Aloooo Trump
Bir simülasyonun içindeyiz sanki.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ekranlarda,
elinde cep telefonu,
samimi bir dille Amerikan Başkanı Donald Trump’ı arıyor.
Alooo Trump,
ben yolda kaldım.
Güvenlik nedeniyle yolları kapatmışlar ve ne hikmetse polis Macron’un konvoyuna yolu açmayınca
oteline yürümek zorunda kalıyor, Fransa’nın koskoca başkanı.
Merak ettim ve Fransa’da yaşayan bir iki ahbabıma hemen mesaj yazıverdim.
Kimbilir nasıl da sinirlenmiştir Fransız halkı diye.
Tek tük espri yapan olsa bile
kendi Cumhurbaşkanını ne bir aşağılayan ne suçlayan yoktu.
Ya bizde?
Sözde muhalif ve solcu bilinen bir Türk televizyonu
Gazze için her fırsatta mücadele eden
mazlumların sesi olmaya çalışan,
dünyaya seslenerek
dünya beşten büyüktür diyen
Cumhurbaşkanımızı,
Filistin’de aylardır çoluk cocuğu katleden, soykırım yapan Netanyahu’ya güya benzetmeye çalışıyor.
Lafa gelince herkes vatansever.
Ama bayrağı temsil eden
kendi Cumhurbaşkanını
haksız yere karalamaktan hiç utanmıyor, hiç gocunmuyor.
Üstelik emperyalizmin şeytanlaştırma projesine hizmet ettiğini bile umursamadan.
Hani sürç-i lisan eyledik denilecek bir durum da değil.
Televizyonun KJ denilen kırmızı bantında
Tayyip Erdoğan alerjilerini adeta faş ediyorlar.
Bu nasıl bir nefrettir böyle ki, bitmek tükenmek bilmiyor.
Sevmeyebilirsiniz eyvallah.
Eleştirebilirsiniz eyvallah.
Oy vermezsiniz eyvallah.
Ama bu saygısızlık,
bu kötülük başka bir şey ve
kabul edilir değil.
AYNA AYNA SÖYLE BANA
Zap yapıyorsunuz, bir başka kanal.
Ekranda derin dekolteleri ile bir sunucu,
karşısında bir konuk.
Endamı ile giyimi kuşamı ile
bir sarışın güzel.
Bir yandan tekamül diyor,
ama iki cümlesinden birisi
“bu coğrafyada”
“bu topraklarda” diye başlıyor.
Hani insan sormak istiyor,
bacım coğrafya sana ne yapmış olabilir?
Akdeniz’in narenciyesi mi sana alerji yaptı?
Yoksa Karadeniz’in çayı mı?
Malatya kayısısını mı sevmedin
yoksa Isparta gülünü mü beğenmezsin?
Karşısındaki sunucu ise bambaşka.
Ne kadar saklamaya çalışırsa çalışsın
içindeki fesatlığı ile sessizce onaylıyor konuğunun bu söylemlerini.
Bol dekolteli sunucuyu bir kenara koyalım,
şöyle bir düşündüm de esmeri, sarışın güzeli,
yediden yetmişe toplumun tüm kesimlerinin beğenisini kazanan
ne bir Türkan Şoray çıktı
ne de bir Emel Sayın, Filiz Akın.
Ya da istediği kadar avaz avaz şarkı söylesin bazıları.
Ne sahnelerin unutulmaz sesi Zerrin Özer olabiliyorlar ne de Nilüfer.
Ne de Cem Karaca, Barış Manço, ne Zeki Müren.
Seyircisine her fırsatta sevgi ve saygısını esirgemeyen, mütevazılığıyla en az eserleri kadar
dillere destan olmuş
Neşet Ertaş olabiliyorlar.
Olamazlar da zaten!
İstedikleri kadar kendilerini sanatçı ilan etsinler,
bu rantiye kesimin nankörlüğünü ve değer bilmezliğini
bu toprakların ferasetli insanları
İyi görüyor.
Hırs içindeki nursuzluklarını varsın onlar sakladıklarını sansınlar
televizyon ekranından dahi sahicisi, taklitçisi,
hakikisi, sahtesi, çakması hepsi anlaşılıyor.
Onlar hangi aynaya bakıyorlar bilmiyorum, belki de
ayna ayna söyle bana dedikleri türden bir yalancı ayna bulmuşlar
ayna da onlara
siz en şahanesiniz diyor belki de.
Ama ne yapsalar nafile
değeri kendinden menkul yetenekleriyle (daha doğrusu yeteneksizlikleriyle)
ne gönüllerde iz bırakabilirler
ne de arkalarında bir hoş seda.
Son günlerde bir tantanadır gidiyor.
En çok da Fazıl Say isyan ediverince başladı bir söylem.
Neymiş efendim cesaret gerekiyormuş!
ÖNCE VİCDAN
Hayır cesaret değil,
bu iş bir vicdan, bir yürek, bir iman işi.
Yüreğinizde sevgi varsa eğer
yüreğinizde merhamet de olur.
Sevgi yoksa yüreğinizde
siz istediğiniz kadar varmış gibi yapın
o sahte nezaketinize rağmen
siz anlayamazsınız ama
kalple bakan gözler görür
sizdeki o büyük kapkaralığı.
Kalpler kapkara olunca
ne vatan umurlarında olur ne millet.
Vatan millet umrunda olmayanın
ne vicdanı vardır ne izanı.
Derdi tasası da olmaz ne Filistin
ne zulüm.
Ama bir Fazıl Say çıkıyor isyan ediyor batılı orkestralara,
isterseniz iptal edin konserlerimi diyerek.
Bir Murat Demirbaş çıkıyor
Sahneye taşıdığı Vecihi Hürkuş'un hikayesinde Filistin bayrağını alıyor eline
hem de her oyun sonunda.
Yalnızca bu isimler mi?
Aras Bulut İynemli, Ali Nuri Türkoğlu,
Cem Adrian, Göksel,
Haluk Levent, İsmail Hacıoğlu,
Metin Yıldız, Mert Yazıoğlu,
Murat Kekilli, Sinan Akçıl, Kenan İmirzalıoğlu,
Okan Bayülgen, Teoman,
Sinan Albayrak.
Varsın medya duyurmasın onları biz biliyoruz nasılsa hepsini.
Unutulup giderken şan şöhret görüneni
kalbe dokunanlar yazacak esas unutulmaz izleri.
Bir Ferdi Tayfur, bir Barış Manço misali.