Yandex
16 Temmuz 2025 Çarşamba
İstanbul 25°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Belge yoksa ne tarih olur ne de bellek

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım yıllarda ülkemizin en saygın liselerinden birinin mezunlarının oluşturduğu bir vakfın üst düzey yetkilisiyle okulun tarihinin yazılması konusunda bir konuşma yapmıştık. Sohbet sırasında yaklaşık bir asırlık geçmişe sahip olan okulun kendisiyle ilgili bir arşive sahip olup olmadığını sondum. Aldığım yanıt olumsuz olunca, bu tür arşivin -biraz değil, bir hayli geç de olsa- koleksiyoncu, müzayede ve de eğitimle ilgili kişi ve kurumlardan bağış ya da satın almalarla oluşturulması yoluna gidilmesini teklif ettim. Vakfın en üst yetkilisi önerime sıcak baktı, ancak küçük (!) bir çekincesi vardı. O da oluşturulacak arşivin kitap bittikten sonra alınan fiyatla satılıp satılamayacağı idi.

Gıda sektörünün geçmişi bir hayli eskilere varan tanınmış bir ürününün yine bir kitabının oluşturulması istendi. Ancak benzer sorun bu firmada da benzer bir şekilde karşımıza çıktı. Onca geçmişlerine karşın kitabı yapılmak istenen örünün birkaç basın ilanından başka ellerinde hiçbir şey yoktu. Tabii kitabın yapılması da mümkün olmadı.

İstanbul’un en ünlü kuruluşlardan biri de gazetelere ilan vererek kendi firmalarıyla ilgili her bir belgeyi alabileceklerini duyurdu. Tüm, koleksiyoncular ve de ephemeracılar harekete geçti. Ancak sonuç yine aynıydı. Hiçbir şey- ya da kitaba girecek dişe dokunur bir şey- bulunamamıştı.

Defalarca bu sütunlarda belleksiz bir topluma doğru şaşırtıcı bir hızla koşmaya devam ettiğimizi örnekleyerek yazmıştım. Osmanlının son dönemlerinde geleceğe miras olarak bırakılması gerekli olan birçok yer altı ve üstü tarihi değerlerimizin çalınması, bağışlanması ya da bilinçsizlikle satılıp yağmalanmasıyla başlayan bellek kaybı günümüzde de eskisi kadar değilse de hemen hemen her alanda kendini göstermektedir.

Keşke geçmişlerine ilişkin belge ve de bilgiye sahip olamama durumu birkaç eğitim kurumu ya da gıda sektöründeki birkaç ünlü firmayla sınırlı olsa…Ne gam…. Ancak anlı şanlı üniversitelerimizden bakanlıklarımıza, siyasi partilerimizden birçok cumhuriyet kurumlarına dek birçok yer de sözünü ettiğimiz kurumlardan pek farklı bir durumda değil.

Elbette ki bu durumun bir değil birçok nedeni var: İlk akla gelenler ise; bilgisizlik, ilgisizlik, düşmanlık, fesatlık, işgüzarlık, zaman zaman da dönemlerin ruhuna (ya da akıl tutulmalarına) uygun olarak el koyup yok etmeler oluyor.

Örnek mi? İşte CHP arşivinin kısaltılmış serüveni: 1953’de 6195 sayılı yasayla CHP arşivine el konulup bir süre Ulus gazetesinin matbaasında bekletiliyor. 2 Ocak 1959 yılında TBMM Müzesine devrediliyor. 26 Ekim 1963’de Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü belgeleri tasnif etmek için bir heyet oluşturuyor. Ve tasnif edilen arşivdeki kitaplar kütüphanelere, giysi resimleri Etnografya Müzesi’ne, plaklar Devlet Konservatuarına, gravür ve fotoğraf camları Müzeler Genel Müdürlüğü’ne gönderiliyor. Ancak arşivin çilesi bitmiyor. 1979 yılında TBMM Başkanı Cahit Karakaş CHP’ye ait evrakı tekrar TBMM Müzesine gönderiyor. 1987’de Asuman Dikmen başkanlığında bir komisyon oluşturuluyor. 1991’de nihayet CHP’nin arşivinin “devlet arşivi” niteliği taşıdığı kanısına varılıyor. Yıllar yılı eksilerek, kısman yok olarak yer ve el değiştiren arşiv sonunda, 24 Aralık 1992’de ait olduğu yere, Devlet Arşivlerine devrediliyor.

Bu tür arşiv serüvenlerine Osmanlının son dönemlerindeki tarihi eserler yağmasından başlayıp, 1931 yılında kent efsanesine dönüşen Bulgarlara satılan arşiv ve sonrasına ilişkin yüzlerce örnek gösterilebilinir. Günümüzde de hangi yabancı koleksiyonerlerin ve de meraklılarının neleri toplayıp ülkelerinde götürdüğünü ise herkes biliyor. Taş plaklar Belçika’da, Osmanlı fotoğrafları ABD ve Fransa’da, eski yazı kültür-sanat ilanları Japonya’da vs…

Diğer taraftan hem arşivlerimiz istenilen ve arzulanan bir durumda değil, hem de var olanların birçoğunun durumu yürekler acısı. Sonuçta ne arşivleri gerektiği gibi oluşturabiliyoruz ne de var olanların paylaşım sorununun üstesinden gelebiliyoruz. Ne taraftan bakarsanız bakınız, durum pek iç açıcı değil.

Boşuna dememişler; belge yoksa ne tarih olur ne de bellek…

Tarih