Son Yazıları

ABD - İran gerginliği ve Türkiye

Hürmüz Boğazı’ndan Basra Körfezi’ne Fırat’ın Doğusu’ndan Suriye’nin Kuzey Batısına ve Doğu Akdeniz’de uzanan coğrafya, son günlerde ABD’nin İran’a yönelik tehditleri ile sarsıldı. Mayıs 2018’de İran’la Ortak Kapsamlı Eylem Planı’ndan çekilen ABD, İran’a yönelik ambargo uygulamalarını son günlerde askeri saldırı tehditleri ile zenginleştirdi. ABD’NİN HEDEFİ İRAN’IN BÖLGESEL ETKİSİABD’nin İran’a yönelik taleplerini, tam bir yıl önce Dışişleri Bakanları Pompeo, 12 madde ile özetlemişti. Söz konusu 12 madde, nükleer silah anlaşmasının tam uygulanması ve İran’ın bölgesel etkisinin kırılması olarak özetlenebilir. Obama’yı “çok kötü bir pazarlık yapmakla” eleştiren Trump hükümeti, selefinin taleplerine ek olarak İran’ın Yemen’de Husilere, Lübnan ve Suriye’de Hizbollah ve Hamas’a, Irak’ta Şii milislere, Afganistan’da Taliban’a ve dünya çapında El Kudüs güçlerine verdiği desteğin kesilmesini yeni bir talep olarak öne sürdü (bkz. Pompeo’nun Heritage Vakfı konuşması, 21 Mayıs 2018).ABD İran Özel Temsilcisi Brian Hook da, Voice of America kanalına verdiği röportajda önceki anlaşmanın nükleer silahlanma ile sınırlı olduğunu, şimdi ise “İran’ın bölgesel saldırganlığının” ele alınacağını belirterek, İran’ın farklı ülkelerde desteklediği güçler hakkında müzakere sinyali verdi (9 Mayıs 2019, Voice of America). SURİYE VE IRAK: İKİNCİ İSRAİL’İN GÜVENLİĞİABD-İran gerginliğinde Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından en önemli coğrafya hiç şüphesiz Suriye. İran’ın desteklediği milis güçleri Suriye’de ağırlıklı olarak Suriye’nin doğusunda, PYD/PKK bölgesine baskı oluşturuyor. Bu güçlerin Suriye ve Irak arasındaki bağlantıyı korumak için, Suriye Ordusu ile birlikte Deyr Ez Zor ve güneyinde hem ABD güçlerine, hem de PYD unsurlarına karşı çatışmalara girdikleri ve askeri baskı yarattıkları bilinen bir gerçek. Nitekim ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, 22 Mayıs 2019’da Temsilciler Meclisi’nde verdiği raporda ülkesinin Suriye’de en temel amaçlarından birinin, İran destekli grupların Suriye’den çekilmesi olduğunu açıkladı. Irak’ta ise Haşdi Şabi ve benzeri güçlerin Barzanistan Referandumu ve sonrasında İkinci İsrail’in engellenmesi ve Irak’ın bütünleşmesi için oynadıkları rol ve özellikle Kerkük özelindeki eylemleri ABD tarafından not edilmiştir. Dolayısıyla ABD’nin İran’a yönelik güncel tehditleri, hem Irak, hem de Suriye’de Kürt özerk bölgelerinin güvenliği olarak yorumlanabilir. AK PARTİ HÜKÜMETİ’NİN SESSİZLİĞİAK Parti Hükümeti’nin ABD-İran gerginliğinde şimdiye değin sergilediği görece sessizlik ise oldukça şaşırtıcı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, 17 Mayıs’ta bir soru üzerine “12 Mayıs 2019 tarihinde Umman Körfezi’nde dört ticari gemiye yönelik düzenlenen sabotaj eylemine ilişkin haberleri endişeyle takip ediyoruz, 14 Mayıs’ta Yemen’deki Huti milisleri tarafından Suudi Arabistan’ın iki petrol dolum tesisine saldırıyı da kınıyoruz” açıklaması yaptı. Hükümete yakın yazarlar ABD-İran gerginliğini bir “Arap-Fars Savaşı” olarak değerlendirirken (bkz. İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 14, 17, 21 Mayıs 2019 yazıları) AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 22 Mayıs’ta “Bölge, kapasitesinin çok üstünde bir gerginlikle karşı karşıyadır. ABD-İran hattında yaşanan gerilim Yemen, Irak ve Afganistan’da anında tansiyonun yükselmesine yol açmıştır. Bu son derece tehlikeli bir tablo” ifadesiyle yetindi. Oysa ABD/PKK cephesinin hem Suriye, hem de Irak’ta geriletilmesi, Astana İttifakı’nın güçlendirilmesi ve Türkiye’nin enerji güvenliğinin sağlanması için Türkiye’nin ABD’nin saldırgan tutumunun karşısında net ve kararlı bir tutum sergilemesi elzemdir. ABD’NİN SALDIRI HEDEFİ: BATI ASYA BİRLİĞİABD’nin İran’ı geriletme çabaları sadece İran’ı değil, Batı Asya’nın tüm bağımsızlıkçı ve antiemperyalist/antisiyonist güçlerini hedef almaktadır. ABD’nin baskılarına bölge olarak göğüs germeden ne Filistin Davası savunulabilir, ne İkinci İsrail engellenebilir, ne de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarları savunulabilir. Türkiye’nin milli çıkarları, Vatan Partisi’nin Batı Asya Birliği programını gündeme getirmiştir. Trump Hükümeti’nin hedef aldığı asıl unsur, bu programdır. Yazının Devamı

İstifa eden ABD politikası

ABD Devlet Başkanı Trump, Amerikan askerini Suriye’den çekme kararını açıkladı. Amerikan askerlerinin Afganistan’dan da çekileceği yönünde haberler Amerikan basınına yansıdı. Bu gelişmeyle birlikte geleneksel Amerikan dış politikası istifalar ile çökmeye başladı: Savunma Bakanı James Mattis ve ABD IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk istifalarını sundu.

Donald Trump (solda) James Mattis (sağda)

İSTİFA NE DEMEK?Mattis ve McGurk’ün istifa etmesi, ikisinin de çaresizliğini gösteriyor. İki siyasetçi, Trump Hükümetini ikna etme umudunu kaybetmiş. Amerikan Kongresi’nin baskıları, küreselleşmeci medyanın kampanyaları, Trump’a yönelik iktidardan indirme çalışmaları, ABD Savunma Bakanı ve IŞİD’le Mücadele Koalisyonu yöneticisi için anlaşılan artık hiçbir umut vaat etmiyor. KANTONLARIN PATRONUYöneticiler sadece kişi değil, siyaset ve stratejilerin temsilcisi. Dolayısıyla Mattis ve McGurk’un istifası, temsil ettikleri siyasetlerin umutsuzluğu ve istifası anlamına geliyor. Brett McGurk, Türk basınının yakından tanıdığı bir isim. Küresel IŞİD’le Mücadele Koalisyonu yöneticisi olarak görevi, “Büyük Kürdistan’ın” Suriye’deki özerk bölgesini kurmak, Şam Hükümetine dayatmak ve Irak’la birleştirmekti.Diğer bir deyişle McGurk, PKK/PYD’nin siyasi yöneticisiydi. ABD’nin “kara gücü” olan PKK’nın, Amerikalı komutanlara çekilme kararı gelince, onların siyasi yöneticisinin de çekilmesi de kaçınılmazdı. “İkinci İsrail” projesinin çöküşü bir kez daha açıkça ortaya çıktı.McGurk’un istifası Batı Asya’da köklü değişikliklere yol açacak. Bu istifa, ABD Hükümeti’nin küresel düzlemde girdiği yeni bir yönelişin parçası. Bu yeni yönelişi ise, Savunma Bakanı Mattis’in istifası yansıtıyor.KÜRESELLEŞMENİN PATRONUABD Savunma Bakanı James Mattis istifa mektubu yayımladı. Türk basını bu mektubu bir haber olarak değerlendirdi. Oysa mektup, yeni Amerikan dış politikasının artık nasıl olmayacağı konusunda önemli işaretler içeriyor. Tekrar vurgulayalım: Mattis de bir siyasetin temsilcisiydi ve onunla birlikte o siyaset de istifasını sundu. Bu siyaset yeni temsilciler üretebilir, direnme noktaları oluşturabilir. Ama büyük bir ara mağlubiyet aldığı ortada. Belgesi de Mattis’in istifa mektubu.ABD Savunma Bakanı “Sevgili sayın Başkan” olarak başladığı mektubunda “Bu ve diğer hususlarda sizin görüşlerinizle daha uyumlu bakış açısına sahip bir Savunma Bakanı ile çalışmak hakkınız, bu yüzden benim istifa etmem doğru olur” diyor ve 28 Şubat 2019’da görevden ayrılacağını ilan ediyor.Yani Mattis “bu ve diğer hususlarda” Trump’tan farklı düşünüyor. Mattis’in ifade ettiği düşüncelerden hareketle Trump’un müstakbel dış politikası ile ilgili çıkarımlar yapabiliriz. Nedir “bu hususlar”?1. TRANSATLANTİK İTTİFAKMattis, “Her zaman, milletimizin gücünün benzersiz ve gelişmiş ittifaklarımıza ve ortaklıklarımıza dayandığını düşündüm (...) Güçlü ittifaklar olmazsa ve müttefiklerimize saygı göstermezsek dünyada çıkarlarımızı koruyamayız. Amerikan gücünün tüm araçlarını kolektif savunma ve ittifaklarımıza etkin liderlik için kullanmalıyız” diyor. Bush’un 11 Eylül sonrası 29 ülke ile kurduğu ittifakı ve IŞİD’le Mücadele Koalisyonunu örnek olarak gösteriyor. Buradan hareketle, Trump’ın mevcut transatlantik ittifak sistemine bağlı kalmayı kabul etmediği sonucunu çıkarmak mümkün. ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi David Shapiro Cuma günü attığı bir tivitle “Trump’un NATO’dan çıkmasını kim engelleyecek” diye sormuştur. 2. RUSYA VE ÇİN’LE ‘STRATEJİK ÇIKAR ÇATIŞMASI’Mattis’in mektubunda değindiği ikinci nokta, ittifak sistemi ile bağlantılı. ABD’nin Şubat ayından itibaren eskimiş Savunma Bakanı şu ifadeyi kullanıyor: “Aynı şekilde, stratejik çıkarları bizimle artan bir şekilde çatışma yaratan ülkelere karşı kararlı ve taviz vermeyen bir tutum içinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Örnek olarak Rusya ve Çin’in dünyayı kendi otoriter modellerine göre düzenlemek istedikleri, başka ülkelerin ekonomik, diplomatik ve güvenlik kararları üzerinde veto hakkı elde etmeye çalıştıkları ve bu yolla ABD ile müttefiklerinin çıkarları yerine kendi çıkarlarını savunmaya çalıştıkları açıktır. Bu yüzden Amerikan gücünün sunduğu tüm araçları kolektif savunma için kullanmalıyız.”Mattis, ABD’nin önderlik ettiği ittifak sistemini Rusya ve Çin’e karşı seferber etmesi gerektiğini savunurken, Trump’un bu çizgiyi savunmadığını ifade etmiş oluyor. ABD’nin Milli Güvenlik Belgesi ile ilan ettiği “Rusya ve Çin ile stratejik rekabet” düşüncesinin yazarı olarak Mattis görünüyor. Mattis’in istifası sonrası stratejinin akıbeti ise belirsiz.İSTİFA MEKTUBU İSYAN ÇAĞRISIABD Savunma Bakanı’nın istifa mektubunu basına teslim etmesi de anlamlı. Başta Amerikan siyaseti olmak üzere kamuoyunu Trump’un çizgisi hakkında dolaylı bilgilendiriyor.Bu mektup sadece bir açıklama ya da bilgilendirme değil, aynı zamanda bir isyan çağrısı. Mattis’in çizgisini savunan yayın organlarının hemen en olumsuz senaryoları servis etmeleri de isyan saptamamızı destekliyor.Ancak Avrasya’nın birleştiği, Batı Asya’da güçlü ittifakların oluştuğu ve Amerikan projelerinin yenildiği koşullarda bu isyan çağrısının ne kadar başarılı olacağı, Amerikan Gemisini ne derece eski rotada tutabileceği tartışmalı.

Yazının Devamı

ABD’nin OPEC yenilgisi

OPEC zirvesi 6-7 Aralık’ta Viyana’da toplandı, ancak Ukrayna krizi ve Fransa’daki mitinglerin gölgesinde kaldı. Oysa zirve ABD’nin ağır bir yenilgisine sahne oldu. Amerika Birleşik Devletleri zirve öncesi, petrol fiyatlarını düşük tutmak için, üretimin kısıtlanmaması yönünde yoğun baskı uyguladı.

ABD’NİN TUTUMU VE BASKILARIOPEC’in faaliyetlerini Amerikan kartel yasalarına tabii tutan, dolayısıyla fiyat anlaşmalarını ve anlaşmalı üretim kısıtlamalarını hedef alan, NOPEC olarak kısaltılan yasa tasarısı ekim ayı başında Kongre’nin gündemine alındı. OPEC’in lideri kabul edilen Suudi Arabistan’a yönelik yaptırımlar, Kaşıkçı olayı nedeniyle zirve öncesi Kongre gündemine sokuldu. Etkili senatör Lindsay Graham, Suudi Arabistan’a karşı "ümüklerini sıkacak yaptırımlar" talep etti.Tabii ABD Devlet Başkanı Trump da Twitter üzerinden talebini dile getirdi. Trump, 13 Kasım ve 5 Aralık’ta iki attığı iki twitle petrol üretimi kısıtlamasına karşı çıktı, "petrol akmaya devam etmeli, dünya artan petrol fiyatları istemiyor" dedi.

Yazının Devamı

Paris’te enerji savaşı

Cumartesi günü Paris’te iki miting düzenlendi. Haberlere göre yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı “Sarı Yelekler” mitingi, hem dördüncü yürüyüş olduğu hem de polisle çatışmalar içerdiği için manşetlere taşındı.Kendi ifadelerine göre, “Sarı Yeleklerin tehditlerine rağmen” 17 bin kişinin katıldığı çevreci mitingi ise Türkiye’de haberlere yansımadı. Oysa bu iki mitingin katılımcıları, Fransa topraklarında yaşanan, ama Fransa ile sınırlı olmayan büyük bir çatışmanın parçası. Çatışmayı kavramak için, Sarı Yelekler’in ilk talebi olan, akaryakıt zammının önemini kavramak gerekiyor.Yakın mercekle bakıldığında, hayat koşulları nedeniyle otomobile bağlı olan kişiler, benzin fiyatlarının artmasına karşı isyan etti. Ancak Fransız Hükümetinin çok kısa bir sürede vergi artışını önce ertelemesi, sonra iptal etmesi, ABD Devlet Başkanı’nın Twitter üzerinden konuya müdahil olması, tüketici harcamalarının ötesinde bir çatışmaya işaret.EMPERYALİST REKABETE SERT MÜDAHALE: İKLİM ANLAŞMASIFransa’da biriken öfkeyi eyleme dönüştüren, akaryakıt fiyatlarına eklenen çevre vergisi oldu. Vergi, Birleşmiş Milletler 2015 Paris İklim Anlaşması’nın sonucu. Çok kısa özetlemek gerekirse: İklim Anlaşması ile BM üyeleri, ülke bazında karbondioksit salınımını azaltma sözünü verdi. Hem enerji üretiminde, hem de enerji kullanımında bu anlaşma, petrol ve kömür ağırlıklı sektörlerin aleyhine, yenilenebilir ve atom enerjisi sektörlerin lehine sert dönüşümler yaratacak.Anlaşma çerçevesinde örneğin Danimarka 2030, Fransa, İngiltere ve İspanya, 2040 yılına değin benzin ve dizel kullanan araçları yasaklamaya hazırlanıyor. VATANDAŞIN CEBİNDEN ÇIKAN SERMAYEÖngörülen sanayi dönüşümü için gerekli yatırımlar, işte Fransa’da uygulanan akaryakıt vergisi ile vatandaşın cebinden çıkan paranın sermaye ve sübvansiyona dönüşmesi ile sağlanacak. Enerji kaynaklarında da dönüşüm söz konusu. Anlaşmanın itici gücü, fosil enerji kaynakları sınırlı olan Avrupa Birliği ülkeleri. Bu ülkeler yenilenebilir enerji teknolojilerini geliştirdi ve anlaşmanın getirdiği sınırlamalar ile hem birbirlerine, hem de üçüncü taraflara dayatmaya çalışıyor.Daha açık belirletelim: İklim Anlaşması, örneğin ABD’yi de petrol tüketiminden uzaklaşmaya, yenilenebilir ve atom enerjisine yönelmeye zorluyor. Dolayısıyla özellikle gelişmiş ve enerji üreticisi olan ülkelerin milli enerji politikalarına sert bir müdahale. ABD Devlet Başkanı Trump, buna muhalefetini dün değil, 29 Haziran 2017’de ilan etti. “Amerikan enerjisini zincirlerinden koparmak” başlıklı konuşması ile ABD’nin İklim Anlaşması’ndan ayrıldığını açıkladı. Trump’a göre ABD “sınırsız enerji kaynaklarına sahip ve bütün dünya bu kaynaklardan faydalanmalı”. TürkAkım’ı sabote etmek için Kırım’da kriz yaratan, Doğu Akdeniz’de Amerikan şirketlerinin petrol ve doğalgaz araması için tatbikatlar düzenleyen, OPEC’te petrol fiyatının düşük kalması için mücadele veren (ve başarısız olan) ABD Hükümeti’nin, Avrupa Birliği’nin göbeğindeki bu protestoları sadece twitter yorumcusu olarak izlemesi akla yakın değil. ABD Hükümetinin AB’nin iç siyasetine doğrudan ve örgütsel müdahalesini başka bir yazıda ele alacağız.AMERİKAN HÜKÜMETİ VE AVRUPA HALKLARINitekim ABD Devlet Başkanı kendisini, Sarı Yeleklilerin siyasi sözcüsü konumuna getirmeye çalışıyor. Akaryakıt vergisinin iptalinden memnuniyetini dile getiren Trump, İklim Anlaşması’nın bütünüyle iptalini talep ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı G20 hükümetlerini “halkın umutlarını yeşertmeye, hayallerini gerçekleştirmeye” çağırıyor. 4 Aralık’ta NATO’da yaptığı konuşmada ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Avrupa hükümet ve halklarını Brüksel’in siyasetlerini sorgulamaya çağırıyor. 42 talep öne süren Sarı Yelekliler, geçtiğimiz hafta içinde Varşova’da düzenlenen İklim Zirvesi’ne Fransız Başbakanı’nın katılımını engelleyerek ve vergi artışını iptal ettirerek ilk başarılarını elde etti.Bu hafta içinde Fransız Devlet Başkanı Macron’un, akaryakıt vergisi ve İklim Anlaşması ile ilgili yapacağı açıklamalar sadece Fransız halkı değil, tüm anlaşma taraflarınca ilgiyle izlenecek. Diğer yandan eylemlerin sürmesi, Birleşmiş Miletler Göçmen Anlaşmasını hedef alarak Hollanda ve Belçika’ya taşması, Atlantik’te yaşanan çatışmanın sadece enerji ile sınırlı olmadığını gösteriyor. AB KARAR VERECEK: AVRASYA YA DA DAĞILMAABD Hükümetinin Avrupa halklarının sözcülüğüne soyunduğu günlerde Avrupa Birliği de büyük kararın eşiğine geldi: Ya rotasını kararlı bir şekilde Avrasya yönüne çevirecek, ya da dağılma sürecinde ilerleyecek. Sarı Yeleklerin arasında İngiltere’ye gönderme yapan “FREXİT” sloganının görülmesi, Brüksel ve Avrupa başkentleri için uyarıcı olmalı.

Yazının Devamı

ABD’nin denizlerde enerji korsanlığı

Avrupa’nın batısında Fransa, doğusunda ise Ukrayna enerji odaklı şiddet eylemleri ile çalkalanıyor. Türkiye’yi çok daha yakından ilgilendirdiği için bu yazı Ukrayna krizini ele alacak.28 Temmuz 2018’de Aydınlık gazetesinde yayımlanan “Trump’ın enerji politikası” başlıklı köşe yazımızda dile getirdik: ABD artık kendi enerjisini dünyada tekel haline getirmek ve özellikle Avrupa Birliği pazarını ele geçirmek istemektedir. Asya’dan Avrupa’nın ortasına uzanan, Avrasya’nın enerji damarlarını oluşturan boru hatlarının kesilmesi gerekir. Rusya’dan Baltık denizi üzerinden Almanya’ya uzanan Kuzey Akım II boru hattı ve Türkiye üzerinden Güney ve Güneydoğu Avrupa’ya uzanan Türk Akımı ABD’nin doğrudan hedefindedir.Ancak Rus doğalgazı, Amerikan doğalgazından daha ucuzdur. Kapitalizmin kuralları çerçevesinde ABD’nin, giderek artan miktarda ürettiği kaya gazının ve sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) Avrupa’da rekabet şansı yoktur. Bu nedenle ABD kapitalizme piyasa dışı yöntemlerle, tehdit, şantaj ve şiddetle müdahale etmektedir, etmek zorundadır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan Kırım’da yaşanan kriz, bunu gözler önüne sermiştir.TÜRK AKIMI’NA KARŞI UKRAYNA’DA MUTABAKAT Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Azak Denizi’nde yaşanan gerginliğin arka planını Türk ve dünya kamuoyuna açıkladı. 16 Kasım’da ABD ve Ukrayna Dışişleri Bakanları, Kuzey Akımı II ve Türk Akımı projelerini “durdurma” kararı almıştı. İki bakan bu kararı bir mutabakat metnine döktü ve Kırım gerginliğinin patlaması ile ABD Dışişleri Bakanlığı internet sitesinden dünyaya duyurdu. Türk Akımı’nı ve Kuzey Akımı II’yi durdurmak ortak çalışma grupları kurulması, iki hükümetin Avrasya’nın bu iki enerji damarını kesmekte kararlı olduğunu gösteriyor. ABD ENERJİ BAKANI DOĞU AVRUPA’DA SABOTAJ VE SATIŞ TURUNDA ABD’nin müdahalesi Dışişleri Bakanlığı metni ile sınırlı değil. Amerikan Enerji Bakanı Rick Perry mutabakat öncesinde son derece aydınlatıcı bir Doğu Avrupa gezisine çıkıyor. Perry 8 Kasım’da Polonya’yı ziyaret ediyor, Polonya Enerji Bakanı ile “Türk Akımı gibi siyasi amaçlı projelere karşı işbirliğini” ilan eden bir mutabakat imzalıyor. Ardından Polonya, ABD’den LNG ithalatını artırmak için sözleşme imzalıyor. 12 Kasım tarihinde Perry Ukrayna’da konuşuyor: “ABD, Kuzey Akımı II ve Türk Akımı’na muhalefetini açıkça dile getiriyor. Ukrayna ve AB vatandaşları tek enerji kaynağının rehini olamaz. Bu mesajı size ABD Devlet Başkanı gönderiyor”. Ukrayna Enerji Bakanlığı ile de enerji anlaşması imzalıyor. 13 Kasım’da Macaristan’a gelen Perry, yine basına verdiği demeçlerde yine Türk Akımı’nı isim vererek hedef alıyor ve “Macar hükümetini bu girişimlerin karşısında ve ABD’nin yanında yer almaya” çağırıyor. ABD’NİN AB ELÇİSİ: ‘HENÜZ KULLANMADIĞIMIZ BİR DİZİ ARAÇ VAR’ABD’nin AB Temsilcisi Gordon Sondland, 12 Kasım’da Brüksel’de European Policy Centre adlı düşünce kuruluşunda konuşuyor. Sondland’in konuşması Kuzey Akımı II merkezli, ancak ABD’ye rakip olduğu, Rus gazı taşıdığı ve Avrasya’yı birleştirdiği için Sondland’in açıklamaları Türk Akımı’nı da kapsıyor. Sondland, “Bu projenin (Kuzey Akımı II, YS) altını oyacak ya da onu doğrudan durduracak araçların tümünü henüz kullanmadık. Muhalefetimizin kendiliğinden yeterli olacağını umuyoruz. Ama bu yaklaşımımız uygulanmazsa, Başkan (Trump, YS) projeyi engelleyecek ve durduracak daha bir çok, bir çok (tekrar orijinal metne ait, YS) araca sahip” diyor. Spiegel dergisinin ulaştığı rapora göre toplantıdaki Alman elçilik yetkilileri Berlin’e gönderdikleri raporda Sondland’in konuşmasını “açık tehdit” olarak yorumluyor. Elçilik yetkilileri “ABD’nin, çıkarlarına aykırı olan enerji projelerine diplomatik ya da daha sert yöntemlerle direneceğini” raporluyor. İşte ABD’nin AB elçisinin tehditleri ve Enerji Bakanı’nın Doğu Avrupa gezisinin ardından, Amerikan ve Ukraynalı Dışişleri Bakanları, Azak Denizi’ni de gündeme getiren bir mutabakat imzalıyor ve Kırım’ın yanında gemiler çarpışıyor. UKRAYNA KRİZİNİN İLK MEYVESİ: ALMANYA TARTIŞMAYA BAŞLADIKırım krizinin ardından Almanya’da tartışma başlıyor. Yeşiller Partisi yöneticisi Annalena Baerbock, “En geç Rusya’nın Azak Denizi’nde sergilediği tutum sonrası Alman Hükümeti Kuzey Akımı II’den artık vazgeçmelidir” dedi. İktidar ortağı olan CDU’dan bazı yöneticilerin de demeçlerle Baerbock’a destek vermesi ve Almanya’nın önde gelen siyasi tartışma programlarının Kuzey Akımı’nı gündeme alması da dikkati çekiyor. ABD’nin önümüzdeki yıllarda enerji üretimini ikiye katlaması bekleniyor. ABD’nin kendisi dışında enerji üretimine tahammülünün daha da azalacağı, bu nedenle de daha büyük kışkırtmalara girişeceği aşikar.Ukrayna’nın öne sürdüğü üç küçük gemi, sadece Rusya’nın değil, Rusya ile işbirliği içinde Avrupa’nın enerji geleceğini belirleyecek olan Türkiye’nin de üstüne sürülmüştür. Sabotaj girişimi tüm Avrasya’yı hedef almaktadır.Türkiye “Ukrayna krizi” olarak adlandırılan gerginliği doğru bağlama oturtmak, yeni ittifak potansiyelini kavramak ve kararlı hareket etmek zorundadır.

Yazının Devamı

Trump’ın enerji politikası

ABD emperyalizminin, Trump hükümeti ile yaklaşım değiştirdiği en önemli alanlardan biri enerji politikası. Yeni politikayı, rekabetin koruyucusundan tekele geçiş olarak özetlemek mümkün. ENERJİNİN İKİ NİTELİĞİEnerji, bütün üretimin önkoşulu ve parçası olarak tüm sermaye birikiminin hesap kalemi, her ürünün fiyatlandırılmasında unsurdur. Varlığı ve üretiminin fiyatı kapitalizm için belirleyici, ya da yaygın ifade ile “stratejiktir”. Bu temel niteliği ile enerji, üretimi ile büyük zenginlikler yaratan bir metadır.ABD’NİN ESKİ POLİTİKASI: DÜZENİN İŞLETMECİSİEnerji piyasasında üretici, tüketici, ticareti örgütleyen ve garanti edendi. Amerikan şirketlerinin katılımı, ticarette doların kullanılması ve fiyat belirlemede hakimiyet koşuluyla ABD, sistemin genel işleyişinin sorumluluğunu üstleniyordu. ABD enerji piyasasının sorumlusu olarak, sadece kendi enerjisinin güvenliğini değil, rakip-müttefiklerinin tedariğini de güvence altına alıyordu. Dolayısıyla enerji tedariki ya da fiyatlandırmasında sorun yaşayan tüm devletler ve özneler için ABD temel başvuru makamıydı. ABD, kendisinin ürettiği ve örgütlediği rekabetin kendisine yarayacağını varsayıyordu. Kurduğu sistem ABD’ye öncülüğü ve inanılmaz zenginlikleri, dolara dünya hakimiyetini bahşetti. Ve düzenden kaçmaya çalışan rakipleri. SİSTEMİN HAKİMİNE REKABETAvrupa Birliği ülkeleri, ABD’nin enerji hegemonyasından kurtulmak için alternatif enerji kaynakları yaratmaya başladı. Rusya, enerji satımından elde ettiği geliri, ABD’nin hiç talep etmediği şekilde, ABD ile rekabet için kullanmaya başladı. Asya’da ABD’ye, kurallarına ve dolarına karşı enerji ittifakları oluştu. İran, Venezuela ya da Gaddafi yönetimindeki Libya gibi ülkeler, ABD’nin garantörlük ve hakemliğini reddetmeye başladı. 'ABD’NİN BAŞKANI' TRUMP“Dünyanın değil, ABD’nin başkanıyım” diyerek iktidar olan Trump, ülkesinin önceki hükümetlerine fiyasko ile sonuçlanan bir bilanço çıkardıktan sonra “Amerikan Enerjisi’nin Altın Çağı’nı” ilan etti. Bu çerçevede Trump çalışmaya başladı.1. AMERİKAN ENERJİSİNİ AMERİKAN ZİNCİRLERİNDEN KURTARMAKTrump’ın enerji politikasının birinci maddesi, ülkesindeki tüm enerji potansiyelini gerçekleştirmek. Bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalı. Çevre koruma yasaları, sondaj yasakları, üretim kısıtlamaları, kotalar, Trump’in sadece enerji üretiminin değil, Amerikan zenginliğinin önünde engel. Enerji politikası, Trump’ın bürokrasi karşıtlığını en sert sergilediği alanlardan biri. Yasa iptallerinden jet hızıyla çıkan izinlere, taş kömürünün tekrar moda yapılmasından bürokrat değişimlerine değin, ABD Başkanı’nın enerji dolu bir değişim yaptığını söylemek mümkün. 2. AMERİKAN ENERJİSİNİN DÜNYADAKİ ENGELLERİNİ KALDIRMAKAmerikan enerji üretim ve satışı ABD dışında da engellerle karşılaşıyor. Önceki Başkan Obama’nın imzaladığı (Trump, bu imzadan vatan hainliğine yakın bir nefretle bahsediyor) Paris İklim Anlaşması, petrol üretimini sınırlayarak, alternatif enerji kaynaklarını teşvik ederek, enerji tüketimini yöneterek (ve sınırlayarak) Amerikan enerjisine uluslararası bir sınırlama oluşturuyordu. iklim anlaşması ve ABD’nin enerji üretim ve satışını engelleyen tüm uluslararası uygulamalar, Trump için artık kabul edilemez engeller. ABD emperyalizminin kendinde gördüğü tüm hak ve kararlıkla kaldırılacaklar.3. ABD ENERJİSİNİ DÜNYADA TEKELLEŞTİRMEKÜretim ve pazarlamasının önündeki tüm engelleri kaldırırken Amerikan enerjisini dünyanın bir numaralı kaynağı haline getirmek, Trump’ın 3. hedefi. Diğer bir deyişle ABD, artık dünya enerji pazarının işleticisi ya da sorumlusu değil, hakimi olmak istiyor. Bu pazarın başarısı, doğrudan ABD’nin gerçekleştirdiği enerji ihracatı ile ölçülecek. Bu hedef çerçevesinde sert adımlar atılıyor.3.1. RAKİPLER ELİMİNE EDİLİYORVenezuela ve İran gibi ülkelerin petrol sanayileri ve dış ticaretleri yıllar süren ambargolar ile üretemez hale getiriliyor. Trump, “ABD’nin kabul edilemez enerji ithalat bağımlılığı” eleştirisi ile Venezuela’nın ABD’ye olan ihracatını da hedef alıyor. 3.2. PAZARLAR ELE GEÇİRİLİYOR: AVRUPA BİRLİĞİABD Başkanı Trump’ın gerçekleştirdiği Avrupa ziyareti ve NATO Zirvesiyle Putin görüşmesi, aynı zamanda bir enerji pazarlama gezisidir. Başta Polonya olmak üzere Doğu Avrupa’da yaratılan Amerikan müttefikleri üzerinden özellikle sıvılaştırılmış doğalgazda (LNG) Rus ihracatını engellemek ve Avrupa’yı bir Amerikan pazarına dönüştürmek Trump’ın somut hedefi. ABD Devlet Başkanı kapitalizmin kurallarını da kabul etmiyor. Rus gazının daha ucuz olması, Amerikan gazına karşı geçerli bir neden değildir. Kendisinin sözleriyle “Almanya’nın gazını Rusya’dan tedarik etmesi, bu ülkenin NATO üyeliğini sorgulatır.” ABD açısından olumlu olarak AB ile yürütülen serbest ticaret anlaşması, bu blokun “daha fazla gaz ithal etme kararıyla” sonuçlanmıştır.3.3. RAKİPLERE KARŞI VANAYI ELE GEÇİRMEK: ÇİNBir dizi rakibin pazardan atılması ve Amerikan ihracatının teşviki ile, küresel kapitalizmde vazgeçilmez unsur olan enerjinin vanasını, başta Çin olmak üzere ABD’nin ekonomik liderliğini sorgulayan ülkelere karşı ele geçirmek, Trump’ın enerji politikasının üçüncü hedefi olarak görülüyor. ABD Devlet Başkanı Trump’ın sergilediği bu yeni yaklaşım, enerji tüketiminde yüksek ithalat bağımlısı Türkiye için önemli sorunlar yaratacak. Türkiye’nin ucuz ve güvenilir enerji için Avrasya ile bağlarını güçlendirmesi artık kaçınılmazdır.

Yazının Devamı

NATO’nun Güney Cephesi ve Türkiye’nin Zirve tutumu

Dün yayımlanan yazımızda, NATO Brüksel Zirve Sonuç Bildirgesi’nin, Rusya’ya yönelik askeri tehdit ve savaş hazırlıklarını ele aldık. Bugün bildirgenin Güney Cephesini ve AK Parti Hükümetinin tutumunu ele alacağız.NATO Sonuç Bildirgesi İttifak’ın güney sınırında tehdit olarak “teröre neden olan istikrarsızlığı” (Madde 2), “bölgenin istikrarını ve İttifak’ın bütününün güvenliğini tehdit eden Suriye krizini” (2) ve İran’ın füze deneyleri ile “Orta Doğu’da istikrarsızlaştıran faaliyetlerini”, “Suriye’nin kısa menzil füze sistemlerini” (49) dile getiriyor.Buna karşılık bildirge üç hedef belirliyor: “Güneyden oluşan tehditlere karşı NATO’nun caydırıcılık ve savunmasını güçlendirme, bölgede uluslararası kriz yönetimine katkı ve terörle mücadele dahil güvenlik tehlikelerine karşı bölgesel müttefiklere direniş katkısı” (55). KUŞATMA VE YAYILMANATO, Rusya ile mücadeleye benzer şekilde Orta Doğu/Batı Asya’ya yönelik stratejisinde de bir yandan yayılma ve kuşatmayı öngörüyor. Bildirgeye göre Irak’ta başlatılacak eğitim misyonunun yanında (54) Ürdün’le işbirliği geliştirilecek (56), Libya’da güvenlik kurumlarına destek sağlanacak (58) ve Kuveyt’le inşa edilen ortak merkez çalışmalarına devam edecek (55). ASKERİ EYLEMLERNATO Bildirgesi Orta Doğu’ya yönelik askeri müdahale için de bir dizi madde öngörüyor: Rusya’yı hedef alan ve “30 X 4” olarak Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti (VJTF) İttifak’ın güney ve güneydoğusunda da görev alabilecek. Bu gücün ülkemize “güneyden yönelen tehditlere karşı hızlıca harekete geçirilmesi” 23. maddenin önerisi. Bunun yanında Orta Doğu’ya yönelik balistik füze savunma sistemlerinin kurulması ve genişletilmesi (41), Güney için Çerçeve bağlamında Napoli’nin komuta ve askeri müdahale merkezi haline getirilmesi (55) de ek unsurlar. Başta ABD olmak üzere NATO üyelerinin özellikle Suriye’de askeri varlıklarını kurmaları ve artırmaları, piyon örgütlerle yoğun işbirliğine gitmeleri, NATO üyelerinin Doğu Akdeniz’de İsrail ile birlikte gerçekleştirdiği tatbikatlar ve İsrail’in, 5 Haziran’da Rusya’yı hedef alan, toplam 18 bin askerin katıldığı NATO “Saber Strike” tatbikatına katılması, NATO’nun bildirge dışında da bölgemize yönelik tutumunun bildirge dışı göstergeleri.Dolayısıyla NATO Zirve Sonuç Bildirgesi temel alınarak, İttifak’ın hem Doğu Avrupa ve Karadeniz’de, hem de Batı Asya’da savaş hazırlıkları içeren tutumlar sergilediği söylenebilir. NATO Zirvesi kararlarının Türkiye’nin milli çıkarları ile aykırılığını Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Soner Polat, 16 Temmuz tarihli “Brüksel’de NATO Zırvası” yazısıyla ve çok güzel bir dille ele aldı. TÜRKİYE’NİN TUTUMUTürkiye’nin Brüksel zirvesindeki tutumu, dün ve bugün bildirge temelinde anlatamaya çalıştığımız NATO yaklaşımına destek oluşturdu. Türkiye, Gürcistan, Makedonya ve Bosna-Hersek’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakarak NATO’nun Doğu’yu kuşatma stratejisine destek verdi. 30 taburluk Hızlı Müdahale Gücü VJTF’nin komutanlığına aday olarak ülkemiz, NATO’nun vurucu gücünü 2021’de Doğu ve Güney’e karşı yönetmeye aday oldu.Kırım politikası ile NATO’nun yanında olan Türkiye, İttifak’ın Karadeniz’deki faaliyetlerini artırmasına karşı da ciddi bir muhalefet sergilemiş görünmüyor. Türkiye’deki NATO karargahlarını tekrar artırmak da zirvede gündeme geldi. YUMUŞAMA SİNYALLERİZirve sonrasında basımınıza yansıyan görüş ve görüntüler de, Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinin tekrar düzelmeye başladığı düşüncesini yarattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basına yansıyan, Rusya ile enerji işbirliğine devam etme iradesi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Karadeniz’de Rusya ile gerginlik oluşmaması uyarısı, NATO Bildirgesinin hazırladığı savaş zeminine karşı yeterli bir tepki gibi görünmüyor.NATO Bildirgesi merkezinde Türkiye olan geniş çaplı bir çatışma alanı betimlemekte. Türkiye’nin NATO Zirvesi ve devamında alacağı tutum, geniş bir coğrafya için savaş-barış kararında etkili olacaktır.

Yazının Devamı

NATO’nun savaş bildirgesi: Doğu Cephesi

Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi medya tarafından, ABD Devlet Başkanı Trump’ın bütçe talepleri ve ittifak içi tartışmalarla ele alındı. Oysa, ittifak, zirvede geniş bir tehdit ve savaş programı kararlaştırdı.Bildirgenin 2. maddesi NATO’nun çıkarlarına tehditleri sıralamakta: “Rusya’nın saldırgan eylemleri, ki buna siyasi hedeflere ulaşmak için şiddet tehdidi ve kullanımı da dahildir, İttifak’a bir meydan okumadır ve Avro-Atlantik’in güvenliği ile kurallara bağlı uluslararası sistemin altını oymaktadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da istikrarsızlık ve sürmekte olan krizler terörizmi beslemektedir. (...) Suriye’de devam eden kriz bölgenin istikrarını ve ittifakın bütününün güvenliğini tehdit etmektedir.” (bu ve diğer maddelerde çeviri, YS)Dolayısıyla NATO tehdidi bir yanda Doğu, diğer yanda güney ve güneydoğuda görmektedir. Sonuç bildirgesindeki tutumu bu iki bölge için ayrı ayrı ele alacağız. Yazının sonunda AK Parti Hükümeti’nin Brüksel’deki tutumunu ele alacağız.'DOĞU CEPHESİ: HAYDUT RUSYA'Sonuç Bildirgesi Doğu Cephesi’ndeki Rusya’ya dair son derece ağır ifadeler kullanmaktadır. Yukarıda alıntılanan “saldırgan eylemlere” ek olarak Rusya, NATO değerlerini ve karşılıklı anlaşmaları ihlal eden” (Madde 4), Kırım’ı “yasadışı ilhak eden, NATO sınırlarında kışkırtıcı eylemler gerçekleştiren, NATO hava sahasını ihlal eden, nükleer silah kullanımında sorumsuz söylemlere girişen, Avro-Atlantik’in seçimlerine ve egemenliğine müdahale eden ve böylece güvenlik ve istikrarı tehdit eden, uluslararası silahsızlanma anlaşmalarını ihlal eden” (Madde 6), bunun yanında “Ukrayna vatandaşlarına Rus hapishanelerinde işkence yapan, Gürcistan’a ait bölgelerin bölünmesini destekleyen” (7), “saldırgan askeri tutumuyla İttifak’ın güvenliğini dinamitleyen” bir ülkedir (47). TALEPLER: ASKERİ GERİ ÇEKİLMERusya derhal Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’daki askerlerini geri çekmeli (7), yeni geliştirdiği füze sistemleri konusunda ABD ile diyalog kurmalı (46), komşu ülkeleri etkilemekten vazgeçmeli, konvansiyonel silahlar anlaşmasını uygulamaya koymalıdır (47). Bildirgede bir dizi madde, Rusya’nın kuşatılmasına dair planları ifade ederken bir dizi madde de askeri tehditleri dile getiriyor. SİYASİ KUŞATMA: YENİ ÜYELER VE İŞBİRLİKLERİKuşatma girişiminde en önemli unsur, hiç şüphesiz NATO’nun bünyesine katmayı amaçladığı yeni üyeler. Bildirge Karadağ’ın geçtiğimiz yıl İttifak’a katılmasını överek Makedonya’ya resmi davette bulunuyor (62), operasyonlarına verdiği desteklerini överek Bosna-Hersek ve Gürcistan’ın da üyeliklerine desteğini tekrarlıyor (64-65).Kosovo (60) ve Sırbistan’ın (61) yanında NATO Finlandiya ve İsveç’le de güvenlik işbirliğini derinleştirmeyi amaçlıyor (52). Danimarka, Romanya, Estonya ve Latviya’nın yeni NATO komuta merkezileri kurma talepleri kayda geçiliyor (30). Tabii ki Ukrayna da geniş destek görüyor (66). ÇATIŞMA HAZIRLIKLARINATO Sonuç Bildirgesi Doğu Cephesi’nde talep, tehdit ve kuşatmanın yanında bir dizi askeri faaliyet de öngörüyor. Madde 5, “caydırıcı ve savunma pozisyonunu sağlamlaştırmayı, İttifak’ın doğu bölgesinde atak varlığı sürdürmeyi” ilan ediyor. Basında geniş yer bulan Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti (VJTF) ikinci askeri unsur. Kuruluşu 2014 Zirvesinde “doğu ve güney sınırına müdahale” ile gerekçelendirilen gücün amacı, 2018 zirvesinde “müttefiklerin kolektif savunması ile, ki buna yüksek yoğunluklu çatışma da dahil, hızlı askeri kriz müdahalesi” olarak tanımlanıyor (14). Dolayısıyla 30 mekanize tabur, 30 hava muharip filo ve 30 muharip gemiden oluşacak ve 30 gün içinde müdahale edebilecek olarak tasarlanan VTJF, hem Doğu, hem de yarın tartışılacak Güney Cephesi için düşünülüyor.Bunun yanında Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’da konuşlanan 4500 İttifak askeri ile, Kuzey Doğu Komutanlığı’nın oluşturulduğu, Aralık 2018’de tam kapasite faaliyete geçeceği duyuruluyor (25).Romanya’da kurulan bir eğitim merkezi ile NATO Karadeniz’de deniz ve hava kuvvetleri varlığını artıracak (26) ve Ukrayna ve Gürcistan ile de ortak askeri çalışmalar başlatacak. NÜKLEER TEHDİTBildirgenin 21 maddesine göre devlet dışı aktörlerden, örneğin milis güçlerinden gelen bir saldırı üzerine de NATO Konseyi, İttifak anlaşmasının kolektif savunma ile ilgili 5. maddesini devreye sokabilecek. Devlet dışı silahlı güçlere karşı özel birimlerin oluşturulması da öngörülüyor. Doğu Cephesi’nde NATO’ya ait özel kuvvetler, milis güçleri ile çatışmalara girebilecek. Doğuya yönelik en büyük askeri tehdit ise nükleer saldırı. NATO’nun nükleer silah kapasitesinin vurgulandığı 36. maddeye göre “NATO, karşı tarafa taşıyamayacağı ve kazancından çok daha büyük zarar getiren imkanlara sahip.”

Yazının Devamı

Türkiye ve Suriye işbirliği uygulanmaya başladı

Cumhurbaşkanı sözcüsü, Türkiye ile Suriye arasında işbirliğini yalanladı. Suriye Hükümeti de Zeytin Dalı Harekatını kınadı. Fakat olgular tam tersini işaret ediyor. İnceleyelim.Öncelikle filmin makarasını geri saralım. 2012 yılında Esad Hükümeti’ne karşı silahlı muhalefet, Türkiye’nin de desteği ile ilerliyordu. Halep kenti ve İdlib eyaleti önemli çatışma alanlarıydı.İşte o tarihlerde Suriye Hükümeti, öncelikli savaş alanı belirlemesinden hareketle Afrin’den çekildi. 6 yıl sonra...Türkiye Zeytin Dalı Harekâtı’nı gerçekleştiriyor. Türkiye ve dünyada yaygın kanı, harekatın Rusya’nın onayını aldığı.BİNALİ YILDIRIM: SURİYE REJİMİ İŞİN PARÇASIAncak harekât öncesi Suriye ile bir mutabakat sağlandığını bizzat Başbakan Binali Yıldırım da doğruladı. Yıldırım’ın ifadesi, “Suriye ile alt düzey ve dolaylı ilişkiler sürüyor. Suriye rejimi de yapılacak işin bir parçası. Bunu yadsıyamayız.”AMERİKAN YETKİLİSİ: SURİYE HAVA SAHASINI KAPATMADIAmerikan The Weekly Standard gazetesine konuşan Amerikan Hükümet yetkilisi ise, “Türk uçaklarına Suriye hava savunma sisteminin karşı koymadığına siz de dikkat etmişsinizdir” ifadesini kullandı.Türk basını Suriye’nin tutumunu ağırlıklı olarak Rusya’nın arabuluculuğuna bağladı. Ancak Suriye tarafının da bu arabuluculukta talepler getirdiğini varsayabiliriz.TÜRK VE SURİYE ORDULARINDAN PARALEL HAREKATZeytin Dalı Harekâtı’nın başlaması ile Suriye Ordusu da İdlib eyaletinde harekete geçti. Anlamlıdır, tam da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK/PYD’yi temizlemek için Afrin’e girdiği gün Suriye Ordusu da stratejik öneme sahip Abu ad Duhur askeri havalimanını ele geçirdi.Doğrulanması zor olan, ancak güncel askeri bilgilere göre Türkiye, Astana Anlaşması’nda taahhüt ettiği İdlib eyaleti çatışmasızlık kontrol noktalarını da inşa etmeye devam ediyor. Bu kontrol noktalarının, Şam-Halep arasındaki otoyolun tekrar Suriye Hükümeti kontrolüne girmesini sağlaması, öne sürülen iddialardan biri. Diğer bir iddia ise, Türkiye’nin kontrolündeki silahlı grupların İdlib’ten ayrılıp, Afrin’deki çatışmaya katılması.Suriye sahasında genel eğilim, Türkiye ve Suriye ordularının aynı zamanda öncelikli karşıtları terör gruplarını temizlemeleri.BATI BASINI DOĞRULUYORBatı basını, Türkiye ile Suriye arasında bir yakınlaşma ve anlaşma ihtimalini doğruluyor.Amerikan New York Times gazetesi yorumunda, “uzmanlara göre Türkiye, Rusya’dan aldığı destek karşılığında bu ülke ve Suriye’nin İdlib Harekâtını ve kendi müttefiklerine saldırmasını görmezden geldi” diyor.ABD’nin etkili dergisi Foreign Policy de PYD’yi uyarmıştı. “Kürtlerin Gün batımı” başlıklı makalede Ankara ve Şam’ın yakında PYD’yi temizleme ve merkezi otoriteyi yeniden sağlama konusunda anlaşabileceği” belirtilmişti.İngiliz the Guardian’ın yorumuna göre PYD ile giriştiği mücadele nedeniyle Erdoğan “yakında Şam ve Moskova ile anlaşmaya varabilir.”İsrailli Haaretz gazetesinin Suriye muhalif medyasına dayandırdığı yoruma göreyse “Türkiye, Rusya ile anlaştı. Sadece Esad Hükümeti’nin devamını kabul etmeyecek, diplomatik ilişkileri yeniden tahsis edecek. Bunun karşılığına Esad rejimi Kürtlere karşı harekat ‘izni’ verecek.”TÜRKİYE VE SURİYE, TERÖRLE MÜCADELEYLE BM'DE AYNI SAFTAFransız Dışişleri Bakanı Yves-Jean Le Drian, Pazartesi günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdı. Le Drian’ın talebi çarpıcıydı:“Doğu Guta, İdlib ve Afrin’de ateşkes.” Fransız bakan, Suriye ve Türkiye’nin harekâtlarını aynı kefeye koydu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun müdahalesi ile, Fransız Bakan talebini değiştirdi: “insani yardıma acil erişim.” Fakat Bakan kefeyi ayırmadı!Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, BM’de Afrin Harekatı’nın devamı için mücadele ederken Suriye’nin İdlib Harekatı’na yönelik ateşkes talebini de sildirmiş oldu.TÜRKİYE KİMYASAL SİLAH SUÇLAMASINA SESSİZTürk Hükümeti’nin bu yeni siyaseti devam ediyor. Dün ve bugün, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson tarafından Esad Hükümeti’ne yönelik kimyasal silah kullanma suçlaması yapıldı. Batı kamuoyu bu suçlamaya odaklandı. Ancak Türk basınında ve özellikle Hükümete yakın medyada görebildiğimiz kadarıyla suçlama hiçbir yankı bulmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da dünkü konuşmasında Suriye Devlet Başkanlığı konusuna değinmedi. Bütün bu olguların ışık tuttuğu denklem şu: Ankara ve Şam, terörle ve onun arkasındaki güçlerle, hem sahada, hem de uluslararası siyaset düzleminde mücadeleye yoğunlaştıkça savaş kanunları onları birbirine yaklaştıracak. Hükümetlerin beyanatları bu gerçeği değiştirmeyecek.

Yazının Devamı

Batı’dan uzlaşma baskısı

Yüzde 51.2 oranındaki “Evet” sonucu sonrasında Batı’dan beklenti ve talepler dile getirilmeye başladı. “Referandum sonuçlarının bilgisini aldık, AGİT Gözlemci Raporu’nu bekliyoruz” diyen AB Komisyonu Başkanı Duncker, Türkiye komisyonun tavsiyelerini uygulamaya davet etti. Duncker örnek olarak OHAL uygulamasını vurguladı. Komisyon Başkanı, anayasa maddelerinin uygulanmasında “Türk yetkilileri en geniş ulusal uzlaşmayı sağlamaya çağırıyoruz” dedi. Alman Şansölye Merkel ise yaptığı açıklamada, Ankara’yı “Türkiye’nin tüm siyasi ve toplumsal güçleri ile saygılı bir diyaloğa girmeye” çağırdı. Merkel Türkiye’nin, AGİT ve Avrupa Konseyi üyesi ve AB aday üyesi olarak, bu kurumların anayasa maddeleri ile ilgili endişelerini göze almak zorunda olduğunu belirtti.

İTALYAN BAKAN’DAN SÜRPRİZ ÇIKIŞ

Yazının Devamı

Asya Türkiye’de Başkanlık Sistemi’ne güvenmez

Gündeme oturan Cumhurbaşkanlığı Sistemi tartışmalarına Asya ve Avrasya penceresinden bakalım. 5 Ocak 2017’de Ulusal Strateji Merkezi (USMER) Avrasya ve Milli Seferberlik Çalıştayın’nda dile getirdiğim dört temel tespiti okurların tartışmasına sunmak isterim. TÜRKİYE TÜM VÜCUDUYLA AVRASYA’YA YÖNELİYOR Terörle mücadelede Türkiye, Rusya ve İran ile ittifakı seçti. Fırat Kalkanı, Rus Hava Kuvvetleri’nin katılımı ile gerçekleşiyor. Güvenlik cephesinde, Türk ve Rus Silahlı Kuvvetleri arasında somut işbirliği yapılıyor. Ekonomi cephesinde borçlanma ekonomisinin sınırına dayanan ülkemiz, kaçan dolar ve üstümüze çöken spekülasyona karşı çareyi yine Asya’da buldu. Rusya ile imzalanan Türk Akımı projesinden, turizm sektörümüzün gözünü diktiği Rus ve Çinli turistlere, TÜSİAD’ın Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte “Bir Kuşak Bir Yol” tanıtım toplantısı düzenlemesine değin Türk ekonomisi çözümü artan derecede Asya’da arıyor. Çin ve Rus Bankalarının Türkiye’de faaliyet göstermeye başlaması, hükümet dahil tüm toplum tarafından büyük heyecanla karşılanıyor. Kültürel cephede de, Amerikan film ve dizilerinin yerini artan derece Asya ve Latin Amerika filmleri alıyor. Türk Milleti, Asya’ya merak ve hevesle bakıyor. Temel tespit: Türkiye, ordusuyla, mali piyasasıyla, TÜSİAD’ıyla, film sektörüyle, turizm sektörüyle, savunma sanayii ile; yani bir bütün olarak Asya’ya yöneliyor. ASYA’DA KUŞKU Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bürosu üyesi olarak, Rusya’dan Çin’e, İran’dan Suriye’ye değin bir dizi ziyaret ve görüşme gerçekleştirdim. Görüşmelerde muhataplarımıza, bunun yanında Rusya’nın Russia Today’inden İran’ın Press TV’sine, son olarak Çin Devlet Televizyonu CCTV’ye, Asya’nın önde gelen basın kuruluşlarıma Türkiye’nin bu yönelişini anlattık. Karşımıza çıkan soru, Türkiye’nin önündedir. Asya, bir yanda Türkiye’nin bu yönelişinden heyecan duymakta. Ancak diğer yanda 50yi aşkın yıldır Batı ittifakının parçası olmamız, NATO üyeliğimiz, kısa süre öncesine değin ABD ile dış politikada yaptığımız işbirliği, Avrasya coğrafyasında kuşku yaratmaktadır. GÜVENİLEN KURUM: VATAN PARTİSİ Vatan Partisi ve öncesindeki İşçi Partisi, Sosyalist Parti ve daha da önce kurulmuş olan Türkiye İşçi Köylü Partisi, 40 yılı aşkın bir süredir emperyalizmle mücadele etmekte ve Türkiye’nin bağımsızlığını, Cumhuriyeti ve dünyanın ezilen ve gelişmekte olan milletlerle dayanışmasını savunmaktadır. Avrasyacılığı Türkiye gündemine bu akım oturtmuştur. Karşılaştığımız kuşkuyu dağıtmakta, Avrasya’nın siyasi güçlerinin ve basın kuruluşlarının Vatan Partisi’ne duyduğu güven ve onun da ötesinde saygı, birinci etkendir. İkinci etken, Türkiye vurgusudur. Ülkemizin Avrasya’ya yönelişi, birliğimizi korumak, cumhuriyetimizi savunmak ve Anadolu’yu tekrar emeğin yeşerdiği, üretimin coşturduğu topraklar haline getirmek için bir zorunluluktur. ASYA CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ’NE GÜVENMEZ Asya’dan bakılınca Cumhurbaşkanlığı Sistemi hangi sonuca götürür? Asya’dan bakılınca Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’nin siyasi iradesinin bir kişiye bağlanması anlamını taşır. Diğer bir deyişle: 1. Yukarıda çok kısa özetlediğimiz yek vücut, bir kişinin iradesine bağlanmış olur. Her ne kadar iktidar o yek vücuttan bağımsız olamasa bile, somut siyasi sorunlar ve ittifaklar çerçevesinde alacağı tutumun arkasına soru işareti yerleştirir. 2. Bu kişi, yani tam yetkili Cumhurbaşkanı, dünün Recep Tayyip Erdoğan’ı da olabilir, bugünün Recep Tayyip Erdoğan’ı da olabilir, yarın başka bir kişi bambaşka bir siyasi iradeyi de temsil edebilir. Unutmayalım, Atlantik Sistemi’nin güçleri, Türkiye’nin Asya’ya yönelişini engellemeye çalışmıştır, çabalarını da sürdürecektir. Bu yüzden, Asya’dan bakıldığında Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’ye duyulan güveni azaltan bir sistemdir. Gerekli olan, Güçlü bir Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, ülkemizin Asya’ya yek vücut olarak yönelişini bir bütün halinde temsil etmesidir. Türkiye’nin istikbali için ABD ile çatışmaya giren hükümetin Anayasa Değişikliğini geri çekmesi, birinci adımdır. İkinci adımda kurulacak bir Milli Seferberlik Hükümeti, Türkiye’ye Avrasya’nın kapılarını kadar ardına kadar açacaktır. Yazının Devamı

ABD’nin direniş mevzileri: El Bab ve Cenevre

Türk-Amerikan savaşı, sahada ve masada en şiddetli halde devam ediyor. İki ülkenin eski müttefik, güncel karşıt olması, analizde deşifre ihtiyacı doğuruyor.

ASKERİ CEPHE: EL BAB

Yazının Devamı

Koridora Türk-Rus Balyozu

Moskova Bildirgesi ile bölge ülkeleri Rusya, Türkiye ve İran, ABD’nin bölme girişimiyle karşı karşıya olan Suriye’de diplomatik inisiyatifi ele aldı. Suriye krizinin çözüm sahnesi, artık Asya’nın coğrafi kalbi Astana’dır. Süreç son derece hızlı ilerliyor. Türkiye ve Rusya önderliğinde, Suriye’de ateşkes sağlandı. Ateşkesle birlikte, Rus Hava Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önderlik ettiği El Bab operasyonuna hava desteği verdi. PYD’nin kantonları, ateşkes dışı kaldı. Fırat Kalkanı Harekatı, Rusya’nın diplomatik desteği ile başlamıştı, şimdi Rus uçaklarının katılımıyla devam ediyor.

TARİHSEL ANLAR TEKRARLANIYOR

Yazının Devamı

Suriye, Halep’te ABD’yi yendi

Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler, dünyanın kaderini değiştirmeye devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Fırat Kalkanı ile Amerikan-İsrail Koridoru’na darbesinden sonra, Suriye Ordusu da Halep’te kontrolü sağladı.

BOP UNSURLARI KAÇIYOR

Yazının Devamı

Fidel Castro’nun son zaferi

Havana, Küba

Vatan Partisi’ni temsil ederek, Küba’nın başkenti Havana’dayız. Küba Devrimi lideri Fidel Castro için 29 Kasım’da düzenlenen bir devlet törenine katıldık.

Yazının Devamı

Trump’ın dış politikası: Hegemonyadan milli devlete

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) yeni seçilen Devlet Başkanı Donald Trump, hükümet politikasını açıklamaya başladı.

Trump, ABD’nin dış politikasını kökten değiştirmeyi amaçlıyor. Değişikliğin özü: ABD artık kendi çıkarları için küresel bir sistem kurmayacak, mevcut ikili ilişkiler içinde kendi çıkarlarını gözetecek.

Yazının Devamı