Cemil Gözel

cemilgozel@gmail.com

Son Yazıları

Faruk Duman’ın masalları

Faruk Duman’ın “Kargasabunu” masalları yakın zamanda yayımlandı. Kitap, hortlak, hayvan, kahraman, peri, düzenbaz vb. kategorilerin birbirine geçtiği 10 masaldan oluşuyor. Yani bir masal formunun bütün özelliklerini taşıyor.

Duman bizi, bu masallarla, “büyülü, gerçeküstü, hayallerle dolu” bir dünyaya açıyor. Zaten çocukluğundan beri onun için yazma eyleminin bu dünyalara yolculuk olduğunu öğreniyoruz. Bugün bu düşünceye her zamankinden daha yakın hissettiğini de eklemeden geçmiyor.

Yazının Devamı

‘Dünya edebiyatı’ ve ulusal edebiyat

Marx ve Engels, Komünist Parti Manifestosu’nda, tek tek ulusların yarattığı zihnî ürünlerin herkesin ortak malı olduğunu, çeşitli ulusal ve yerel edebiyatlardan bir dünya edebiyatının doğmakta olduğunu yazmışlardı. Bu saptama 1848’de yapılmıştı. 21 sene önce, yani 1827’de Goethe, dünya edebiyatı kavramını ilk kez kullanmıştı:

“Kendini her yerde ve tüm zamanlarda yüzlerce ve yüzlerce insanda gösteren şiirin, insanlığın evrensel mülkü olduğuna tamamen ikna oldum… Ulusal edebiyat artık anlamını yitirmiş bir terimdir; dünya edebiyatı çağı kapıdadır ve herkes onun yaklaşımını hızlandırmak için elinden geleni yapmalıdır.”

Yazının Devamı

Hayvansever değiller insansevmezler başlıklı yazıya eleştiri

Aydınlık.com.tr, 6 Aralık tarihinde, Sezer Özseven imzasıyla “Hayvansever Değiller İnsansevmezler” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazı, özellikle hayvanların beslenmesine dair temelden yanlış olan birçok fikir üzerine bina edilmişti. Ancak ben yazının bütün yanlışlarına değil, temeldeki ideolojik ve felsefi yanlışa dair fikirlerimi vurgulayacağım.

**

Yazının Devamı

Kötülük söyleminin eleştirisi

Gaffar Yakınca, 25 Şubat’ta, “Kötülüğün Kötüye Kullanımı” hakkında aydınlatıcı bir yazı yazdı Aydınlık’ta. Hareket noktası, Selahattin Demirtaş ve Banu Güven’e ait iki yazıydı. Demirtaş ve Güven yazılarında, Türkiye’deki siyasî saflaşmayı, “iyiler ve kötüler” olarak belirliyor.

Yazının Devamı

‘Yapay Zekâ yıkım getirir’ teorisi

Tam Otomasyonun ve Yapay Zekânın insanı köleliğe ve ahlakî sefalete götüreceği, zorunlu çalışmanın insanlığın gündeminden çıkmasının insanlığı kapitalizmin boş zaman makinelerine daha da bağımlı hâle getireceği, sonuç olarak, “insanlığı korkunç bir geleceğin beklediği” teorisi Yapay Zekâ tartışmalarında sıklıkla gündeme getiriliyor. Bu teori sahipleri, teorilerini Marksizm adına ileri sürüyorlar. ‘TRAK TİKİ TAK/ MAKİNALAŞMAK...’Yapay Zekâ, herhangi bir el aleti gibi bir üretim aracıdır. Fakat el aletlerinden daha geniş ölçeklidir. Yani Yapay Zekânın, modern sanayinin verili koşullarda en gelişmiş makinesi olduğu söylenebilir. Makine, işçilerin yaptığı bir işi yerine getirir. Bu açıdan makinelerin gelişmesinin insanların iş yükünü azaltması beklenir. Ancak kapitalizmde makineler emeğin üretkenliğini artırmak için yani artık değer üretmek için geliştirilir. Bu da, makine sömürülemeyeceğine göre, daha çok işçiye gereksinim demektir. Yani kapitalizmde makinelerin gelişimi iş yükünü ortadan kaldırmıyor aksine artırıyor. Bu durumda makinelerin kol emeğine hiç ihtiyaç kalmayacak düzeyde gelişmesi kapitalizm açısından bir çelişki doğuracaktır.Üretim araçlarının, işçilerce kullanılan -bugüne göre oldukça basit- el aletlerinden ibaret olduğu kapitalizm öncesinde üretim insanın gücü ile sınırlıydı. Modern sanayinin gelişmesi üretimin üzerindeki insanın gücü sınırlamasını ortadan kaldırdı. İnsanların iş yükü görece azalmış oldu. Çünkü el aleti gibi basit makineler motor ve teknik mekanizmalarla güçlendirilmiş oldu. Bu aşamadan sonra kapitalizm, makineleri makinelerle üretti ve Emek Sürecinin işbirliğine dayanan yönünü kendisi için “teknik temel” olarak yarattı. Yani Modern sanayide Makineler, Emek Sürecinin işbirliğini ikame etmedi, onu teknik temel olarak yeniden yarattı. Çünkü insan yeteneğine bağımlı işbölümü kapitalizmde geçerliliğini sürdürmektedir. Kapitalizmde bu işbölümü makinelerin yapısı (hız, sayı vs.), üretimin sürdürülebilirliği ve otomasyon arasındaki nesnel ilişkilerle tanımlanır. Bu da Emek Sürecinin işbirliğine dayanan yönünün teknik bir zorunluluk olduğu anlamına gelir. Makineleşmenin teknik zorunluluğu olan Emek Sürecinin işbirliği üretkenliği artırır. Üretkenliğin bu artışı, kapitalistin ücret ödemeden edindiği Emek Gücünü yaratır. Fakat aynı şey makineler için geçerli değildir. Bunun nedeni makinenin değerinin ürüne geçmesidir. Ürün değerinde mutlaka makineden aktarılan bir pay vardır. Makine, Emek Gücünü ikame eder.Örneğin, bir ürünü ucuzlatması için makine üretilecekse, onun ikame edeceği emek düşünülünce, o makinenin üretiminde ikame edeceği emekten daha fazlası kullanılamaz. Kapitalizm emeğe göre değil Emek Gücüne göre ödeme yaptığı için makinenin kullanım sınırını, makinenin değeri ile ikame edeceği Emek Gücü arasındaki fark belirler. Bu da kapitalist formasyonda her zaman makinelerin kullanım alanının dar, gelişiminin ise sınırlı olacağı anlamına gelir.Marx makineleşmeyi kapitalist formasyonda çözümlemiştir. Bu çözümlemeden, “her zaman makinelerin kullanım alanının dar, gelişiminin ise sınırlı olacağı” sonucu rahatlıkla çıkmaktadır ve çok önemlidir. Ancak Marx’ın görüşleri bu konudaki nihaî görüşler değil, kapitalizmde makineleşmenin aldığı biçim üzerinedir. Ama Marx’ın özellikle Grundrisse’nin “Sermaye Üstüne” bölümüne, makineleşmenin ya da Tam Otomasyonun sınıfsız toplumun yaratılması açısından önemi yansımaktadır.Oraya gelmeden önce, benim gözlemim, Yapay Zekânın yıkım getireceği teorileri dönüp dolaşıp şu soruya dayanmaktadır: Kapitalizmde makinelerin gelişimi işçileri zorunlu çalışmadan ve üretimi insan faktöründen kurtarır mı? Daha doğrusu makineler bu düzeyde gelişebilir mi? Kapitalizm makinelerin bu düzeyde gelişimine olanak tanır mı, izin verir mi? Yıkım Teorisinin sahipleri bu soruya olumsuz yanıt vermektedir. Marx, sermayenin her zaman emeğe ve Emek Gücüne bağımlılıktan kurtulma eğilimi taşıdığını söylemiştir. Bunu da düşününce, onlara göre, sermayenin emek sürecini azaltmaya çalıştığı ve bunu bir zenginlik kaynağı olarak kodladığı formasyonda yukarıdaki soruya olumlu yanıt vermek “çocukluk”tur.Marx, Grundrisse’de, makinelerin kullanımı açısından sermayenin asla en uygun ve nihaî toplumsal ilişki olmadığı yönünde fikir belirtmiştir. Çin deneyi de bunu kanıtlıyor. Ayrıca Marx’ın, aynı yerde, makinelerin en uygun kullanımının komünist ilişkiler altında mümkün olabileceğini ileri sürmesi, o ilişkileri yaratacak maddi koşullara da göndermedir. Yapay Zekânın gelişmesi ve Tam Otomasyon, Marx’ın, “bireylerin özgürce gelişimine, dolayısıyla artık emek elde etmek üzere gerekli emek sürecinin indirilmesine değil de genel olarak toplumun gerekli emeğinin bir minimuma indirilmesine dayanan, böylelikle de herkes için yaratılan boş zaman ve araçlarla bireylerin sanatsal, bilimsel vb. alanlardaki gelişimine olanak tanıyan...” diye özetlediği toplumun maddi temelini yaratıyor. Bu bakımdan, Yapay Zekâlı makineleşmenin gelişmesi, kaçınılmaz olarak kapitalist ilişkileri tasfiyeye yönelecektir, çünkü Yapay Zekâ bu kapitalist ilişkilerin tasfiyesini gerektirmektedir. Marx’ın dediği gibi kapitalizmin eğilimi kendinin çözülmesi yönündedir. Fakat bu kendiliğinden olmayacak. DEVRİMCİ PERSPEKTİFLenin’in Halkın Dostları Kimlerdir kitabından alıntılayacağım aşağıdaki paragraf hiçbir yoruma yer bırakmayacak açıklıkta bu bölümün ana fikrini sunuyor:“(Marx) kelimenin sıradan anlamında “iktisat teorisi”ne tek başına bağlı kalmaz; verili bir toplumsal oluşumun yapısını ve gelişimini özellikle üretim ilişkileriyle açıklarken (...) kuru iskelete bir beden kazandırır. Kapital’in önemli başarısı, ‘Alman İktisatçı’nın bu kitabının kapitalist toplumsal yapının bütününü, sıradan yaşamın olaylarıyla birlikte canlı bir şey olarak okurun gözünün önüne sürmesidir.”Sadece iktisat teorisiyle toplumsal oluşumun yapısını ve gelişimini bütün boyutlarıyla açıklamanın mümkün olmadığını anlıyorum ben bu alıntıdan. Marx’ın, sıradan yaşamın olaylarını -yaşamın sıradan olaylarını demek daha doğru- kapitalist toplumsal yapının bütününden ayırmaması, diğer “iktisatçı”larla arasındaki önemli bir ayrımdır. Ayrıca gündelik yaşama yapılan vurgu, bu tartışmanın “sosyolojik” boyutunu da yansıtmaktadır.ÇAĞIMIZIN LUDDİSTLERİVerili bir toplumsal formasyonun yapısını ve gelişimini açıklarken “iktisat teorisi”ne üretim ilişkilerinin çözümlemesini de eklemek, yoksullukta sadece yoksulluğu görmek ile yoksulluğun dünyayı değiştirecek itici güç olduğunu keşfetmek arasındaki ayrımla eşdeğerdir. Yani aradaki fark, devrimciliktir. Örneğin emperyalizmin Lenin’den önce tahlil edildiğini, Lenin’in ise onu bir devrim teorisi olarak geliştirdiğini düşünürsek, bu ayrımın ne kadar hayatî olduğu anlaşılacaktır. Lenin’in teorisi olmasaydı, bir takım “filozoflar” ve “iktisatçılar” “Millî Devrimler Çağı”nı “insanlığın korkunç geleceği” olarak kodlayacaklardı. Aynı şekilde kapitalizmin kendi mezar kazıcılarını yarattığını keşfedebilmek ancak devrimci perspektifle mümkündür.Yapay Zekânın gelişiminde “korku”, “sefalet”, “bağımlılık” ve “ahlakî çöküntü” görenler, üretim araçlarının gelişmesine karşı daha şimdiden düşmanlığa soyunarak çağımızın Luddistleri görevine talip olduklarını ilan ediyorlar. Oysa Yapay Zekâ komünizmi getirecek sınıf mücadelesini maddi zemine kavuşturuyor yani kuru iskelete bir beden kazandırıyor.

Yazının Devamı

Boş zaman devrimi

Yapay zekâ ve robot teknolojisinin gelişimi, birçok şeyin yanı sıra bir “boş zaman” tartışmasıdır. Zorunlu çalışma-boş zaman ilişkisi, kapitalist formasyon içerisinde, gerçek bireyselliğin veya kendini gerçekleştirmenin gelişmesi bağlamında her zaman çelişkili bir konu olmuştur.

Emeğin üretkenliğinin artmasıyla birlikte üretim fazlasının ortaya çıkışından burjuva dünyasına kadar insanların kendisini gerçekleştirmesi, yani bireysel olarak kişiliğini entelektüel düzeyde geliştirmesi maddi üretim faaliyetinin dışında gerçekleşebiliyordu. Gelişebilen insan, hem gelişmesi için hem de bu gelişmesinin sürdürülebilmesi için çalışmazdı, üretim fazlasından pay alırdı.

Yazının Devamı

Zorunluk ve özgürlük

Kuşkusuz derin bir konu, biz şunu söylemekle başlayalım ve yetinelim: Kapitalist dünyanın çalışma pratiği kişisel gelişimi temellendirir. Çünkü çalışma, çalışanı ya da emekçiyi, çalışma alanı neresi olursa olsun, bir, çalışma arkadaşlarına yani birlikte çalıştığı emekçilere ve iki, çalışmanın bilgisine bağlar. Bununla birlikte çalışmanın zorunlukla özdeşleşmesi yabancılaştırıcıdır.

Marx’ın bu konuda hatırlamaya değer bir sözü var:

Yazının Devamı

Küreselleşen sosyalizm

Teori dergisi Ağustos’ta “Çağımızın Kamucu Atılımı: Kuşak ve Yol İnisiyatifi” kapağı ile çıktı. Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni çağımızın kamucu atılımı olarak sunmak, içinde yaşadığımız çağın ideolojik kodunu bütün çıplaklığıyla yansıtıyor. 21. yüzyılda bütün sorunların kamusal projeler ve kolektif mülkiyetle çözülebileceği teorisi, Kuşak ve Yol’un ilkeleri takip edilerek anlaşılabileceği gibi, özel mülkiyet ve kâr sisteminin getirdiği yıkıma bakılarak da anlaşılabilir.

Teori, Kuşak ve Yol İnisiyatifi dosyasıyla dünyada ve Türkiye’de bir süredir konuşulan “küreselleşmenin dönüşümü” tartışmalarına da katkı sunuyor. Bu düzemde, Teori Ağustos sayısı, bir başka açıdan, küreselleşme tartışmaları olarak da okunabilir.

Yazının Devamı

İki kere iki beş etmez

“Zorunluluğun egemenliği daima varlığını sürdürür”

Karl Marx

Yazının Devamı

Çakıl taşı

“Benim çakıl taşlarım var irili ufaklı” sözleriyle başlayan Şebnem Ferah şarkısı bazen dilime dolanır. Zaman zaman şarkıyı söylerken kendimi bulduğum olmuştur. Şarkının tınısı, verdiği duygu unutulur gibi değildir. Güzel şarkıdır, anlamlıdır; severim.

Çakıl taşına hem müzikte hem edebiyatta önem verilmesi hep ilgimi çekmiştir. Bence her büyük sanatçının çakıl taşları var. Kiminde bu oldukça somut, görünür, kiminde soyut ama yine görünür. Somut ve soyut çakıl taşları, Şebnem hanımın şarkısında söylediği gibi yol oluyor meraklı birkaç edebiyat okuruna.

Yazının Devamı

Liberal dünya düzeni çöküyor mu?

Teori dergisi Marx’ın doğumunun 200. yılına özel hazırladığı Mayıs sayısında, Rus Stratejist Dugin’in yardımcısı, RUDN Üniversitesi (Moskova) öğretim üyesi Leonid Savin’in bir makalesini yayımladı. Jeopolitik ve Avrasya çalışmalarında uzman olan Savin’in makalesi “Liberal Dünya Düzeninin Çöküşü” başlığını taşıyor.

Savin’in makalesini ilginç kılan atıf yaptığı kaynaklar. Batı’da, Amerikan Sisteminin çöküşü ya da geri çekilişi konusunda oldukça yaygın bir tartışma yürütüldüğünü makaleden anlıyoruz. Üstelik bu tartışmaları yürütenler Amerikan Sisteminin karşıtları değil, taraftarları. Yani sistemin ideologları, sistemlerinin tıkandığını/çöktüğünü/geri çekildiğini ilan ediyor ve alternatif arıyorlar.

Yazının Devamı

İspanya İç Savaşında devrimin trajedisi

Her devrim aynı zamanda bir iç savaştır. Çünkü devrim denilen olgu son tahlilde sınıflar arası bir hesaplaşmadır. Başarısız devrim deneyleriyse bu gerçeği en trajik biçimde gözler önüne seren tarihsel olaylardır.

Yakın çağda gerçekleşen 1848 Devrimleri, Paris Komünü ve İspanya İç Savaşı hem kendinden sonra girişilen devrimci kalkışmalara ciddi deneyimler aktarmış hem de milyonlarca emekçinin ölümü pahasına gelecek kuşaklara umut taşımıştı. 1848 Devrimleri olmasaydı Paris Komünü 60 gün dahi dayanamazdı; Paris Komünü olmasaydı Bolşevikler belki başaramazlardı.

Yazının Devamı

Ulusal ve evrensel Marx

Kapitalizm öncesinde hiçbir sistem küresel hegemonya potansiyeli taşımıyordu, dolayısıyla hiçbir sistemin evrensellik iddiası yoktu. Kapitalizm, küresel hegemonya potansiyeli ve evrensellik iddiası olan ilk sosyo-ekonomik formasyondur. Bunun temel nedenleri, kapitalizmin, kendinden önceki emeğin varoluş biçimini, mülkiyetin varoluş biçimini ve emeğin ürününün hâkim sınıflar tarafından sömürüsünü değil, sömürüsünün varoluş biçimini değiştirmesidir (bütün insanlığa yaymasıdır) ki böylece kapitalizmin küresel hegemonya potansiyeli oluşmuştur.

Örneğin, Kapitalizmin temelini oluşturan üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ücretli emeğin sömürüsü evrenseldir. Kapitalist formasyon içerisinde, dünyanın her yerinde, meta sömürüsü geçerlidir. Sermayeler arası rekabet, malî kararlar üzerindeki tekelci denetim, emek süreci üzerindeki sermaye denetimi gibi “sömürü tarzları” da evrenseldir. Ayrıca kapitalizmin karakteristik özellikleri olan üretim anarşisi, krizlerin sürekliliği, önlenemez işsizlik, yoksulluk, terör ve savaş da evrenseldir. Kapitalizmin yaşadığı bütün krizler ulusal boyutlarda kalmamış, uluslararası boyutlara yansımıştır. Bu değerlendirme krize önlemler açısından da geçerlidir. Emperyalizm ise kapitalizmin hegemonyasını bütün dünyaya uyguladığı aşamadır.

Yazının Devamı

Neden Marx?

Bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx 5 Mayıs 1818’de doğdu. Yani 2 gün sonra doğumunun 200. yılı. Teori dergisi olarak, doğumunun 200. yılında doyurucu bir Marx dosyası hazırladık. Marx’ı 21. yüzyılda arıyoruz.

Marx’ı doğru yerde aramak gibi bir sorunumuz var bugün ve bu soruna üç yaklaşım dikkat çekiyor:

Yazının Devamı

CHP’nin çöküşü

“Cumhuriyete ihanet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) ile başlamıştı ama 1 Aralık 1947 tarihindeki CHP Büyük Kurultay’ında bir başka evre ve ivme kazandı.”

Aktardığım satırlar Karşı Devrimin İlk Zaferi başlıklı bir yazıdan kısa bir bölüm. Yazı, kendi ifadesiyle, “Zola ve Sartre geleneğinden gelen bir aydın”a, Özdemir İnce’ye ait. 16 Ocak 2011’de Hürriyet gazetesinde yayımlanmış.

Yazının Devamı

İş mi, laf mı?

Şimdilerde lafa bakıyorlar. Oysa bir zamanlar işe bakılırdı. İşe bakanlardan Ziya Paşa, “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” derken bugünleri düşünmüş müdür? Bilmiyorum ama ilginç bir kırılma bu. Sanki işler biraz tersine döndü. Biri çıkıp “Âyinesi laftır kişinin, işe bakılmaz” dese, bunu yadırgayanların yadırganacağı bir kültürel iklim oluştu.

“Lafla peynir gemisi yürümez” diye bir atasözümüz var bizim. “Laf ebesi” diye bir deyimimiz var. Gerçi deyimin anlatmak istediği başka şeydir ama yine de deyimde iş değil laf geçerlidir. TDK da lafın ikinci anlamına, “sonuçsuz, yararı olmayan söz” demiştir.

Yazının Devamı