Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çiçekli Terliklerim

Güneş Batum

Güneş Batum

Site Yazarı

A+ A-


Aile büyüğüm aramış, okul çıkışı

kendisine eşlik etmemi istemişti.

Beni de yanına alacaktı çünkü

evinde ziyaret edeceğimiz kişi bir kadın akademisyendi.

Adap ve gelenekler henüz bu denli törpülenmemiş

herkesin birbirine nezaketli olduğu yıllardı.

Yakınım bir erkekti ve

konu komşusu yanlış anlamasın ama en çok da

ev sahibi hanımefendi rahat olabilsin diyeydi eşlik edişim.

Sonbaharın ilk günleri esintileriyle hissediliyordu ve

bir Perşembe günü

İstanbul’un sevilen semti Moda’da

denize biraz da üstten bakan çay bahçesindeydik.

Çoğu öğrencilerin de arada gittiği yerdi ve genelde kalabalık da olurdu.

Ama o gün nispeten sakindi ve

her iki cepheden de manzarayı görebileceğimiz

köşe masalardan birisinde yer bulmuştuk.

Moda deyince akıllara gelenlerden

birisi de meşhur dondurmacı olsa gerek.

Halen de kalabalığı eksik olmaz, bilhassa yaz aylarında.

O tarihlerde trafik sorunu bu kadar büyük değildi ama yine de yola erken çıkınca vaktimiz kalmış

hem biraz sohbet edecek

hem de elimizdeki dondurmaları rahat yiyecektik.

Sezonu henüz kapatmamışlardı,

çeşit de azdı ama dondurma güzelse yenirdi.

Hele de benim gibi çok seviyorsanız.

Ziyaret için ev sahibine de dondurma almayı düşünmüş ama belki

şekeri vardır dokunursa ya da sevmiyorsa uygun olmaz diye vaz geçmiş,

onun yerine İstanbul’un eski kahvecilerinden birisinden

kutusu içinde güzel bir paket Türk kahvesini yanımıza almıştık.

Boş gidilmezdi ev ziyaretlerine.

Duruma göre değişen ne güzel bir gelenektir bu.

Kız istemeye gidiyorsan başka

yemeğe davetliysen başka.

Bizim gibi çok uzun süreli olmayan bir iş sohbeti
için gidiyorsanız başka olurdu.

Çocukluğumun güzel detaylarıdır.

Evimize yemeğe gelen misafirler arasında misafir annelerin

eli boş gelmemek için getirdiği,

çoğu kendilerinin yaptığı değişik lezzetlere denk gelmek.

Bazen de biz gidiyorsak

bilinen, sevilen bir pastaneye uğrardık.

Misafirleri dışarıda yemeğe almak böylesine

moda değildi o yıllar ve makbul olanı da evin hanımının

elleriyle hazırlaması idi.

Gelenlerin severek yiyeceği lezzetlere

öncelik verilerek

mükellef sofralar kurulurdu.


ÂDÂB-I MUÂŞERET

Böylesi günler için nerede nasıl davranılır ve

ne yapmak ya da yapmamak gerektiği üzerine

annemden aldığım dersler geliyor gözümün önüne.

İlkokulu bitirdiğim seneydi galiba ya da

ortaokul birinci sınıf öğrencisi olduğum yaz,

on, onbir yaşlarındayım.

Annem kütüphanesindeki kırmızı kaplı âdâb-ı muâşeret isimli kitabını

elime tutuşturup biraz göz at dediğinde.

Çizgi karakterlerle anlatılan oturuş şekilleri ya da

tokalaşma örneklerini anlamak kolaydı ama kitabın dili

benim okuduğum hikaye kitapları kadar kolay da değildi.

Neyse,
dönelim o günkü ziyaretimize.

Zile basmamızla

kapı bekletmeden açılmış,

güzel değilse bile karizması olan

bir hanımefendi

uzun ev elbisesi, dantel el işi askıların tuttuğu gözlüklerle

beklenen ve önemsenen misafirin geldiğini

hissettiren güleryüzüyle açmıştı kapıyı.

Alışkın olduğum benzer mobilyalar ve kitaplarla dolu bir evdi.

Moda’nın bitişik nizam binalarından olan bir apartman dairesi evin adeta iki bölümü vardı ve

bir uçtan diğerine iki cepheyi birleştiren upuzun koridor.

İşte sadece salon değil

bu upuzun koridor da

sağlı sollu kitap doluydu.

Sanırsınız ki bir kütüphane içine yerleştirilmişti eşyalar.

Dikkatimi çeken diğer şey de,

dantel gözlük askısı ve o güzel uzun elbisesi ile bizi karşılayan ev sahibinin

ayağına büyük gelen plastik terlikleriydi.

Akademik bir konuşmaya şahit oluyordum ama o genç yıllarımda ilgimi çekmemiş

etrafı gözlemliyordum

belli etmemeye de gayret ederek.

Ancak ev sahibesi anlamış olmalı ki

rahatça gezip
kitapları karıştırabilirsin dedi.

Bu kez gülümsemesinde şefkat vardı.

Belki de hafiften kırptığı göz işareti böyle düşündürmüştü.

Öyle de yaptım.

Bir ucu salona açılan o upuzun koridor zaten ilgimi çekmişti,

oraya yöneldim.

Koridor kitapların ardında bir gizem barındırıyor ama

çoktan konuşmayı unutmuş sessiz bir tanık gibiydi.

İngilizce, Arapça, Fransızca bir dolu kitap.

Benim de odamda kitaplar vardı

evimizde de ansiklopediler ve kitaplar olan kütüphane.

Ama burası bir başkaydı.

DOST BAŞA DÜŞMAN AYAĞA BAKARMIŞ 

Çayını nasıl bir bardakla içmek istersin diye seslendiğinde

ufak penceresi salona,

kapısı koridora bakan mutfağa yöneldim.

Kitapların mı etkisi

yoksa göz ucuyla gördüğüm kurabiyelerin mi etkisi,

fincan dedim.

İnce porselen fincanda çay içmeyi annemden öğrenmiştim.

Hem daha şık oluyordu.

Seçtim bir fincan.

Güzel tercih dedi.

Gülümsedim,

teşekkür ederken sesim çok yüksek çıkmasa da.

İki akademisyen görüşmesini bitirmiş,

üstüne çay sohbetimizi tamamlamak üzereydik.

Kalkma vakti gelmişti sanki.

Başta istemeyerek eşlik etmiş de olsam
şimdi de gitmek istemiyor gibiydim.

İzin istedik.

Boşalan fincanları mutfağa götürüp dönmüştüm ki

ev sahibi hanım

salondaki kütüphanenin camlı bölmesinden bir dergi çıkarıp

İtalya’ya konferansa gittiğimde almıştım, işine yarar herhalde diyerek bana uzatınca

hiç itirazsız aldım.

Dergi benim de pek hoşuma gitmişti.

O yıllar böyle her dergiyi

bir kaç günde adresinize
getirebileceğiniz

internet siteleri henüz yok

ve eğer kitapçılarda bulursanız bile gereksiz pahalı olurlardı.

kalkmak üzereydik ki ev sahibi,

doğru düzgün bir şey ikram edemedim, evden pek çıkamıyorum.

Geçirdiğim kaza nedeniyle henüz bacağım tam iyileşmedi

yardımcım da gelmeyince

ev epey dağıldı,

eh ben de temizleyemiyorum
o nedenle halime baksanıza dedi ve

rahat olsun diye bu plaj terliği ile geziniyorum diye ekleyerek

hafif bir kahkaha ile tamamladı sözlerini.

Bu kez kendisiyle dalga geçen bir insanın olgunluğu vardı sanki gülümsemesinde.

Gözlemci olduğum söylenir ve belli de etmemek gerektiğini o yıllarda da bilirdim ama

acaba benim terliklerine
baktığımı mı fark etti diye mahçup olmuştum.

Dönüş yolunda bu duygumu ifade ettiğim yakınım

Yok canım, o seni niye yanlış anlasın dese de

ben acaba terliğine bakışlarımı mı yakalamıştı diye düşünüp

epey üzülmüştüm.

Çok gençtim ama

halden anlamanın önemli olduğunu biliyor

ve anlamadığım için kızmıştım kendime.

SAHİCİ NEZAKET

Çok uzun yıllar sonra,

benzer bir olayı eğer dün

ben yaşamasaydım

bu satırları kaleme almama vesile olan hatıram gelmezdi herhalde aklıma.

Tarih tekerrürden mi ibaretti

ya da başka bir şey mi bilmem

dün görüştüğüm bir beyefendinin terliklerime bakıp,

ne güzel kamuflaj terliği gibi demesi

iltifat mıydı yoksa başka bir şeye mi dikkat çekmek istemişti bilemedim.

Her kadın gibi ayakkabı sevdalısı ben

gardrobunda, arabasının bagajında bir çok ayakkabısı olan ben

bir kaç ay önce bileğim burkulduğu için

sokaklarda yürürken

en rahat terliğimi kullanır olmuştum.

Dün fark ettim ki

üstündeki çiçek desenleri biraz eskimiş gibiydi.

Belki de buna mı şaşırmıştı beyefendi?

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları