Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tokayev’i bırak Rubin’e bak

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Sosyal medyada sık sık gündem olan bir diyalog var. Dün bir kez daha dolaşıma sokuldu.
Söz konusu tartışma 2019 yılında Valday Tartışma Kulübü’nün düzenlediği toplantıda yaşanmıştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev arasında şu konuşma geçmişti:
Putin: “Eğer Saddam Hüseyin’in nükleer silahları olsaydı, onu devirmeye kimse cesaret edemezdi.”
Tokayev: “Bazen nükleer silaha sahip olmamak, bunun yerine ekonomiye daha fazla yatırım çekmek ve dünyanın tüm ülkeleriyle iyi ilişkiler sürdürmek ve geliştirmek daha iyidir; Kazakistan da pratikte bunu yapıyor.”
Putin: “Saddam Hüseyin de aynı şekilde düşünüyordu.”
Bu alıntıyı bazı köşe yazarları da alıntılamış.

‘ERDOĞAN’A SADDAM GİBİ
SİLAH VERMEYİN’

Nükleer silah bugün dünyanın en caydırıcı gücü. Fakat tek başına savaşı kazanmaya yetmiyor. Bugün İsrail Filistin’e 80 nükleer bombadan daha fazla bomba attı ama başarıya ulaşamadı. Gün geçtikçe yalnızlaşıyor ve Filistin dev devletler için ayrıca önemli. Çünkü bu durum, başka ülkelerin nükleer baskısını boşa çıkarma ve yok olma tehdidinin engellenmesini işaret ediyor.
Fakat son dönemde CIA’nın psikolojik savaş elemanlarından Türkiye’ye karşı nükleer tehditler başladı.
Pentagon’un sesi Michael Rubin’den bir Saddam Hüseyin benzetmesi de geldi: “Erdoğan'ın İsrail'i tehdit etmesi, HAMAS'a ev sahipliği yapması ve şimdi de dünyanın en gelişmiş uçaklarından bazılarını silahlandırması ve Trump'ın ya bu durumdan habersiz olması ya da bundan çıkar sağlamaya çalışmasıyla, İsrail liderleri artık on yıllardır sürdürdükleri nükleer belirsizlik politikasını benimsememeli.”
Rubin, Netanyahu’ya da akıl veriyor: “Sadece İsrail'in Türkiye'nin nükleer silah geliştirmesine asla izin vermeyeceğini açıkça belirtmekle kalmamalı, aynı zamanda Türkiye'nin Yahudi devletine saldırmak için Türk askeri hedeflerine ve üslerine nükleer silahlarla karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu da belirtmelidir.” (Michael Rubin, Why Israel Might Be Forced to End Its Nuclear Ambiguity Thanks to Turkey, National Security Journal, 21 Eylül 2025)

‘AKKUYU VURULABİLİR’

Bu Rubin’in ilk tehdidi değil. Rubin sık sık ABD’nin İsrail-Türkiye savaşına hazırlanması gerektiğini söylüyor. Hatta İran ile savaşın Türkiye ile savaşın provası olduğunu ifade ediyor. Hatta, “Türkiye nükleer silaha sahip olursa sadece diğer bölge devletlerine yönelik tehditlerini yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda kendi nükleer caydırıcılığının arkasında kendisini o kadar dokunulmaz hissedebilir ki cezalandırılma veya hesap verme korkusu olmadan terör sponsorluğunu artırabilir.” diyen Rubin, Akkayu Nükleer Santrali’nin vurulmasını dahi öneriyor.
Bu arada İsrail, nükleer çalışmalarını hızlandırmış durumda. Dimona yakınlarındaki inşaat faaliyetleri uydudan tespit edildi. Görüntüleri inceleyen yedi uzman, inşaatın İsrail'in uzun süredir şüphelenilen nükleer silah programıyla ilgili olduğuna inandıklarını söyledi. (Bkz: Türkiye ve İran nükleer çalışmalarını hızlandırmalı, Nadir Temeloğlu, Aydınlık, 7 Eylül 2025)

ÇELİK KUBBE YETMEZ

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “2050'de Türkiye'nin 20 bin megavatlık nükleer güce sahip olması lazım.” demişti. Ayrıca yerli reaktörler için çağrı yapmıştı. Bunlar değerlidir ama sadece enerji ihtiyacını karşılamak için değil, nükleer konusu güvenlik açısından da ele alınmalıdır. Türkiye yalnızca kara, hava ve deniz gücünü geliştirerek, Çelik Kubbe’yi inşa ederek yetinemez.
Türkiye’ye yönelik tehditlere karşı caydırıcı bir güç olması gerekiyor.
Bunun da yolu, nükleer programını hızlı bir şekilde inşa etmesinden geçiyor.
Vatan Partisi’nin yıllardır savunduğu Avrasya Uygarlığının içinde yer almak ve son olarak dile getirdiği Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin ittifak önerisi, aynı zamanda bu ihtiyacı hangi dostlarla başarabileceğimize de işaret ediyor.
Türkiye Avrasya’nın bu birikiminden faydalanmayı önüne koymalıdır.

TRÇ gözleri kör etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’de.
Ahaber muhabiri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Bahçeli’nin çağrısı hakkında ne düşünüyorsunuz TRÇ (Türkiye-Rusya-Çin) ittifakı ile ilgili?” sorusunu yöneltti.
Cumhurbaşkanı, “Doğrusu ben onu takip edemedim, hayırlısı olsun.” yanıtını verdi.
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın konuyu bilmediği yerde haliyle basın da görmüyor.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, bu konuda önemli bir açıklama yaptı. Özdemir, Türkiye, Rusya ve Çin’in nüfus, yüzölçümü, GSYİH ve askeri güç gibi göstergelerine dikkat çekerek, bu üç ülkenin küresel finans sistemi, rezerv para ve savunma alanında yeni bir düzen kurabilecek potansiyele sahip olduğunu söyledi.
Bahçeli’nin açıklamasını Kudüs’ten gören Türkgün, bunu da “Türkiye kendi istikametini kendi çizer” sözlerinden verdi ve bu konuyu birinci sayfasına çıkarmadı.
Türkiye gazetesi manşetine taşıdı, Aydınlık ise ikinci manşet yaptı.
Türkiye önemli bir dönemeçte ama durum “körler, sağırlar birbirini ağırlar” şeklinde…

Medyanın Halleri Putin İsrail Çelik Kubbe