bakarız ve bu zaman farkındalığı, zamanın o anda yavaş geçmesine neden olur. Ancak bekleme süreci olaysız geçtiğinde, bekleme sürecinin hatırda kalan anılarını oluşturmazsınız ve bu yüzden geriye dönüp baktığınızda kısa sürmüş gibi görünür.

Yazının Devamı

Enerji içecekleri sağlığa zararlı mı?

Geçen hafta medyaya bir haber bülteni servis edildi. Sağlık Bakanı Memişoğlu; “Bütün şekerli gıdalara yönelik çalışma yapacağız” dedi. Yeni yasama yılında gazlı içeceklere düzenleme yapılacak, Çünkü “Türkiye’deki gazlı içeceklerde bulunan fruktoz miktarının Avrupa’dakilerin göre 4 kat daha fazla olduğunu belirtti.”Früktoz demek şeker demektir. Geçen hafta bizim marketin meşrubat dolabı enerji içecekleri ile doluydu. Aromalı, aromasız ne ararsanız. Enerji içecekleri gençler arasında çok popüler. Konuştuğum gençler; bu içecekleri sadece azalan enerji seviyelerini yükseltmek için değil, aynı zamanda kilo vermeye yardımcı olmak için de tüketiyorlar.Enerji içeceklerinde sihirli bir formül yok. Sıradan bir enerji içeceğini "enerji" içeceği yapan şey, bol miktarda şeker ve kafeindir. Şeker, elbette, bu maddeden alacağınız enerjinin asıl kaynağıdır, kafein ise bir uyarıcıdır. Ölçülü tüketildiğinde ikisi de anında zararlı değildir, ancak kafeinin bilinen bazı kötü yan etkileri vardır; buradaki şeker "boş kalori" içerir. İşte asıl mesele burada. Tüm enerji içeceklerinin anormal derecede yüksek şeker veya daha da kötüsü yüksek früktoz oranları.Fruktoz, gerçek şekere göre daha ucuz bir alternatiftir ve obezite ve erken başlangıçlı diyabetle doğrudan bağlantılıdır. Enerji içeceklerinin yan etkileri; Bazı kişiler, özellikle gençler, bu içeceklerden çok fazla tüketebilir. Tükettiklerinde, tüm bu kafein (idrar söktürücü) Dehidrasyona (susuzluğu) ve diğer sorunlara yol açabilir. Öneri olarak; çoğu sağlıklı yetişkin için günde 400 mg'a kadar güvenli kabul etse de, gençler günlük alımını 100 mg veya daha azıyla sınırlamalıdır.Genel olarak, tek başına ve ölçülü tüketildiğinde enerji içecekleri oldukça güvenli ürünler olabilir. Ancak her birine ayrı ayrı bakmanız ve içeceğinizin içinde ne olduğunu bilmeniz gerekir.

Yorgunluk bir hastalık değil, bir belirtidir. Farklı kişiler tarafından farklı şekillerde belirti verir.Stres veya uyku eksikliğinden kaynaklanan yorgunluk genellikle iyi bir gece uykusundan sonra azalırken, diğer yorgunluk türleri daha kalıcıdır ve dinlendirici bir uykudan sonra bile sizi halsiz düşürebilir. Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve ilaç dairesi (FDA) verilerine göre; enerji içeceği tüketiminin ölümlere ve yüksek tansiyon, konvülsiyonlar ve kalp ritmi bozuklukları gibi ciddi yan etkilere yol açtığını gösteren çok sayıda rapor almıştır. Bu vakaların çoğu hastaneye kaldırılmayla sonuçlanmıştır.Araştırmalar, enerji içeceklerinin normal kalp fonksiyonlarını bozabileceğini göstermiştir. Enerji içeceği tüketen kişilerde, saatlerce yüksek tansiyon ve kalpte anormal elektriksel aktivite görülür; bu değişiklikler, ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden aritmi (düzensiz kalp atımı ) riskini artırabilir.Vaka raporları ayrıca, özellikle alkol veya aşırı fiziksel eforla birlikte kullanıldığında aşırı enerji içeceği içmenin kalp durması ataklarıyla bağlantılı olduğunu göstermiştir.Enerji içeceklerini üzerinde bir uyarı var. Kesinlikle alkolle karıştırmayın!

Yazının Devamı

Ramazan İnci yazdı... Sigara Salgını

Çok yeni bir çalışma yayınlandı. Cinsiyete göre sigara ve tütün kullanımı istatistiği; Erkeklerde sigara içme oranı %72,8 ile Endonezya'da en yüksek seviyedeyken, kadınlarda sigara içme oranı sadece %1,8.Fransa'da sigara içme konusunda cinsiyete yakın bir eşitlik söz konusu; erkeklerde %35,2, kadınlarda ise %34,0 oranında sigara içme oranı bulunuyor.Sigara içme, yalnızca ülkeler arasında değil, cinsiyetler arasında da belirgin farklılıklar göstererek kalıcı bir halk sağlığı sorunu olmaya devam edecek.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; tütün kullanımının her yıl 8 milyondan fazla erken ölüme neden olduğunu tahmin ediliyor. Bunların 7 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımından kaynaklanırken, yaklaşık 1,3 milyon sigara içmeyen kişi pasif içicilikten ölüyor.Türkiye’nin adı çıkmış. Türkler çok sigara içiyor diye. Bulgaristan ve Sırbistan, Avrupa'da en yüksek tütün kullanım oranlarına sahip. Nüfuslarının %40'ı tütün ürünleri kullanmaktadır. Türkiye ise %30 gibi yine de yüksek tütün kullanım oranına sahip.Avrupa'da tütün kullanım oranları en düşük olan ülkeler İngiltere ve Norveç'tir; bu ülkelerde nüfusun yalnızca %15'i tütün kullanmaktadır. Avrupa genelinde insanların ortalama %26'sı tütün ürünleri kullanıyor.

Yazının Devamı