Bir Hatıra
Telefonum çaldı.
Şirket binasının girişindeki
karşılama görevlisi arıyordu.
Güneş Hanım,
rahatsız ediyorum ama
bekleyen misafirleriniz var.
Şaşırdım bir an.
İş yerime eş dost yakınlarım pek gelmezdi
işle alakalı birileri olsa
habersiz gelecek kim olabilirdi ki.
Eğer müsait değilseniz kendilerine ikramda bulunayım mı?
Öğle arasına az kalmıştı ama bekletirsem de ayıp olurdu,
ofisime yönlendirebilir misiniz dedim ve isimlerini istedim.
Verdiği isimleri hatırladım dersem yalan olur.
Karşılama görevlisi işini iyi yaptığından mı
yoksa bana bir ayrıcalık mı yapıyordu bilmem
gelenlerle ilgili ipucu bilgileri de hızla özetleyiverdi.
Orta yaş üstü, emekli bir çift diye.
Kimdiler acaba?
DOĞRU BİLGİNİN MÜKAFATI
Bir vesileyle tanışmıştık.
Mütevazı bir akademisyen ve ev hanımı eşi.
Tek evlatları da evlenince
nihayet emeklilik hayatları için
İzmit’e yerleşmeye karar vermişler ama
orada satın alacakları
ev için epey kararsız kalmışlardı.
Eşi hanımefendi daha lüks
geniş, büyük balkonlu, denize yakın siteyi istiyor ancak
beyefendi tüm birikimini bir eve yatırmak istemiyor gibiydi.
Yıl 1997.
Büyük konut projelerini yürüten Emlak Bankası vardı o yıllar.
Güzel bir kelime olmayacak
ama adeta hortumlanınca
devlet kapatmakta bulmuştu çareyi.
Neyse konumuza dönelim.
O yıllar çok gencim ve idealizm var.
Belki şimdi olsa,
kısacık anlatır sonra
siz bilirsiniz deyiverirdim.
Fakat dedim ya idealist genç yıllar,
işte anlatıp durdum
Emlak Bankası’nın yaptığı Yahya Kaptan evlerini.
Diğer siteler gibi lüks görünmüyor,
balkonları da küçüktü ama hem paraları artacak
hem de daha önemlisi
tünel kalıp sistem
depreme dayanıklı bir sitede yaşayacaklardı.
Çünkü Emlak Bankası yapmış ve güvenli konut demekti.
Gidip gelindi yerinde etüt edildi ve sonuçta
Yahya Kaptan evlerinin sağlam olduğuna ikna olup
bu mütevazı siteden ev almaya karar verdiler.
Böylelikle bir miktar da paraları artıyordu ki bu
emekli akademisyen beyefendi için önemliydi.
Neredeyse 2-3 yıl aradan sonra işte karşımdaydılar.
17 Ağustos 1999’ da
yaşanan Kocaeli depreminde
şehir yerle bir olmuş,
sadece Kocaeli değil
Bursa, İstanbul tüm bölge şehirler sallanmış zangır zangır
yıkımlar, ölümlerle binlerce insanımızı kaybetmiştik.
Onlar ise sağ kurtulmuşlardı
çünkü Yahya Kaptan evleri dimdik ayakta kalmıştı.
Masama yaklaştıklarında hatırladım kendilerini,
ellerinde hediye paketi ile
biz canımızı biraz da
sana borçluyuz dediler
göz yaşlarına da hakim olamadılar.
Ben ne yapmıştım ki.
Bilgimi paylaşmış,
deprem riskine karşı
güvenli bir yapıyı seçmelerinde yardımcı olmuştum.
O gece torunları, oğlu ve gelini de varmış.
Onların almayı düşündükleri siteler yok olurken
benim önerdiğim konutlar ayakta kalınca
önce Allah’a sonra sana nasıl teşekkür etsek az deyip durdular.
Dediğim gibi ben sadece doğru bilgiyi paylamıştım.
RANT BELASI
O yıllardan bugünlere epey sene geçti.
Epey de deprem yaşadık.
En son Kahramanmaraş depremi.
Dünya tarihinde bir ilk olan
dokuz saat arayla
üstelik aynı bölgede iki büyük deprem.
Birisi 7.8 diğeri 7.5.
Bölgede ayakta kalan yine TOKİ konutları olmuştu.
TOKİ gibi deprem riski düşünülerek,
üstelik 1975 yılında yapılmış bir bina yıkılmazken mesela
yeni yapılmış, adı rezidans olan bir bina
pasta dilimi gibi devriliyordu güzelim şehrimiz Hatay’da.
Yıllar geçiyor
biz halen yerin altındaki deprem tahminleriyle uğraşıyoruz
adeta loto toto oynar gibi.
Ya da yanyana iki binadan birisi yıkılıp diğeri yıkılmıyorsa
nerede hata yapıyoruz demiyor
rant diye diye rantiye olmanın
bedelini suçlu suçsuz binlerce insan
can vererek ödediğimizi halen göremiyoruz.
Geleneksel Türk mimarisiyle bahçeli, az katlı,
hafif evler yapsak
tüm nüfus Mersin Adana’ya sığabilecek kadar
bir alan bizlere yetecekken
ormanların dibine yerleşiyor
sonra yangınlara yenik düşüyoruz.
Denizlere paralel binaları yapıp
denizin esintisini şehrin almasına engel olup
dere yataklarına o çirkin betonları dikiyor
aklı sıra kaptırmıyoruz hiç bir yeri.
Ama sonra dereler taşıp sel olunca
ağlıyoruz devlet nerede diye.
Oysa imara açtıran sen
ucuza kolaya yaptıran sen
sonra ağlayan yine sen.
Dünyada yoktur eşi benzeri
ama bizde boldur imar affı.
Sahi neden imara açarlar bilinmez
bütün sahillerimiz tükendi
yetmedi
tarım arazileri
yer gök doldu taştı fütursuzca.
Sonra da deprem olunca
yerin altında bir canavar ilan ediyor
devlet nerede diye söyleniyoruz.
Korkuyor ama
bir türlü vazgeçmiyoruz aceleci rant telaşından.
HERKESTE İMAR YETKİSİ
O halde dünyada
eşi benzeri olmayan şu imar yetkisi
alınsa mı belediyelerden?
Öyle ya başa bir büyük bela.
Üniversitelerden kurullar kursak
işin uzmanı
mimarlar, mühendislerden.
Herkese de kolayca müteahhit demesek,
hani demem o ki
bir milli seferberlik ilan edip
şehirlerimizi kendi geleneksel
mimarimizle
depreme dayanıklı ve
yaşanabilir merhametli şehirler yapmak için
versek elele?
İlkokuldan hatta anaokuldan başlasak
çocuklarımıza anlatmaya
para içinde değil
doğa içinde,
huzurlu ve güvenilir yaşamın insanı insan yapan olduğunu.
Yok olduk kaç kuşak
yok olmasın gelecek nice kuşaklar.