‘Önleyici vuruş’ gerçeği
Tek kutupluluk çöküyor, dünya çok kutupluluğa gidiyor. Peki; bu gidiş, barışçıl yolla mı olacak, yoksa savaşla mı gelecek?
Açıkçası buna ABD karar verecek. Çünkü gerileyen kuvvet o.
ABD’de emperyalist tekeller ikiye bölündü. “Küreselciler”, bir nevi savaş ağaları. Tek kutupluluğu silah zoruyla devam ettirme, geri çekileceklerse de bunu savaşa savaşa yapma fikrindeler. Trump’la birlikte ortaya çıkan “Gerçekçiler” ise, Rusya ve Çin’e diş geçiremeyeceklerinin farkında oldukları için bazı cepheleri kapatma, görece başarı kazandıkları Doğu Akdeniz’e odaklanma çizgisi izlemeyi tercih ettiler. Fakat son dönemde yaşanan MAGA’nın çöküşü tartışmaları ile birlikte, ABD Başkanı Donald Trump da farklı bir yola girdiğinin işaretlerini vermeye başladı. 30 Eylül’de Amerikan ordusunun yüzlerce üst düzey komutanını Virginina'da bir askeri üste toplayan Trump, “Birlikte savaşçı ruhunu yeniden uyandırıyoruz. Bu, bu ülkeyi inşa eden ve kazandıran ruhtur.” dedi. Trump her ne kadar “iç düşmana karşı” öncelikli mesajlar verse de, “Pentagon'un savaşçı karakteri” görüşünü yineledi. Trump’ın Ukrayna’da tavır değiştirmesi, Doğu Akdeniz’e yığınağı artırması, Venezuela’ya savaş gemileri yollaması, İsrail’in olası bir İran saldırısına karşı bölgeye kuvvetler ve hava filoları yollaması, izlediği çizginin Küreselcilere yaklaştırdığını gösteriyor. Tabiî bunların en başına da Savunma Bakanlığının adını “Savaş Bakanlığı” olarak değiştirmesi geliyor.
BİR DÜŞMAN
ÜÇ VURUŞ
Bugün dünya büyük savaşa gidiyor. Elbette bu savaşı önleyebilecek durumlar da var. En önemli etken, ABD’ye karşı direnen güçlerin dayanışması, ABD’nin yalnızlaşması, ABD’nin hâkimiyet alanlarının daralmasıdır.
ABD’nin gücünü daraltan en önemli adımlar, “önleyici vuruşlar” oldu.
Rus stratejist Aleksandr Dugin de önceki gün yazdığı yazıda, “Yakın gelecekte tek kutuplu dünya çökmezse, tüm bunların büyük bir savaşa dönüşmesi oldukça muhtemel.” diyor. Dugin ayrıca “her şeyin Rusya ile başladığını” ekliyor. Biz bunu biraz geriye çekebiliriz.
Türkiye’nin 24 Temmuz 2015’te başlattığı “Vatan Savaşı” ilk olarak ABD-İsrail’in Türkiye içindeki kuvveti olan terör örgütlerine karşı başladı. Bunun sınır ötesine taşınması kaçınılmazdı. 15 Temmuz Darbe Girişiminin bastırılmasının hemen ardından, 24 Ağustos 2016’da Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatarak ABD-İsrail koridoruna yani İkinci İsrail’e karşı önleyici vuruşun ilkini yaptı. Bunu 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı ve 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı harekâtları izledi.
Batı hegemonyasına karşı bölgemizde ikinci önleyici vuruşu, 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya, Ukrayna’ya özel askerî operasyon başlatarak yaptı.
Üçüncü önleyici vuruşun, bugün yıl dönümündeyiz. HAMAS, 7 Ekim 2023’te “El Aksa Tufanı Operasyonu” ile bu kez İsrail’e karşı bir yarma harekâtına girişti.
Dikkat edilirse, bütün vuruşlar ABD-İsrail eksenine karşıdır. Düşman aynıdır. Bu, bize doğru ittifakın yolunu da göstermektedir. Ayrıca bu önleyici vuruşlar, ABD-İsrail’i oyalayarak büyük savaşı ertelemektedir.
DOĞU AKDENİZ ODAK
Vatan Partisi yıllardır Türkiye’nin ABD-İsrail tarafından kuşatıldığını ve ana odağın Doğu Akdeniz olduğunu söylüyor.
Önceki gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu gerçeği dillendirdi. Doğu Akdeniz’de Türkiye aleyhine ittifaklar inşa edilmeye çalışıldığını söyleyen Fidan, “Türkiye’nin görünür ve görünmez kuşatma alanları var. Görünür kuşatma alanlar Türkiye’nin aleyhine oluşturulan ittifak yapılarıdır. Doğu Akdeniz’de böyle ittifak alanlar inşa edilmeye çalışılıyor. Bunları görürüz, bunlara diplomatik tedbir geliştiririz. Ama belli konularda diplomatik tedbir geliştirilmezse konu askere havale edilir.” dedi.
Doğu Akdeniz bugün en önemli cephedir. Çünkü savaşın yayılma tehlikesinin en büyük olduğu coğrafyadır. Güvenlik açısından stratejik öneme sahip olması, zengin enerji kaynakları, yükselen güçlerin enerji güvenliğinin buradan geçmesi, ABD-İsrail’in enerji yolu planları, Çin’in Kuşak ve Yol girişimine ve Türkiye’den geçen enerji akımlarına karşı seçenek olarak konulması, Doğu Akdeniz’i önemli bir odak haline getiriyor.
Yine ABD’nin Yunanistan’a üsler kurması, Güney Kıbrıs’a silah sevkiyatları, ABD-İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs ittifakının düzenlediği tatbikatlar, tehdidin boyutunu da artırıyor. Kaldı ki bu yığınaklar, aynı zamanda güneyimizde ve Suriye’nin kuzeyinde kurulması amaçlanan İkinci İsrail içindir.
Buradan anlıyoruz ki Doğu Akdeniz, bugün bir önleyici vuruş ve yarma harekâtının önemli bir cephesidir. Aynı zamanda İkinci İsrail de buradan dağıtılır.
TÜRKİYE ANAHTAR
Doğu Akdeniz, dünyada çıkacak büyük bir savaşın ana eksenidir.
Büyük savaşı önleyecek anahtar ülke ise, Türkiye’dir. Türkiye bölgenin en güçlü ülkesidir ve savaşı önleyebilecek geniş cepheyi kurma açısından da belirleyicidir.
Fakat Türkiye durumunu, denge siyaseti ile sürdüremez. Türkiye’nin Avrasya cephesine geçmesi, büyük savaşı önlemede en önemli girişim olacaktır. Sayın Devlet Bahçeli’nin de Türkiye-Rusya-Çin İttifakı çıkışı, sonrasında buna İran’ı eklemesi, çok anlamlıdır. Türkiye’nin Asya cephesine geçmesi, çarpan etkisi yaratır. NATO’nun da bölünmesine yol açacak etkenlerin başında gelir. Savaş cephesi bir kaybeder, barış cephesi olan Asya bir kazanır. 1+1=2 yapar.
ABD-İsrail bugün savaşı çıkaracak tek güçtür. Savaş kararı, Türkiye’nin yalnız kalacağı hesaplarıyla uyuştuğunda alınır. Bu yüzden Türkiye’nin kendini yalnızlaştıran ve ittifak birikimiyle buluşmasını önleyen bir siyaset olan denge politikasından vazgeçmesi, iç cephesini güçlendirmesi gerekmektedir. Hem önleyici vuruşa hem de yaklaşan savaş ihtimaline geç kalmadan Türkiye’nin geniş kesimlerini bir araya getirecek Üreticilerin Millî Hükûmeti kurularak hazırlanılabilir.
Eğer Türkiye bir hükûmet seçeneği çıkaramazsa, büyük savaşa hazırlıkta zorlanır.
Son iki yüzyılda tarihin bize öğrettiği gerçek bugün de geçerlidir:
Ya devrim savaşı önler. Ya savaş devrime yol açar.