Canavarların dolaştığı dönemde fırsatlar
MALİYE Hesap Uzmanları Vakfı (HUV), “Yeni Dünya Düzeninde Değişen Jeopolitik ve Ekonomik Dinamikler – Trump Politikalarının Türkiye’ye ve İş Dünyasına Etkileri” başlıklı panel düzenledi. Konuşmacılar İngiltere Eski Başbakanı Boris Johnson ve Dünya Ticaret Örgütü’nün Eski Genel Direktörü Robert Azevedo’ydu. Açılış konuşmalarını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve HUV Başkanı Ahmet Eren’in yaptığı paneli eski diplomat Mehmet Öğütçü yönetti.
Artık gelenekselleşen HUV’un bu yılki paneline iş ve ekonomi dünyasının yoğun katılımı vardı.
HUV Başkanı Eren, Türkiye’nin entelektüel kapasitesini harekete geçiren, stratejik vizyonu güçlendiren toplantılar yaptıklarını, bunların yalnızca birer etkinlik olmaktan çıkarıp birer entelektüel zemin inşasına dönüştürmek istediklerini söyledi.
YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ KURULUYOR
Toplantıdaki bütün konuşmacıların ortaklaştığı nokta kuşkusuz çok kutuplu bir yeni dünya düzeni kurulduğu oldu...
Bütün taşlar yerinden oynadı.
Asya ülkelerinin yükselişine tanıklık ediyoruz.
“Biz yaparız!” diyen bir zamanların Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın sömürge ülkeleri bile artık en üst sıralarda.
Bir üretim yarışı var.
Türkiye’de bu yarışın içinde. Türkiye bir üretim devriminin eşiğinde. Yeteri kadar ve kararlı biçimde olması gereken yerde mi…
Keşke biz de başka bir “panelde” bu konuyu tartışabilsek.
Toplantının sonunda yapılan basın toplantısında uzun zamandır bizi izleyen bir dostumuz kulağıma eğildi, “yirmi yıldır sizin söylediklerinizi artık bütün dünya konuşuyor…”
Koşullar “yirmi yıl” beklememize izin vermeyecektir.
CANAVARLAR ZAMANI
Cevdet Yılmaz sözlerine "Küresel ölçekte belirsizliklerin ve güç rekabetinin derinleştiği bir dönemdeyiz. Özellikle bu dönemlerde fikir alışverişleri daha önemli” diye başladı ve “Marksist İtalyan düşünür ve siyasetçi Antonio Gramsci’nin” “Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor; şimdi canavarlar zamanı” sözlerine gönderme yaptı.
Aslında toplantı boyunca bu doğum sancıları konuşuldu. Söz de ister istemez ikide bir Yükselen Asya’ya, elbette Çin’e…hatta Mao’ya bile geldi.
Atlantik sisteminin gelip tıkandığı noktadayız.
Aklın yolu bir olmalı.
Kime karşı “canavar” olacağız… kimi neyden “koruyacağız”…
KORUMACILIK TRUMP’LA BAŞLAMADI
Yılmaz, şu dünya gerçeğini özel olarak vurguladı:
“IMF'nin son tahminlerine göre 2025 küresel büyüme beklentisi yüzde 2,8' e düşürülmüş, 2026 projeksiyonları da aşağı yönlü güncellenmiştir. Bu veriler küresel ekonomik faaliyetin zayıf seyrettiğini göstermektedir. Öte yandan ABD'nin ticaret politikalarıyla ivme kazanan korumacılık eğilimi uluslararası ticaretin belirgin şekilde etkilemektedir. Sayın Trump'la belki bu daha belirgin hale geldi ama korumacılık eğilimini Sayın Trump ile izah etmek mümkün değil. Genel anlamda küresel anlamda bir eğilim olduğunu da ifade etmek durumundayız" dedi.
Kalkınma ekonomisi konusunda bir geçmişi olan Cevdet Yılmaz’a göre:
-Özellikle Çin ve AB gibi büyük ekonomilerin bu yeni ortamda nasıl tepki gösterecekleri bir uzlaşmayla mı sürecin sonuçlanacağı yoksa çatışmacı bir yaklaşımın daha derinleşeceğinin belirsizdir, gelişmeler ve ABD’yle müzakereler izlenmektedir,
-Son dönemde yaşanan küresel ticaret savaşları, yeniden şekillenen uluslararası ticaret ve küresel tedarik zincirleri ile petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki gerileme Türkiye için bazı yeni fırsatları da beraberinde getirmektedir,
-Türkiye’nin stratejik konumu, genç ve dinamik nüfusu, nitelikli iş gücü, 1,3 trilyon dolar büyüklüğe ulaşmış ekonomisi ile yatırımcılara büyük bir potansiyel sunmaktadır,
-Avrupa, Batı Asya, Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya dört saatlik uçuş mesafesiyle bin 300 milyar kişilik pazara erişim sağlayabilir,
-Planlı sanayi alanlarımız, güçlü ar-ge ve inovasyon ekosistemlerimiz, yatırımcı dostu teşvik yapımız nitelikli insan kaynağımız ve stratejik lojistik bağlantılarımız sayesinde ülkemiz yeni nesil üretim üstü olma yönünde önemli bir konumdadır.
İMKÂNLAR VAR AMA…
Cevdet Yılmaz, planlı ekonomi geleneğinden gelen bir bürokrat. Siyaset öncesi meslek yaşamı aslında konuşmalarına yansıyor ister istemez:
-Yüksek katma değerli üretim, dijitalleşme ve yeşil dönüşüm alanlarında etkili politikalar geliştirildiğini
-Sürdürülebilir büyüme için enflasyonu aşağı doğru çekmek ve kazanımların kalıcı hale gelmesi için yapısal reformlar yapmayı hedeflediklerini,
-Belirsizliğin daha fazla yoğunlaştığı dönemlerde daha stratejik hareket edebilenlerin buradan pozitif ayrışanların o farklılığı daha hızlı bir şekilde giderebildiğini,
-Bunun bir imkân olarak karşımızda durduğunu,
-Terörün gölgesinden tamamen kurtulmuş, istikrarı kalıcı hale gelmiş, öz güveni yüksek ve müreffeh bir Türkiye'yi birlikte inşa etmek ve geleceğe taşımak durumunda olduğumuzu da vurguladı…
Kulağa hoş gelen öneriler ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında acelesi olan siyasetçilerin dediği gibi “bunlar camlı gü-zel dolaplarda tozlu dosyalar” olarak kalmamalıdır.
Türkiye’de güçlü ve özgüvenli millî bir iradeye ihtiyaç gelip dayattı.
BAŞIMIZIN BELASI GÜMRÜK BİRLİĞİ
Toplantıda Türkiye’nin AB’ye üyeliği ve Gümrük Birliği sorunu da üç konuşmacı tarafından da gündeme getirildi. Hem Brexit mimarı Boris Johnson hem de BRİCS üyesi Brezilyalı Robert Azevedo bu konuya çok daha nesnel yaklaştı ve Türkiye’nin “bağımsızlığı” açısından değerlendirdi.
Gerçekten Türkiye’nin şu “canavarların” dolaştığı dönemde cesarete, kararlılığa ve tutarlılığa ihtiyacı var.
Başarı için gerisi zaten mevcut. Fırsatlar önümüzde.
NELERİ KAYBETTİK NELERİ KAZANABİLİRİZ
DÜNYA Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) eski Genel Direktörü Roberto Azevêdo, “Hâlâ aynı dünya düzeni içinde miyiz?” sorusunun yanıtını en iyi verecek ülkelerden birinden, Brezilya’dan geliyor.
“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemin” artık çöküşe geçtiğini söylüyor.
“Bu geçiş sürecinde neleri kaybettik ve neleri kazanabiliriz?” sorusunun yanıtı aranmalı görüşünde.
Azevêdo’ya göre:
-Amerika artık kurallara dayalı ticaret sisteminden memnun değil. GATT ve DTÖ gibi kurumları kuran ABD, bugün bu yapıların kendi ticaret gücünü sınırladığını düşünüyor,
-Çin DTÖ'ye 2001'de katıldı. ABD, Çin'in girmesini istiyordu çünkü Çin'in zamanla piyasa ekonomisine dönüşeceği varsayılıyordu ama bu gerçekleşmedi.
-Çok daha karmaşık ve maliyetli bir küresel ekonomiyle karşı karşıya kalacağız.
-Ancak birçok yeni anlaşma gündeme gelecek. Ülkeler, çözüm yolları arayacak, yeni ittifaklar kuracak, büyük güçlere bağımlılıklarını azaltmaya çalışacaklar.
- Farklı etki alanları ortaya çıkacak.
- Doların egemenliğini azaltma çabaları olacak.
- ABD’yle Çin arasındaki ayrışmanın etkileri küresel olacak. Bu, çok kritik bir eğilim ve artık kaçınılmaz.
- Küresel düzende kırılmalar yaşanıyor. Yeni bir yapı ortaya çıkacak
- Kaos gelecek. Belki de çoktan geldi. Bir süre burada kalacak ama bir şekilde yeni bir düzen doğacak.
- Sorun şu ki bu tür dönüşümler genelde dramatik olayların ardından gerçekleşir. Umarız böyle bir şey yaşanmaz.
- Her şeye hazırlıklı olmamız gerekir. Çünkü önümüzde çok fazla belirsizlik var.
DEĞİŞİM SÜRECİNDE İNGİLTERE
İNGİLTERE eski Başbakanı Boris Johnson sözlerine kişisel aile tarihinden söz ederek başladı. Atlantik ülkelerinde bilindiği gibi yalnızca ekonomik değil siyasi tıkanıklıklar da yaşanıyor. Hemen hepsinde iktidarlar değişti. Birçoğu da kalıcı olmadı. Kısa süre sonra istifalar, yeniden seçimler oldu.
İngiltere gibi gelenekselliğin egemen olduğu bir ülkede bile azınlık, daha açık ifadesiyle eski sömürgelerinden gelen adaylardan medet umuldu.
Çözümsüzlük zor iştir.
Millî duygularla böyle söylediğimi düşünmeyin sakın.
Nesnel durum bu.
Onların işi bizden çok daha zor. Biz devrim geleneklerimizi hâlâ sürdürüyoruz ve “yaparız” diyen kültürümüz çok canlı.
Değişiklik gizil gücümüz (potansiyelimiz) kıpır kıpır… canlı…
Başka sözcüklerle de olsa Johnson bunu konuşmasında, sorulara verdiği yanıtta birkaç kez değindi.
TÜRKİYE İLHAM VERİYOR
Trump dönemi gelişmeleri değerlendirirken Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak nasıl etkili olabileceğini vurguladı. Yapılan yatırımları İngiltere’yle karşılaştırdı:
“Londra'da çok şey inşa ettik. Nehir geçişleri ve köprülerimiz vardı Birleşik Krallık'ta. Kabul etmeliyiz ki Türkiye'nin hedefleri gerçekten ilham veriyor ve değişimin hızına, ölçeğine baktığınızda bizi geride bırakıyor. İlk kez Türkiye'ye geldiğimden beri değişimin muazzam ve baş döndürücü olduğunu görüyorum. Türkiye dünya sahnesinde daha önemli bir rol üstlendi…”
İngiltere’yle birlikte yapılabileceklerden örnekler verdi.
Bu arada İngiliz dış politikası için bilindiği gibi ABD’nin Avrupa kıtasındaki “diplomatik temsilciliği” denir.
Johnson’un o konudaki fikirleri de esas olarak İngilizce değil, Amerikanca.
Yeniden politikaya girmeyi planladığı konuşuluyor.
Eski başbakanın koşulların dayatmasıyla bazen birbirinden farklı açılardan söylemleri de oldu.
Ama şu bir gerçek.
Bir değişim sürecine girildi. İngiltere siyaseti de payına düşeni alıyor.
İngiliz ekonomisiyle ve toplumsal-kültürel çıkmazların beni bile şaşırtan yansımalarını ayrıca yazacağım.
ETKİN KURUCULAR KAZANACAK
PANELİN yöneticiliğini üstlenen Mehmet Öğütçü’nün görüşleri şöyle:
- Dünya düzeni yeniden şekilleniyor, roller yeniden dağıtılıyor. Kurallar yer değiştiriyor, ittifaklar çatırdıyor.
- Ticaret ve teknoloji savaşları, klasik diplomasinin önüne geçmiş durumda.

- Bu yeni dönemde pasif izleyiciler değil, aktif kurucular kazanacak.
Bizler, bu kaotik dönüşüm çağında sadece izleyen mi olacağız; yoksa yeni kurulan oyunun kurucu ortaklarından biri mi?
- Bu sorunun yanıtını bulmak için artık hiçbir ülkenin – hele ki Türkiye gibi jeopolitik fay hatlarının tam ortasında yer alan bir aktörün – gelişmeleri dışarıdan gözlemleme lüksü yok.
- Mesele artık “dünya nereye gidiyor” değil. Asıl soru şu: Türkiye bu yeni dünyada nerede durmalı ve hangi za-manlı hamleleri yapmalı?
(Bugün 1 Haziran 2025, Pazar akşamı 20.30’da Ulusal Kanal, Yeni Ufuklar programında Mehmet Öğütçü konuğumuz olacak. Bekleriz.)