Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erkan Yücel ve Viyana: Açık hava tiyatrosunda sanat

Kadim Ülker

Kadim Ülker

Site Yazarı

A+ A-

Uzun bir aradan sonra Viyana’da bir kabare izleme fırsatım oldu. Gösteri, görkemli iki sarayın arasında kalmış geniş bir bahçede, açık hava tiyatrosunda gerçekleşiyordu. Tiyatroya adım attığımda, aklıma hemen Erkan Yücel geldi. Benim için açık hava tiyatrosu denince ilk hatırladığım hep o olmuştur.
Erkan Yücel, Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurmuş, sonrasında Halk Tiyatrosu ekibiyle birlikte Ankara’nın Gençlik Parkı’ndaki açık hava tiyatrosunda oyunlarını sahnelemişti. Yalnızca orada değil, Türkiye’nin pek çok köyünde de açık hava sahnelerinde tiyatro oyunları sergilerdi. Bir eylül günü onu kaybettik. 9 Eylül 1985 Erkan Yücel ölüm tarihi. Cenazesine ben de katılmıştım.
O yıllarda lise öğrencisiydim. Arkadaşlarımla birlikte onu “Erkan ağabey” diye bilirdik. Oyunlar sırasında bazılarımız tiyatro çevresinde nöbet tutar, saldırılara karşı tiyatro ekibini korumaya çalışırdık. Kimimiz de tiyatro ekibinde evi olmayanları misafir ederdik. Erkan Yücel’in cenazesinde, gözyaşlarına boğulan Doğu Perinçek’e başsağlığı dilemiştim. Gençlik bu ya, “Anadolu toprağı nice Erkan Yüceller yetiştirir,” diyerek onu teselli etmeye çalışmıştım. Perinçek yaşlı gözlerle bana bakıp, “Yok be kardeşim, Erkan Yücel gibi biri daha gelmez,” demişti.

BİR DÖNÜŞÜMÜN HİKAYESİ: SALGINDAN SANATA

Bin beş yüz kişilik bu açık hava tiyatrosuna girdiğimde, Perinçek’in sözlerinin ne kadar doğru olduğunu, kalbimdeki buruklukla bir kez daha anladım. “Erkan Yücel burayı görseydi, izleyicilerine nasıl güzel oyunlar sunardı?” diye düşündüm.
Viyana gibi sanat, kültür ve müzik kenti için açık hava tiyatrosu aslında alışılmış bir gelenek değildi. 2020’ye kadar böyle bir etkinlik bilinmezdi. Ancak Korona salgını döneminde, Avusturya’nın tanınmış kabare sanatçısı Michael Niavarani ve arkadaşı Georg Hoanzl, tiyatro aracılığıyla yaşam direnişini göstermek için bu projeyi başlattılar.

İKİ SARAY ARASINDA BİR SAHNE

Viyana’nın merkezine birkaç dakika uzaklıkta iki muhteşem saray bulunur: Habsburg Hanedanlığı’nın kışlık sarayı Belvedere ve Johann Lukas von Hildebrandt’ın Prinz Eugen için yaptırdığı Schwarzenberg Sarayı. İki sarayın arasında görkemli bir bahçe yer alır. Belvedere’nin bahçesi halka açıktır; Schwarzenberg’in bahçesi ise özel mülkiyete ait olduğundan kapalıdır. Niavarani ve Hoanzl, Schwarzenberg Sarayı’nın sahipleriyle anlaşarak burada konserler, tiyatrolar, kabareler ve edebiyat akşamları düzenlemeye başladılar. Başta yalnızca bir sezon için planlanan etkinlikler büyük ilgi görünce sonraki yıllarda da devam etti. Yılda yaklaşık 500 bin kişi bu etkinlikleri izlemeye başladı. Kuşkusuz, Niavarani’nin Avusturya’nın en sevilen kabare sanatçılarından biri olmasının bunda büyük payı vardı.

BİR AKŞAM: DOĞAYLA İÇ İÇE TİYATRO

Kabareyi izlediğim akşam 1500 kişilik alan tamamen doluydu. Sahnede de bu rakam dile getirildi. İki dev çınarın arasına kurulan sahneye karşı sandalyeler sıralanmış, her birinin arasına küçük masalar konmuştu. İzleyiciler yiyecek ve içecekleriyle gelmişlerdi. Kimileri olası yağış ya da soğuk için şemsiye ve battaniye bile getirmişti. Girişteki büfelerde atıştırmalık, sandviç, şarap, bira, kahve ve su gibi yiyecek-içecekler satılıyordu.
İzleyicilerin ilgisi ve yüksek morali sanatçıyı da mutlu etmişti. Kabare, bir hiciv sanatı olarak, içinde yaşadığı toplumu ve gündemi eleştirmeyi amaçlar. Sanatçı da çocukluğundan başlayarak sosyal ve siyasi gelişmeleri, kuşaklar arası ilişkileri, cep telefonlarının ve internetin hayat üzerindeki etkilerini hicvetti.
Örneğin, Aşağı Avusturya eyaletinin başkentinde üç yıldır onarımı bitmeyen bir yürüyen merdivenden bahsetti. Buna karşılık Çin’de, aynı sürede onlarca yürüyen merdiveni olan, milyonlarca insanın yaşayacağı yeni bir şehir inşa edildiğini anlattı. “Çinlileri durdurmak lazım,” diyerek esprili bir şekilde Avusturya mantalitesini Çin’e yayacak bir kuşak yaratmaktan söz etti. İzleyiciler kahkahalara boğuldu.

DOĞA, SANAT VE İNSAN

Asırlık çınarların yaprakları altında, doğayla iç içe bir ortamda tiyatro izlemek bambaşka bir deneyimdi. Gökyüzünü görmek neredeyse imkânsızdı ama kimsenin göğe bakmaya niyeti yoktu; çünkü herkes sahnedeki sanatçılarla, onların düşündüren ve kahkaha attıran sözleriyle meşguldü. Ayaklarımız ise belki de uzun zamandır basmadığımız toprak ve çakılla yeniden tanışıyordu.
Programın sonunda sanatçının verdiği mesaj beni yeniden Erkan Yücel’e götürdü. O hep cesareti, mücadeleyi, boyun eğmemeyi ve direnmeyi anlatırdı. Buradaki sanatçı da açık hava tiyatrosunun Korona salgınına karşı bir direnme merkezi olarak doğduğunu hatırlatarak, insanlığın tarih boyunca sayısız salgın ve felaket atlattığını, her seferinde ayağa kalkmayı başardığını söyledi. İzleyicilere de gelecekteki zorlukları aşacağımıza dair umut verdi.