Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cumhuriyet’e giden yol ve ötesi gelin birlikte ant içelim

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Tarih 24 Temmuz 1923...

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne dayatılan Sevr Anlaşması yok sayılarak Millî Mücadele’ye devam edilmiş.

İçte İstanbul Hükûmeti’ne, saltanat ve hilafet ve de emperyalistlerden emperyalist beğenen “muhiplerine”, Ankara’nın etrafını isyan ateşiyle çeviren araçlarına ve de tüm efendilerine karşı dimdik ayakta durmuş onlara diz çöktürmüşüz.

Lozan Barış Antlaşması’yla kendi millî sınırlarımızı kendimiz çizmişiz.

2 Ağustos 1923’te ikinci Büyük Millet Meclisi çalışmalarına başladı.

Mudanya Mütarekesi’nin hemen sonrasında 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 17 Kasım 1922’de son padişah İngilizlere sığınmıştı.

18 Kasım 1922’de Abdülmecit Türkçe dualarla halife seçildi.

O makam da Türkiye’nin bağımsızlığı önünde bir engel oluşturduğunda 3 Mart 1924’te ömrünü tamamlayacak ve halifelik de kaldırılacaktı.

İtilaf Devletleri donanmaları 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’yla 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine demirlemişti. İstanbul 16 Mart 1920 resmi olarak işgal edilmişti…

İşte 2 Ekim 1923’te yabancı işgal kuvvetleri İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı; artık bir tane bile yabancı asker çizmesi topraklarımızı kirletemezdi.

6 Ekim’de Türk ordusu İstanbul’a girdi.

9 Ekim’de İsmet İnönü ve 14 arkadaşı Ankara’nın başkent olması için bir önerge hazırladılar. Önerge kabul edildi.

Emin adımlarla Cumhuriyet’in ilanına gidiyorduk.

DAHA DEVAMI VAR

İsviçre’nin bu küçük şehrinde o “büyük devletler” sonunda ellerini yukarı kaldırmışlardı.

“Tamam” dediler, “pes!”

Biz Mehmetçiğiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla… Bu kahraman Türk ordusuna ve milletine boyun eğdiremedik.

Yedi devlet birden bütün silahlarımızı kuşandık, üzerlerine gittik, aç susuz bıraktık ama onlar yoktan var ettiler, iki çoraptan birini buldular, iki öküzden birini… emperyalizmin doğru bir tahlilini yaptılar, doğru bir önderlikle dünyada bir ilk devrimi başarıya ulaştırdılar.

Ama durun daha devamı vardı.

Evet 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştı. Türkiye, haklarını Sevr koşullarını dayatanlara o ünlü diplomasi cambazlarına, dünyanın dört bir yanında efendilik taslayanlara bağımsızlığını ve kendi koşullarını tasarladığı gibi ve o ölçüde kabul ettirmişti.

Cumhuriyet’e giden yol ve ötesi gelin birlikte ant içelim - Resim : 1

O ANLAYIŞLARI YİNE YENECEĞİZ

Ama o arada yerle bir edilen “mahv-ı perişan” edilen, tarihe geçecek ve bütün mazlum milletlere bahtını aydınlatacak kapıyı açan başka bir şey daha vardı.

“Sevr koşullarını” kabul etmekten başka çare yok, he diyelim en zararla devam edelim… Bu dönemi böyle atlatalım… Zorluklar içindeyiz mecburuz… Diyen anlayışlar da yenilmişti.

Türk Devriminin ilerleyişinde önüne hep çıkan iki çizgi mücadelesi!

Beddualar tutsa çoktan iki gözü de kör olurdu… Hep yanlış yol gösteren çizgi… Bi bitmedi gitti… Yeniyoruz… Yeniyoruz… Yeniden kafasını uzatıyor.

Tarih işte bize onun için gerekli.

Önümüze bakmak için.

DİZ ÇÖKECEKLERE İZİN VEREMEYİZ

İnönü, Lozan’da imzalar atıldıktan sonra İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’la, ABD gözlemci delegesiyle birlikte otururlarken aralarında şöyle bir konuşma geçtiğini aktarmıştı:

-“Lozan Muahedesinden hiç de memnun ayrılmıyoruz. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Harap bir memleket alıyorsunuz. Bunu imar etmeyecek misiniz??

“Neyle nasıl yapacaksınız. Geleceksiniz para isteyeceksiniz, diz çökeceksiniz, reddettiklerinizin hepsini cebimizden çıkarıp, size göstereceğim.”

İnönü der ki sonradan “bunu hiçbir zaman unutmam…”

Elbette unutulmayacak sözler!

Eğer Türkiye gibi bir ülkeyi yönetiyorsanız!

Her daim aklımızda olmalı.

Ne Missouri zırhlısı geldiğinde ne 12 Mart’ta ne 12 Eylül’de ne BOP Projesinde akıldan çıkmalı…

İnönü o zaman Lord Curzon’a gereken yanıtı vermiş:

“Bizim burada istediklerimiz, müstakil ve medeni bir devlet olarak onun bütün şartlarını sağlamaktır. Bunu temin edelim, sulh olsun ondan sonra sizin dediğiniz şartlar hasıl olur gelirsem size istediğinizi yaparsınız!”

CUMHURİYETİN KURUCU GÜCÜ

Hedef belliydi.

Daha 23 Nisan 1920’de sistem kurulmuş. Doğmuş çocuğa adının verileceği süreç başlamıştı.

Hemen savaş alanında kazanılan bağımsızlığımız sağlam temelde ve uzun süre yaşasın diye ekonomiyle taçlandırmak, onu savunacak ve inşaatında çalışacak bilinçli ve eğitimli yurttaşlar yetiştirmek vb gerekiyordu…

“Cumhuriyeti biz böyle kurduk” yazısını o pankarta yazmak öyle kolay değildi.

Yazar ellerine verirsin… sopaya takar taşırlar… o da bir seçenek.

Öğlen bir ekmek arası köfteye alanlara toplarsın.

Ertesi seçim yine.

Nereye kadar.

Ama onu kendileri yazacak bilinç ve emeğe sahip olurlarsa, Cumhuriyet kurulur; kurulmakla da kalmaz ve inşaat devam eder, gökleri deler, yetmez uzaya kadar çıkar, başarı ve refahı herkesin eşit paylaşacağı bir dünya kuruluşuna kadar nefes nefese katar gideriz…

Elden ele gelen atamızdan kalan miras budur.

YALNIZCA BİR BAYRAM DEĞİLDİR

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı yalnızca bir bayram günü değildir.

Ant içme günüdür.

Atatürk’ün annesinin kaybından ancak iki hafta sonra gidebildiği mezarının başında yaptığı konuşmanın sonunda “Annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna üzerime almış olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim” der ve şöyle ant içer:

“Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum,

bu kadar kan dökerek milletin kazandığı

ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için

gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız

davranmayacağım.

Millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek,

benim için vicdan ve namus borcu olsun." (27 Ocak 1923)

Her bayram günü ben de tekrar ederim.

İstanbul’da toplar bazılarının kafasında patladı

İlk Meclis’te milletvekilliği yapan Necip Güven o günü şu sözlerle anlatıyor:

"Cumhuriyetin ilanını zaten birinci Meclis’ten itibaren bekliyorduk. Birinci dönemde de cumhuriyet vardı, adı cumhuriyet değildi. İkinci dönemde hükümet şeklinin değişmesi gereğini duyuyorduk.”

Necip Güven, Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk Mustafa Kemal Paşa’ya koşup kutlayanlardan. Demiş ki “İstanbul'a haber verelim, orada da toplar atılsın”

O da “Evet” demiş, “İstanbul'daki toplar birtakım insanların başında patlayacaktır.”

“Gerçekten de öyle oldu” diye anlatıyor Güven, “Cumhuriyetin ilanı İstanbul'daki birçok insanın rahatını kaçırmış fakat buna karşılık halk kendi kaderine hâkim olmuştu."

Cumhuriyet silahla korunur

Fahrettin Altay, Mustafa Kemal’le aralarında geçen konuşmayı şöyle aktarıyor:

“Atatürk bana “Cumhuriyet konusunda ne düşünüyorsunuz, reyiniz ne?” dedi.

Ben de “Cumhuriyet yönetimindeyiz zaten, millî hükümetin mahiyeti bu değil mi?” dedim.

-Hayır, Cumhuriyet’te değiliz, Birinci Büyük Millet Meclisi’nde saltanat müessesesi duruyor. Saltanat düşmüş değildir, saltanat müessesinin düşürmek için Meclis’in Cumhuriyet’i ilanı lazımdır. Cumhuriyet ilan olunursa saltanat müessesesi doğal olarak düşer. Bu konuda sizin fikriniz nedir.

“Elbette bu fikirdeyim, hep bu fikre hizmet ediyoruz.” dedim.

“O halde komutayı bırakmayın.” dedi. Yeni ordu teşkili işleri vardı. Ordunun başında kaldım. Ankara’ya gitmedim. Bu arada Cumhuriyet ilan edildi, zaten Cumhuriyet ilan edilmiş gibi bir şeydi. Bu yüzden Cumhuriyet’i ilan eden Meclis’te bulunamadım.”

CUMHURİYET NE DEMEKTİR

Falih Rıfkı Atay cumhuriyetin ilanından önce, 11 Eylül 1923 tarihli bir anısını anlatıyor:

"Gazi dedi ki; 'Cumhuriyet ne demektir? Kamusa baktım, 'chose publique' kelimeleriyle tercüme edilmiş. Bizde manası ne olmalı?'

Gazi'nin sözü hangi konuya getirmek istediği belliydi. Nihayet yakında cumhuriyetin ilan olunacağını, Meclis'te Mustafa Kemal Paşa'nın ağzından işitiyorduk."

İsmet İnönü o geceyi daha sonra şu sözlerle anlatıyor:

"28 akşamı Atatürk'ün yanında ufak bir toplantıda bulunduk. Atatürk ertesi gün cumhuriyet ilanı olacağını bildirdikten sonra herkes ayrıldı. Hiçbir konuşma olmadan oturduk diz dize... Ertesi gün çıkarılacak kanunu yazdık. O söyledi ben yazdım..."

“Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir” ifadesi birinci maddenin sonunda yer aldı.

Ertesi gün 29 Ekim 1923, Millet Meclisi’nde toplantı erkenden sabah saat onda başladı.

KOLAY MI SANKİ

Öyle kolay sanmayın.

İki çizgi mücadelesini unutmayın.

Meclis’te hâlâ aralarında kursaklarında “padişahımız efendimizin” ekmeği bulunan ve görüşmelere katılmayan çok milletvekilleri de var. 333 kişinin yarısından fazlası gelmedi. Bu sözden Rauf Bey akla gelebilir, yanlış olmasın, o katılıyor elbette… Ama benzerleri var… Devrimlerin sihirli değneği vardır. Hiç olmayanı da değiştirebilir… ama kimine de dokunsa da… Âh o “kursak” meselesi!!

Teşkilatı Esasiye Kanunu değişikliği tartışılıyor... Milletvekilleri görüşlerini açıklıyor... Başka zaman tartışmaları da aktarırım.

SİSTEM DEĞİŞİYOR KİM SEVİNİYOR

Sistem değişiyor. Hatta değişmiş de adı konuyor… Ama yine de çok sancılı. Değişikliğin kabul edilmesi akşam 20.30’u buldu.

Kalan sağlar bizimdir.

Gazi Mustafa Kemal, Meclis’e gelen 158 kişinin oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçiliyor.

Millet sevinç içinde.

Cumhuriyet Bayramı