Yandex
16 Mayıs 2025 Cuma
İstanbul 19°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonomiden kim memnun?

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Türk İş Genel Başkanı Ergün Atalay, hem ücretlerin düşük hem de ücret sisteminin çarpık olduğuna dikkat çekiyor. Aynı işi yapanlar arasındaki ücret makasının açıklığı, emek kesimleri arasına nifak sokmaya hizmet ettiği için Hükümetlerin işine geldi. Onlarca yıl boyunca düzeltilmemesi bu yüzden!

Ücretlerin düşüklüğüne gelince, nisan ayı ile birlikte 4 aylık enflasyon oranı yüzde 13,36 oldu. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 37,86’yı buluyor. Kira artışlarının yasal sınırını belirleyen 12 aylık enflasyon ortalaması nisan ayında yüzde 48,73 olarak açıklandı.

EKONOMİ YÖNETİMİ KİMDEN YANA?

Ocak ayında memurlara yüzde 11.54 oranında zam yapılmıştı. Bu oran, önceki yılın kayıplarını karşılamak için değil önümüzdeki yılın beklenen enflasyon oranını tutturmak için düşük tutulmuştu. Yani yeni yıla zaten geçmiş yılın kayıpları altında başlayan çalışanlar, enflasyonu düşürmeyi başaramayan Hükümet tarafından daha da aşağı bir alım gücüne doğru bastırılıyorlar. Krizin yükü emekçilere bindiriliyor fakat ekonomi bir türlü düzeltilemiyor. Bunun bir anlamı var.

Dört ayın sonunda enflasyon rakamlarının geldiği yer, ekonomi yönetimi dışında herkesin bildiği gerçeği bir kez daha kanıtladı: Emekçilerin gelirlerini aşağı bastırarak enflasyonu düşüremezsiniz. Çünkü Türkiye’de hayat pahalılığının nedeni, talep değil üretim maliyeti!

Maliyetleri düşüreceksiniz. Üretimi artıracaksınız. Devleti üretim karşısında salt denetim ve teşvik aygıtı olarak atıl bir pozisyonda tutmayacaksınız. Planlama, iş ortaklıkları ve yatırımcı olarak, ekonomik kalkınmanın öncü aktörü haline getireceksiniz. Yani kafayı değiştireceksiniz.

EKONOMİ VE TOPLUM BAĞLANTISI

Bunu yapmadığınız müddetçe emekçinin ensesinde boza pişirmeye, yoksulluğu kronik hale getirmeye, gençlerin gelecek umutlarını yerle bir etmeye ve gelir dağılımı adaletini bozmaya devam edersiniz. Ama unutmamak gerekir: Bunlar salt ekonomi alanında olup biten ilişkiler değildir. Bir toplum hayat pahalılığı, dar gelirlilik, gelecek umutsuzluğu ve adaletsiz gelir dağılımı karşısında bunalıyorsa orada suç oranları artar, ahlaki çözülme hızlanır, aileler dağılır. Yani mesele sadece ekonomi meselesi değil, diğer toplumsal kurum ve ilişkilerin de sağlıklı olması meselesidir.

Sayın Cumhurbaşkanı, nüfus artış hızımızın düşmesini büyük bir tehdit olarak görüyor. Göremediği şey, ailelerin bir anda çocuk düşmanına dönüşmediğidir. Geleceğini aydınlık göremeyenler, gelecekte yaşayacak kuşaklar için istekli olmazlar. Bütün savaş sonrası dönemlerin “baby boom” denilen üreme patlaması olgusuna yol açması, stresin ortadan kalkması, rahatlama, hayata bağlılık ve geleceğe güven duygularının yükselişi ile ilgilidir. Nüfus artışı mı istiyorsunuz, ayağını üretime basan güçlü ekonomi, çalışan, kazanan ve geleceğe umutla bakan insanlar yaratacaksınız. Onlar çocuk yaparlar, merak etmeyin.

SANAYİDEN KAÇIŞ TEHLİKESİ

Güçlü toplum, güçlü bir ekonominin zeminine ayağını basmak zorundadır dedik. Güçlü ekonomi ise Hükümetin yaptığı gibi yüksek faizle dünyadan sıcak para çekmeye çalışmak değildir; yatırım, üretim, reel sektör, sanayi demektir! Nerede bunlar?

Eskiden olsa, işçi ağlıyorsa sanayici gülüyor denirdi. Oysa sıcak paraya dayalı kumarhane kapitalizminde hem işçi hem sanayici birlikte ağlıyor. Anadolu’da yüzlerce fabrikanın satılık veya kiralık durumda. Kredi faizleri çok yüksek. Piyasalar öngörülebilir değil. Bu koşullarda sanayicilerle konuştuğunuzda, yaptıkları işin “enayilik” olduğunu söylüyorlar. Sanayiden kaçış eğilimi giderek yükseliyor.

1980’den sonra neoliberal sıcak para ekonomisi, sanayiciyi kapitalizmin kenarlarına doğru sürdü. 1990’ların ortalarından itibaren en büyük sanayi kuruluşlarının bile gelirlerinin büyük kısmını rantiye kalemi oluşturmaya, Türkiye üretimden kaçmaya yöneldi. AK Parti Hükümetleri, maalesef devraldıkları bu mirası değiştirmeye dönük bir adım atmadılar.

Sanayici bile ağlıyorsa, gülen kim? Elbette üretici olmayan sektörler! Bankalar her yıl karlılık oranlarında rekor üstüne rekor kırıyor. Rantiye yetersiz vergilendirilirken, üretici, esnaf ve emekçi aşırı vergilendiriliyor. Doğrudan gelir vergilerinin devletin toplam gelirleri içindeki payı düşük; dolaylı vergilerinki yüksek. Yani vergi alınamayan kayıt dışı ekonomi bir yana, kayıt içindeki vergi adaletsiz şekilde toplanıyor. Devlet, tutabildiğini öpüyor! Bu sürdürülebilir bir ekonomi anlayışı değildir.

Bazı okurlarımız, yazı boyunca tarım kesiminden hiç bahsetmediğimi fark etmişlerdir. Unutkanlıktan değil, çiftçinin durumu eleştirinin değil duanın konusu olduğundan... Türk çiftçisi komaya girmiş, yoğun bakımda yatıyor. Dualarınızı eksik etmeyin.

ekonomi