Yandex
13 Mayıs 2025 Salı
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AK Parti’nin yanlış kadro politikası

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta proje okullarındaki haksız atamalar gündemdeydi. Bazı nitelikli liselerde “içeriden referanslı” olmayan öğretmenlerin, daha ücra okullara atanarak uzaklaştırıldığına ilişkin haberler çok konuşuldu.

Şüphesiz liyakatsiz atamalar ve gemi azıya almış bir kadrolaşma tutumu yeni bir durum değil. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın proje okullarına yapılan atamalarda 940 müdürün 829’unun belirli bir sendikanın üyesi olduğunu açıklayıp, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatının büyük oranda “atama çetelerinin” tahakkümü altında olduğunu söylemesinin üzerinden beş yıl geçti.

Batı cephesinde değişen bir şey yok!

YERLİ VE MİLLİ

Milliyetçi hassasiyetleri ile bilinen sendikaların bile şikâyetçi olduğu haksız bir kadro politikası ile karşı karşıyayız. Neden böyle yapılıyor diye baktığımızda, AK Parti’nin kendi içinde liyakatsiz atamaların, “yerlilik ve millilik” kaygısıyla açıklandığını görüyoruz. Bir başka deyişle, yapılan haksız atamaları ya da kimi insanların önünün kesilmesini, “Kritik dönemlerden geçiyoruz ve devleti milli olmayan kimselere, yerlilik ve millilik konusunda AK Parti kadar hassas olmayan güçlere teslim edemeyiz.” diye meşrulaştırıyorlar.

Bu öylesine yüksek bir hassasiyet ki milliyetçi kesim bile yeterince milli bulunmuyor!

İşin aslı, AK Parti’nin tek başına devletin bütün imkânlarını denetleyebiliyor olması sayesinde, kamu görevlilerinin atama ve yükseltmeleri ile ilgili kararlarda, yerli ve milli olmanın ölçüsünü tümüyle kendi siyasal evreninin sınırları ile özdeşleştirmesi. Cumhur İttifakı’nın ortağı olduğu halde MHP eğilimli kimseler bile bu durumdan şikâyetçi ise varın gerisini siz düşünün.

Liyakatsizliği, millilik perdesi ile örtme çabasının altında yatan sebeplerden biri, AK Parti’nin kendi içinde de çeşitli cemaat ve kişisel klikler arasında çıkar çatışmalarına sahne olması. Her bir çıkar grubu, kendi kadrolaşmasını aynı millilik hassasiyeti perdeleyebilirse, kendisine alan açabiliyor ve “yukarıdan” onay görebiliyor.

Parti içindeki her grubun kendi çıkar ölçüleri içinde keyfi bir millilik dairesi çiziliyor, ardından kimin bu dairenin içinde, kimin dışında olacağına politik çıkar ve ilişki ağları ile karar veriliyor. Böylece ellerinde tuttukları kimi kurumlarda, mezhepçilik, yandaş cemaat kayırmacılığı, nepotizm, partizanlık hatta bazen doğrudan kişisel duygular, ülkenin yüksek menfaatleri gerekçe gösterilerek sürdürülebiliyor. Yani iş giderek demagojik bir hal almış durumda.

PARTİ VE PARÇA

Siyasi partiler, toplumun bir kısmını temsil ederler. Parti kelimesinin kökeni kısmilik anlatır. Bütünün bir parçasına işaret eder. Arapça’daki fırka ve Farsça’daki hizip de aynıdır. Hepsi, bir bütünün parçasına, bölünmüşlüğe ve kısmiliğe gönderme yapar. Siyasi parti demek, kendisini toplumsal bütünden ayırmış ve ayrı örgütlenmiş bir parça demektir.

Partilerin, bütünü temsil etme iddiası ise sınıflara ve tabakalara ayrılmış çok katmanlı bir yapı olan toplum gerçeği karşısında baştan geçersiz bir iddiadır. Herkesin temsili iddiası, genellikle, bazı partilerin temsil ettiği çıkarlar gereği bir perdeleme söylemi olarak kullanılır. Örneğin kaynakları emekten alıp sermayeye aktarıyorsanız, halkın karşısına oy istemek için çıktığınızda “ben zengini daha zengin yapmak için yönetmek istiyorum” diyemezsiniz. “Aynı ağacın dalıyız.” falan diye konuşmanız lazımdır.

AK Parti’nin sadece milli eğitimde değil neredeyse bütün kamu kurumlarında karşımıza çıkan yanlış kadro politikası, bu basit ve bilimsel gerçeğe gözlerini kapatmış olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, AK Parti açısından kendi politik okumasının kısmi niteliğiyle devletin milli güvenlik kaygısının özdeşleştirilmiş olması temel bir soruna dönüşüyor. Devlette kadrolaşmaya gelince milliliği kimseye bırakmayan AK Parti’nin KKTC’nin tanınmasına nasıl taş koyduğu ya da izlediği ekonomi politikasıyla uluslararası faiz lobilerine nasıl kaynak aktarılmasına yol açtığı biliniyor. Eleştiriler uzatılabilir.

Bu nedenle kimin yerli ve milli olduğuna karar verme yetkisi, tartışma dışı bir konu değil. Partiler, kendi kısmiliklerini unuturlarsa o ülkenin insan kaynaklarını hakkaniyetle değerlendiremez, kadrolaşmayı liyakatsizliğin iktidarı düzeyine taşır ve millilik demagojisi altında en büyük kötülüğü yine ülkeye yaparlar.

AK Parti