04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Baş eğmeyen yazar Suat Derviş

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Beyoğlu-Galatasaray’daki Avrupa Pasajı’nda bulunan Sanat Kritik salonunda 30 Eylül’e dek sürecek bir sergi var: “Ben Yazar Suat Derviş’im”. Serdar Soydan’ın araştırmalarına dayanan, Eda Yiğit’in küratörlüğünde düzenlenen, yazarın kitaplarını yeniden okurlarla buluşturan İthaki Yayınları’nın desteğiyle gerçekleşen sergi, bu önemli yazar ve çevirmenimizi anımsamak, anmak ve özellikle genç kuşaklara tanıtmak açısından oldukça geniş bir işlev yüklenmiş durumda.

Nâzım Hikmet’e “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını / Bir kere eğemedim bu kadının başını / Kaç kere sürükledi gururumu ölüme / Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme” dizelerini yazdıran kadındır Suat Derviş (1905-1972). Türkiye sosyalist hareketinin temel direklerinden, TKP’nin onurlu yöneticisi Reşat Fuat Baraner’in sevgili eşi, “Kara Kitap”, “Fosforlu Cevriye”, “Hiçbiri”, “Ankara Mahpusu”, “Çılgın Gibi”, “Buhran Gecesi”, “Şoför Mustafa” gibi eserleriyle Türk edebiyatında kalıcı izler bırakmış olan Suat Derviş, gazetecilik tarihimiz açısından da öne çıkan bir isimdir.

Burada bir parantez açalım ve bir keresinde Reşat Fuat Baraner’in eşi olarak tanıtıldığında yazarın hiddetle ayağa kalkarak, “Ben yazar Suat Derviş’im!” demiş olduğunu da belirtelim. Sergi, adını bu cümleden alıyor.

ZENGİN VE ÖĞRETİCİ BİR SERGİ

Yazar olarak toplumcu gerçekçi çizgide eserler veren, kendisini Almanya ve Fransa’nın edebiyat çevrelerinde de kabul ettiren, Avrupa’ya giden ilk kadın muhabirimiz olarak bilinen yazarın yaşamını özetleyen, alçakgönüllü ama oldukça zengin bir çalışma var karşımızda. Suat Derviş’in daktilosundan makale örneklerine, kendisiyle ilgili resim ve desenlerden enstalasyon çalışmalarına kadar geniş bir ürün yelpazesi oluşturan sergi, sanat ile devrimci siyasetin ne denli ayrılmaz bir bütün oluşturabileceğinin de kanıtı niteliğinde.

Küçük Çamlıca’daki aile köşkünde dünyaya gelen, fırtınalarla, mücadelelerle dolu ama son derece üretken bir yaşam sürdükten sonra yoksulluk içinde bu dünyaya veda eden, halen Feriköy Mezarlığı’nda yatan Suat Derviş, “Kızıl” olarak fişlenmiş, bin bir sıkıntı çekmiş ama Nâzım Hikmet’e olduğu gibi devletin baskılarına da boyun eğmemiştir. Eşinin tutuklanmasından sonra 1953-1962 arasında yurtdışına çıkarak Danimarka, Almanya, Fransa ve İsviçre’de yaşar, ardından Türkiye’ye döner. Eserleri Çin ve Japonya dahil pek çok ülkenin diline çevrilmektedir. Tam anlamıyla, yazarak direnmektedir. İddia odur ki eşi Reşat Fuat Barener polis tarafından aranırken, onu saklayabilecek karakterde bir kadın olarak Fosforlu Cevriye’yi yaratır. Romanlarındaki kadın karakterlerin alışılmış kalıpları kırmasında, genel geçer ahlak kurallarını aşmasında, bu “yiğit kadın” arayışının da payı vardır mutlaka.

‘NE KONTESİM NE DÜŞES’

Suat Derviş 1936 yılında Kemal Tahir ve Ahmet Cevat’la birlikte “1936 Modeli Gençler ve Zavallı Peyami Safa” adlı kitapçığı çıkarır. Bu çalışma, “Namık Kemal İçin Ne Diyorlar?” kitabına karşı Milli Türk Talebe Birliği’nden gelen eleştirilere yanıtları içermektedir. Şöyle diyor orada:

“Bu kitabın içinde, benim bir ankete verdiğim cevaba cevap veren bazı satırlar bulunuyor ve bu satırlarda en müthiş hakaret olarak bana, ‘bu kadın’ diye hitap ediliyor. Ankette söylediğim fikirlere cevap verilmiyor da ‘sen kadınsın, sen daha erkekleşmedin, biz saçı uzun aklı kısa kadınların erkekleşmeden evvel büyük davalara karışamayacaklarını, onların akılsız olduğunu biliriz’ diyorlar. Bunu söyleyenler, bu geri kafalı mürteciler, Türk, İstanbul Üniversitesinin talebelerindendir. Buna gülemiyoruz, buna ağlamak lazımdır (…)

Bana cevap olan yazılarda bir tek fikir yok ki, münakaşa edeyim; yalnız bir tek satır çok tuhaf. Onda, ‘Suat Derviş’e verilen titir’e acıyoruz’ deniyor.

Acaba bana verilen hangi unvana acıyorlar? Ben ne kontesim, ne düşes, ne kraliçe, ne profesör, ne meclis-i idare azası, ne de saylavım. Ben muharririm. Hakkımda daha müsamahakâr olanlar, edipdir diyorlar.

Eğer acıdıkları unvan muharrir unvanıysa yook baylar! Ona ilişemezsiniz, bunu bana kimse babasının kesesinden rüşvet, iane, sadaka veya taltif makamında vermedi. On altı yaşımdan beri, tam on altı sene çalışarak onu kazandım. Hem de nasıl çalışarak. O unvan benim yegâne servetim, biricik iftiharım ve ekmeğimdir.”

Suat Derviş, Osmanlı’nın son yıllarının kasvetini ve Cumhuriyet’in coşkusunu yaşamış büyük bir yazar, gerçek bir devrimcidir. Kıymetini bilelim.