Yandex
12 Temmuz 2025 Cumartesi
İstanbul 28°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk’ün Yoldaşları

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

SON Meclis-i Mebusan 1920 Ocak ayında İstanbul’da toplanmış, Mustafa Kemal bu meclisin işgal güçleri tarafından er ya da geç dağıtılacağından emin olduğu için Ankara’da kalmıştır. Bu günlerde, Mustafa Kemal’in onayı ile İstanbul’daki meclis çalışmalarına katılanlardan Mazhar Müfit (Kansu) padişah Vahdettin’den bir görüşme daveti alır.

Vahdettin, Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılan işleri över ve onunla görüşme isteğini dile getirir. İstanbul’a gelip gelmeyeceğini öğrenmek istemektedir. Sanki Anadolu’ya gönderilmesinden kısa bir süre sonra geri çağıran, görevden alan, tutuklanması için talimat veren kendisi değilmiş gibi rol kesmektedir.

Padişah Vahdettin Mazhar Müfit’e sorar: “Beyefendi, düşmandan memleketimizi kurtarmak için ne gibi bir çare düşünüyorsunuz?”

Mazhar Müfit’in cevabı padişahın önüne konulmuş bir turnusol kâğıdı gibidir: Anadolu’ya gelerek milli mücadelenin başına geçmesi halinde, halkın topyekûn mücadeleye katılacağını söyler.

Vahdettin hiddetle ayağa fırlar: “Beyefendi, ecdadı izamımın payitahtından bana firar mı teklif ediyorsunuz!”

Devirler değiştiğinde kavramlara anlam veren bağlamlar da değişir. Vahdettin o gün ulu ecdadının makamını milletin bağımsızlığından üstün görmesine yol açan feodal imtiyazlar çağının zihniyet kalıpları içinde düşünüyordu. Firar, makamdan kaçışı anlatan bir kavramdı. Oysa devir değişmiş, imparatorluklar çağının sonuna gelinmişti. Milli devletler ve kanunlar önünde eşitliğe dayalı milli toplumlar çağına girilmişti. Firar artık o babadan kalma imtiyazların makamından değil, vatanın bağımsızlığı ve milletin egemenliği makamından bakıldığında anlam kazanıyordu. Nitekim makamından “firar” etmeyen Vahdettin, kısa bir süre sonra İngiliz zırhlısı ile memleketten firar etmek zorunda kalacaktı.

DAVA ARKADAŞLARI

Yukarıdaki anekdot Feyziye Özberk’in kısa bir süre önce Kaynak Yayınları’ndan çıkan Atatürk ve Mazhar Müfit Yoldaşlığı adlı kitabında yer alıyor. Mazhar Müfit’in daha önce Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber adlı anılarında anlattığı bu olayı, Özberk’in kitabında Türk Devrimi’ne önderlik eden kadronun aralarındaki yoldaşlık ilişkileri çerçevesinde okuyoruz.

Atatürk’ün Yoldaşları - Resim : 1

Falih Rıfkı Atay, “Bütün inkılapların gençliği ilk alıştırdığı şey, zahmettir. Zahmetten korkup çekinen gençlik, hiçbir iktidara layık değildir.” demişti. Türk Devrimi’ne önderlik eden II. Meşrutiyet devri gençliğinin en alışık olduğu şeylerin başında zahmet geliyordu. Zihinlerini fikirlerle beslemek için Abdülhamit hafiyelerinin takibine, hocalarının baskılarına, toplumsal geriliklere dikkat ederek büyük zahmetleri göze almaları gerekti. En ufak hataları gözaltına alınmakla, hapse atılmakla ve sürgünle cezalandırılıyordu. Osmanlı Devleti’nin çöküşüne giden son dönemeç, savaşlarla dönüldü. Jöntürklerin asker olanları savaş cephelerinde bin bir yokluk ve zahmet içinde vatanı savundular.

Jöntürk (Genç Türk) kuşağı hızlı büyümüş, hızlı olgunlaşmıştır. Devrimlere önderlik eden kadroların genç oluşu, sadece gençliğin dinamizminden kaynaklanmaz, aynı zamanda böyle dönemlerde gençlerin hızlı olgunlaşmasının da etkisini taşır. Nitekim Türk Devrimi’nin kadrosunu oluşturacak birikim, kişisel arkadaşlıklar içinde birbirinden öğrendi. Örneğin Mustafa Kemal ve Ömer Naci arkadaşça bir rekabet içinde hitabet alıştırmaları yapıyorlardı. Ömer Naci arkadaşı Mustafa Kemal’e edebiyat öğretirken, Mustafa Kemal’den taktik öğreniyordu. Herkes birbiriyle kitap alışverişi yapıyor, herkes birbirini eğitiyordu. Devrim dönemlerinde gençliğin hızlı olgunlaşması, olayların ve birbirlerini etkilemelerinin izlerini taşır.

Okul kitapları dışındaki her kitaba şüpheyle bakılan, özellikle tarih ve edebiyat eserlerinin yasaklı olduğu yıllarda, Atatürk’ün de içinden çıktığı Jöntürk kuşağı okul yıllarında öğrenmemeleri için devlet tarafından tedbirler alınmış fikirleri keşfettiler. Fransız Devrimi’ni hazırlayan özgürlük, eşitlik, kardeşlik, vatanseverlik, akıl ve bilimin rehberliği gibi fikirleri içeren eserlere erişebilmeleri, tehlikeleri göze almayı, özgüveni, kime güvenebileceklerini bilmeyi ve ortak düşüncelere sahip olan arkadaşlar arasında sır tutmayı, yoldaşlık dayanışmasını ve gizli hareket etme sorumluluğunu erkenden içselleştirmelerini sağladı.

Feyziye Özberk’in kitabında, bu duygularla pişmiş kadrolardan biri olan Mazhar Müfit’in hem politik bilincinin hem de Atatürk’e yoldaşlık duyguları ile bağlanmasının sonucunda, kaderini nasıl Atatürk’le birleştirdiğinin hikâyesini okuyoruz. Bu bir adamın değil, bir kuşağın hikayesi…

Atatürk Mazhar Müfit