Eğitim tartışmalarının eksik tarafı
Yarın 2025-2026 eğitim öğretim yılı için zil çalacak. Birinci sınıflar için uyum haftası, 1 Eylül’de başlamıştı. Haliyle gazete ve köşe yazarlarında eğitim üzerine yazılar sıkça görülmeye başladı. Önce kim ne demiş ona göz atalım:
İlk mesele doğum oranlarının düşmesi. Milliyet’ten Özay Şendir, “Vatan için çocuk yapmak” yazısında bu düzende çocuk mu büyütülür diye soranların bir süre sonra çocuk yapmak zorunda kalabileceğine işaret ediyor.
Akşam’dan Eray Güçlüer’in, “Eğitimde sessiz devrim: Türkiye Yüzyılı'na doğru” yazısı, Bakanlığın arı gibi çalıştığını, bütçe ve yatırımlarda artış olduğunu, sessiz devrimin sınıflarda filizlenmeye devam edeceğini söylüyor.
Yeni Akit’ten Ali Erkan Kavaklı, “12 Yıl Zorunlu Eğitim Kalkmalı Anadolu Liseleri Efsanesi Tükendi” başlıklı bir yazı yazdı. “Okullar işsiz üretmemeli. Gençleri hayata hazırlamalı, mutlaka bir meslek öğretmeli.” diyor.
Milliyet’ten Abbas Güçlü, “4+4+4’ün sonu geldi mi?” yazısında “4+4+4, sadece eğitim sistemimizde yarattığı erozyonla değil hayatın hemen her alanda yarattığı tahribatla da hep hatırlanacak.” ifadelerini kullanıyor. Güçlü, yazısına “4+4+4’ün yerine ne gelecek? Sistemden tümüyle vazgeçip yerine yeni bir sistem mi getirilecek yoksa ikinci ve üçüncü 4 yani ortaokul ve liseler daha esnek hale mi getirilecek? Henüz bir ayrıntı yok. Umarız bugünü de aratır bir noktaya gelinmez ve 12 yıllık zorunlu temel eğitimden vazgeçilmez!” diye devam ediyor.
BİR TEK AYDINLIK
GÜNDEME GETİRDİ
Biz Medyanın Halleri köşesinde pek kendimizi işlemeyiz. Bu kez bir ayrıcalık yapacağız. Ankara Dikmen’de, Nevzat Ayaz Kız Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bünyesinde yalnızca kız öğrencilerin kabul edileceği bir ortaokulun açıldığı ortaya çıkmıştı. Maalesef Cumhuriyet’in eğitim birliği ve felsefesine aykırı bu girişime medyamızda hiçbir tepki göremedik. Bir tek Vatan Partisi, Türkiye Gençlik Birliği ve Cumhuriyet Kadınları Derneği, Milli Eğitim Bakanlığına tepki gösterdi. Görevdi, Aydınlık için bu önemli tepkileri büyükçe duyurdu. Maalesef bazılarının devrim gördüğü gerçek bu: AK Parti, 22 yıldır Türkiye’yi yönetiyor, ancak daha öğrencilerin okul talebini dahi saptayamıyor, insan kaynağı planlamasını yapamıyor. Türkiye gerçeklerine meydan okunuyor.
Yazarımız Şule Perinçek de, “Eğitimi tüm öğrencilere ücretsiz olarak ulaştırmak Millî Eğitim Bakanlığının görevidir” başlıklı yazısında sorunları bir bir sıraladı. “Bütün sistem kirleniyor.” diyen Perinçek, “Mantık, değer yargıları ve sistem böyle kurulunca her aşamada ‘kötüye kullanma’ doğallaşıyor… Yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı… Tez değişmeli.” ifadelerini kullanıyor.
SİSTEM İÇİ DEĞİŞİKLİKLER
SİSTEMİ DAHA DA TIKAR
Kilit nokta burası. Eğitim sistemimizde devrim yok, çürüme var. Yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı tez değişmeli. Peki bu değişim nasıl olacak? Bakınız köşe yazarları dahi bazı değişiklikler talep ediyor. Herkes kendince bir talepte bulunuyor. Fakat bir taşı bir yerden bir yere kaydırmak yeterli olmuyor. Sistem içi değişiklikler, sistemin önünü açmak bir yana daha da tıkıyor. O halde sistemin baştan inşası ile karşı karşıyayız. Bu yüzden de programatik bir değişiklik olmak zorunda.
İHTİYAÇ: ÜRETİM DEVRİMİ
İNSANIMIZ BUNA GÖRE EĞİTİLMELİ
Türkiye’nin bir Üretim Devrimine ihtiyacı var. Bu da devrimin başarısına hizmet eden bir eğitim sistemini gerekli kılıyor. Devlet, hem genel eğitim hizmetini yürütmek hem de Üretim Devriminin insan kaynaklarını eğitmekle yükümlüdür.
Ülkemizde, ortaöğretimde mesleki ve teknik liselerde okuyanların payı yüzde 35’tir. Üretmeyen Türkiye’yi, bu oran bile ifade etmektedir. Başarılı öğrencilerin genel lise ve üniversiteye, daha az başarılı olanların ise mesleki ve teknik eğitime yöneldiği hatalı bir anlayış var. Üniversiteye giriş sistemini ortaöğretime dayandırarak bu sistem tersine çevrilmeli ve üretime yönelik insanımızın yeteneklerini ön plana almalıyız.
Meslek eğitimi de bir plan dâhilinde ekonomik, toplumsal ve kültürel kalkınmanın ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde geliştirmeyiz.
Cumhuriyet’in devrimci felsefesi kılavuzluğunda, bağımsız, toplumcu, demokratik, laik, bilimsel ve halkçı ekonominin ihtiyaçlarına cevap veren, tek bir eğitim sistemi uygulamalıyız.
Anaokulundan üniversite sonuna kadar parasız eğitim, kültür ve spor hizmeti sağlamalıyız.
Öğrenci ve öğretmeni eğitimin merkezine yerleştirmekten başka çaremiz yoktur.
Türkçeyi korumak ve kurtarmak da önümüze koymamız gereken işlerden biridir.
Ahlakî çürümeye ve yabancılaşmaya son veren, sağlıklı, mutlu, ahlaklı yurttaş yetiştirmek için spor, sanat başta olmak üzere devrimci eğitim ve aydınlanma seferberliği inşa etmeliyiz.
Türkçemizi iyi bilen, yurtsever, halka hizmet aşkıyla dolu, devrimci, özgür düşünceli, yaratıcı, başı dik, haksızlığa direnen, cesur, barışçı, dayanışmacı, emeğe saygılı, kamu mülkiyetine özen gösteren, paylaşmacı, insanlığa kardeşlikle bağlı, yetenekli, bilgili, sorumlu, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmek ana hedefimiz olmalı.
Önce ne yetiştirmek istediğimize karar vermeli, sistemin buna göre yapılandırmak zorundayız.
***
Türkiye’nin tarım problemi
İLBER ORTAYLI-HÜRRİYET
Köylerin boşaldığı, çiftçilik yapacak gençlerin şehre göç ettikleri gerçeği var. Boş köyler sadece Doğu’da yok. Marmara’da, Batı Anadolu’da, İç Anadolu’da var. Köylerin genç nüfusu şehre taşınıyor. Pazardaki pahalılıktan şikâyet ederken daha pahalıya satmak için bir tezgâh mı kuruluyor? Benim derdim ciddi ziraat yapılan, hayvancılık yapılan yerlere çare bulunması.
Türkiye’nin zirai probleminden, köylerin boşaldığından, çiftçilik yapacak gençlerin şehre göç ettiklerinden, köylerinde kalmak istemediklerinden söz ediyoruz. Başta bu işten köylülerin şikâyet ettiklerinden, çalışacak insan bulamadıklarından söz ediyoruz. Etnik milliyetçi bir kesimin çok rahatsız olduğu gibi geçmişte “boşaltılan köylerden” bahsetmiyoruz. Doğudaki vatandaşlarımızın bu konuda hassas olmasını, yakın geçmişi hatırlamalarını anlıyorum ama siyaset dünyasından ve medyadan bazılarının da Türkçeyi iyi öğrenmesi lazım. ‘Boşalan’ ile ‘boşaltılan’ın farkını öğrenin.