Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Para arzı artışı enflasyonist değildir

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

TCMB’nin geçen hafta içinde açıkladığı 2025 yılı dördüncü enflasyon raporu sonrası “Para Arzı ile Enflasyon İlişkisi” konusu kamuoyunda daha çok tartışılır hale geldi. Benzer şekilde sosyal medyada çok sayıda ana akım neoliberal ekonomistin dünya para arzının rekor seviyeye ulaştığı ve sözde ‘felaketin kapıda olduğu’ iddiaları yaygın şekilde paylaşıldı. Para arzı ile enflasyon arasındaki ilişki Milton Friedman’ın parasalcı (monetarist) çerçevesine dayandırılarak açıklanmaktadır. Özellikle M2 para arzı büyümesini enflasyon ve büyüme oranlarının toplamıyla karşılaştırarak enflasyon dinamikleri açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu yaklaşım, bugün modern makroekonomik tartışmalarda oldukça sınırlı, tek yönlü ve yetersizdir. Özellikle son 20–25 yılda hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerin deneyimleri, tek başına para arzı artışının enflasyonu belirlemediğini, hatta çoğu durumda para arzı göstergelerinin geriden gelen ve zayıf ilişkili değişkenler olduğunu ortaya koymuştur.

PARA ARZI İLE ENFLASYON ARASINDA DOĞRUDAN BİR BAĞ YOKTUR

Neoliberal parasalcı ekonomist Milton Friedman’ın ünlü formülasyonu şudur; “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur”. Ancak modern ekonomi literatürü, enflasyonun yalnızca parasal nedenlere indirgenemeyeceğini göstermektedir. Özellikle 2008 Küresel Krizinden sonra: ABD, AB ve Japonya gibi ekonomilerde para arzı muazzam ölçüde artmış, ancak enflasyon uzun yıllar düşük seviyelerde kalmıştır. 2008–2020 arasında ABD'de M2 para arzı 3 kat artmıştır, ancak enflasyon bu dönemin büyük kısmında yüzde 2’nin altında seyretmiştir. Bu olgu, para arzının enflasyonun tek belirleyicisi olmadığı gerçeğini açıkça ortaya koyar. Dolayısıyla ana akım neoliberal ekonomistlerin M2 büyümesi > enflasyon + büyüme şeklindeki formülü, gerçek dünyada ekonomik ilişkileri izah etmek için yetersizdir. Ekonominin dinamikleri, çok değişkenlidir; tek bir eşitlik üzerinden açıklanamaz.

ENFLASYON ÇOĞU ZAMAN ARZ YÖNLÜDÜR

Ana akım neoliberal ekonomistler para arzını merkeze koysa da modern enflasyon tartışmalarında arz şokları belirleyici kabul edilmektedir. Arz yönlü enflasyona yakın zamandan örnek olarak 2021–2023 dönemini gösterebiliriz. Bu dönemde küresel enerji fiyatları, tedarik zinciri kırılmaları, jeopolitik riskler, gıda fiyatlarındaki yapısal artış, kar güdümlü fiyat artışları yüksek enflasyonda temel dinamikler olarak ön plana çıktı. Bu dönemde dünya genelinde enflasyon para arzı artışından bağımsız şekilde yükselmiştir. Türkiye özelinde: enerji ithalat maliyeti, gıda arz şokları, döviz kuru geçişkenliği, yapısal üretim eksiklikleri, tarım sektörü verimsizliği, piyasalarda oligopolleşme-tekelleşme, kar güdümlü fiyat artışları enflasyonun ana itici unsurları oldu. Bu faktörler varken enflasyonu M2 üzerinden açıklamak yanıltıcıdır. Çünkü M2 artışı çoğu zaman “sonuçtur”, “neden” değildir.

PARA ARZI ARTIŞI SONUÇTUR

Neoliberal parasalcıların argümanındaki temel sorun, nedenselliği tek yönlü kabul etmesidir: para arzı → enflasyon. Oysa birçok durumda ilişki tam tersidir: Enflasyon → parasal büyüklükleri artırır. Örneğin: fiyatlar yükseldikçe nominal işlem hacmi artar, firmalar ve tüketiciler daha çok kredi kullanır, nominal ücretler artar. Bunların tamamı para arzını artırır. Bu durumda M2 artışı “neden” değil “sonuçtur”. Bu nedenle “M2 çok arttı, enflasyon yüksek veya yükselecek” demek bilimsel olarak yetersizdir.

NEOLİBERAL POLİTİKA ÖNERİLERİ GERÇEKÇİ DEĞİL

Neoliberallerin para arzını daraltmak için sunduğu çözüm önerileri de tartışmalıdır. Bunlardan birisi zorunlu karşılıkları artırmadır. Bu, bankaların kredi yaratma kapasitesini kısar ve ekonomik daralmaya yol açabilir. Diğer bir öneri kredilere tavan getirilmesidir. Bu yaklaşım yüksek faiz ortamında finansal dengeleri sarsar. Kredi mekanizmasını bozmak çözüm değil, sorunun daha da büyümesidir. Başka bir öneri para arzını hedefe göre ayarlamaktır. Para arzı merkez bankası tarafından tam kontrol edilen bir büyüklük değildir. Ana akım ekonomistler bu gerçeği görmezden gelseler de Batı merkez bankaları 1990’lardan beri fiilen bu gerçeği kabul etmiştir. Para arzı reel ekonomik aktivitenin türevidir, bağımsız bir politika aracı değildir. Dolayısıyla bu öneri pratikte uygulanabilir değildir.

ENFLASYONUN TEŞHİSİ DOĞRU ŞEKİLDE YAPILMALIDIR

Ana akım neoliberal ekonomistlerin enflasyonu tetikleyen unsurlar hakkındaki teşhisi yanlıştır. Neoliberal politikaların uygulandığı son 50 yıl içinde gelişmiş kapitalist ülkelerde ve gelişen ülkelerde yaşanan tecrübeler parasalcı yaklaşımı defalarca geçersiz kılmıştır. Batı merkez bankaları dahi bu gerçeği bilmekle birlikte açıkça itiraf etmemektedirler. Hiçbir çağdaş merkez bankası artık politika tasarlarken M2’yi “ana belirleyici” olarak kullanmamaktadır.

BATI KURDUĞU TUZAĞA DÜŞTÜ

Sonuç olarak, dünyada ve Türkiye’de neoliberal tezlerin ve politikaların yeniden iflas ettiği bir süreçten geçiyoruz. Parasalcı enflasyon tanımlamaları ekonomiyi basit bir değişkene indirir ve nedenselliği tek ve ters yönlü olarak tanımlar. Kendi içinde çelişkilerle doludur. Batı’ya karşı bağımsız ekonomi politikaları uygulayan ülkeleri kontrol altında tutmak için uygulanan ‘Şok Doktrinin’ bir uzantısı olan bu tezleri takip etmeyen ülkeler büyük bir kalkınma sürecine girdi. İşin trajikomik tarafı şudur; Batı kendi kurduğu tuzağa düştü ve küresel ekonomideki üstünlüğünü bu politikalarla kaybetti. Türkiye aynı tuzağın içine çekilmeye çalışılmaktadır. Neoliberal politikalar Bağımsız Türkiye hedefine zarar vermekte, milli güvenliğimizi tehdit etmektedir ve bir an önce sonlandırılmalıdır.

Kaynakça;

Friedman, M. (1968). The Role of Monetary Policy. American Economic Review.

Blanchard, O., & Galí, J. (2007). Real Wage Rigidities and the New Keynesian Model. Journal of Money, Credit and Banking.

Woodford, M. (2003). Interest and Prices: Foundations of a Theory of Monetary Policy. Princeton University Press.

Mishkin, F. (2019). Monetary Policy Strategy: Lessons from the Crisis. ECB Forum on Central Banking.

Bernanke, B., Gertler, M. (1995). Inside the Black Box: The Credit Channel of Monetary Policy Transmission. Journal of Economic Perspectives.

Borio, C. & Filardo, A. (2007). Globalisation and Inflation: New Cross-Country Evidence. BIS Working Paper.

Carney, M. (2017). [Inflation in a Changing World]. Bank of England Speech.

Enflasyon