Âşık Veysel: Kapı Kitli Cüzdan Cepte Para Yok
Zaman zaman büyük ozan Âşık Veysel’e ait çeşitli anılar yeniden gündeme gelir. Ancak bu anıları aktaranların çoğu Veysel’i, köyünü, yol arkadaşlarını yeterince tanımaz. Gerçeklikle bağdaşmayan söylentiler ve yorumlar, yazılı veya kulaktan kulağa aktarılırken büyür; kimin kırıldığı ve kimin incindiği umursanmaz. Olan suçlanan kişinin yanında kalır. Hele bu suçlama medya aracılığıyla yapılırsa, incinmenin ve kırılmanın boyutu daha da genişler.
Bu tür anılardan birisi de “Kapı Kitli Cüzdan Cepte Para Yok” şiirinde dile getirilen hırsızlık olayıdır. Genel kanı, Âşık Veysel’in uzun yıllar yol arkadaşlığı yaptığı kuzeni İbrahim Tutuş’un parayı çaldığı yönündedir. Âşık Veysel’in o meşhur dizelerini bir çoğumuz bilir: Kapı kitli, cüzdan cepte, para yok. Ama bu dizelerin arkasındaki gerçeği kaç kişi biliyor dersiniz? Ne yazık ki yıllardır bu olay, Veysel’in yol arkadaşı İbrahim Tutuş’a mal edildi. Oysa gerçek bambaşkaydı.
Şiiri hatırlayalım
Parça parça olsun paramı çalan
Kimi gerçek dedi kimisi yalan
Dünyada görmedim böyle bir plan
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
Gezdim İstanbul’u, İzmir, Ankara
Şadırvanlı Handa kaldı bu para
Bu nasıl dalgadır bu ne dubara
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
İsa değil göğe çıksın sır olsun
Alanların iki gözü kör olsun
Tarsus’ta bu destan hatıra kalsın
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
Bilsem gelmez idim ben bu Tarsus’a
Bu gamlı gönlümü koymazdım yasa
Haber verdim inzibata polise
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
Ehli dil olanlar asla bun’almaz
Herkesin ettiği yanına kalmaz
Bu ne muammadır hiç kimse bilmez
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
Olan oldu Veysel boşuna yanma
Sana kim dedi ki uyu uyanma
Sılaya gitmeyi severim amma
Kapı kitli cüzdan cepte para yok
Olayın aslını bir de Aşık Veysel´i tanıyan Sivrialanlılardan dinleyelim. Şiirde geçen olay Tarsus’ta yaşanır. Veysel ve İbrahim konser sonrası birazcık olsun dinlenmek için sakin bir yerde otururlar. Konserden elde ettikleri ellerindeki parayı sayarlarken yan masada oturanlardan birisi yanlarına gelir. Bu kişi büyük ihtimalle aşıkların geceledikleri hanın sahibidir. O kişi, “Size de bir tütün sarayım mı?” diye sorar. Veysel ve İbrahim bunu kabul ederler. Sarılan tütünün içine esrar katılmıştır. İkisi de kendilerinden geçer, kaldıkları hana dönerler ve uyuyakalırlar. Sabah uyandıklarında ise paraları yoktur.
MEMDUH SÜZER’İN ANLATTIKLARI
Âşık Veysel’i yakından tanıyan köylüsü Memduh Süzer, yıllar sonra bu olayı şöyle aktarmıştır: “Ortaokul yıllarımdı, Âşık Baba’ya sordum. İbrahim Tutuş’un suçlanması benim de zoruma gidiyordu. Veysel anlattı: Tarsus’ta üç kişi yanımıza oturdu. Tütün sardılar, bize de ikram ettiler. Çok kaliteli geldi, rakı-şarap içmiş gibi olduk. O tütünün içine esrar koyduklarını hiç düşünmedik. Sonra hana döndük, uyuyakaldık. Sabah para yoktu.”
Memduh Süzer’in aktardığına göre, Veysel askere gidecek olan Memduh’u yanına çağırtır ve onunla yemek yer. Memduh Süzer yukarıda anlatıldığı gibi olayı tekrar anlatır ve sorar. Aşık Veysel Memduh Süzer’e “Aferin Memduh, bu hikâyenin doğrusu da budur” demiştir. Askere gidecek Memduh Süzer’i zeki ve gözü açık bir genç olarak değerlendirir ve ona “Keşke seni jandarma yapsalar” diye de bir dileğini dile getirir.
Memduh Süzer’in anlattıklarının dışında Mustafa Çam’ın anlattıkları da ilginç ve dikkat çekicidir. İbrahim Tutuş’un torunu Mustafa Çam da birçok Sivrialanlı gibi şiirler yazar ve hem dedesi İbrahim Tutuş’u hem de Aşık Veysel’i tanıyan ve onlarla ilgili çalışmalar içinde yer almış kişidir. O da konuyla ilgili düşüncelerini paylaşmıştır: “Veysel’i on iki yıl boyunca sırtında taşıyan, onunla köy köy, il il gezen kişi neden o gün parasını çalsın? Hancı parayı çalmıştır, kapıyı kilitleyerek suçu arkadaşına yüklemiştir. Yıllarını beraber geçiren, Aşık Veysel’i sırtında taşıyan adam, o güne mi denk getirerek cüzdandaki parayı alsın? Bu haksızlık artık bitmeli.”
‘BU HAKSIZLIĞA SON VERİLMELİ’
İbrahim Tutuş, sıradan bir yol arkadaşı değil, Âşık Veysel’in gözleri olmuş, onu köy köy, kasaba kasaba Anadolu’ya tanıtmış bir insandır. Saygın, vicdanlı ve onurlu bir kişiliğe sahiptir. Veysel’in gözleri olan, sırtında taşıyan, köy köy onunla gezen bir insan, nasıl olur da böyle bir suçlamanın hedefi olur? İbrahim Emmi’ye yöneltilen bu itham, aslında Veysel’in hatırasına da gölge düşürüyor.
Şiir bir realitedir, evet Veysel o şiiri yazmıştır. Bu şiir iki büyük insanın yollarını ayırmıştır. Ama şiirden yola çıkarak İbrahim Emmi’yi suçlamak doğru değildir. İnsanlar bu haksızlığa son vermelidir.
Âşık Veysel’i anlatırken, onun yanındaki yol arkadaşını incitmemek ve kırmamak gerekir, Âşık Veysel’in yanında yıllarca gölge gibi duran, onun gözü ve yol arkadaşlığını onurla yapan İbrahim Emmi’yi de hakkıyla anmak boynumuzun borcudur.