Haluk Perk'e veda
Her ölüm erkendir ama Haluk Perk’in hem erken hem de hiç beklenmedik bir zamanda oldu. Bitmez tükenmez enerjisiyle oluşturduğu nice araştırmalarla bir o kadar çeşitlilik gösteren koleksiyon yapma uğraşısı, hukuk adamı olma kimliğinin daha sonraları meslek haline dönüşen birer hobileri oldu. Ne çalışmaktan ne toplamaktan ne de toplayıp çalıştıklarını devasa kitaplara dönüştürmekten asla yılmadı. Tek başına bir yayınevi, tek başına bir kütüphane dahası adı konulmamış bir vakıf gibiydi. Anadolu’nun birçok yöresinde yine tek başına oluşturduğu sağlıktan, gemiciliğe, endüstriyel arkeolojiden prehistoryaya dek özel müzeler ise çalışma alanın bir başka uğraşlarıydı…
Arkeoloji, ephemera, nümizmatik, antika, koleksiyonculuk başta olmak üzere birçok derneğin kurucusu ve de etkin çalışanlarından biriydi. Çok katlı çalışma ofisi ise –bilenler bilir- her katıyla ayrı bir müze görünümündeydi. Bir yaşama değil, birkaç yaşama sığacak onca malzemeyi nasıl biriktirip, nasıl da tek başına elleriyle tek tek tasnif edebilmişti?
Sanki yaşama erken veda edeceğini hissettiğinden her bir şeyi biriktirmenin ve de biriktirdiği her bir şeyin sergisini açıp, müzesini kurup kitabını yapmanın o anlatılmaz telaşı içindeydi. Aynı anda birkaç kitabın yapımını sürdürme gibi olağanüstü bir çalışma temposu ve de heyecanı vardı. Bu tempo ve heyecanı hiçbir zaman yitirmedi.
Yalnızca kendine çalışmazdı. En önemli özelliklerinden biri de bu alanda benzerine pek rastlanmayan paylaşımcı tutumu idi. Karşılıksız yardım eder her bir araştırmayı desteklemeyi adeta bir görev bilirdi. Ofisi, araştırmacıların eli boş dönmedikleri eşsiz bir kütüphane, bir bilgi merkezi, her bir düşüncenin gerçekleşme olanağını yakalayabildiği bir zenginlik merkeziydi…
Bazı kişilerin dünyası satırların içine sığmaz ne söylerseniz söyleyin ne yazarsanız yazın mutlaka bir şeyler eksik kalır. Haluk Perk de bu tür kendine özgü insanlardan, değerlerden biriydi.
Geçtiğimiz yıllarda “Haluk Perk’in Dünyasını Keşfetmek” başlığı altında bir yazı yazmıştım. Özetle şöyle:
“….Koleksiyonculuk dünyası bir gariptir… Kimileri topladıkları nesnelerle kişilik kazanma yolunu tercih ederken, sayıları çok az da olsa birileri topladıkları her bir nesneye bir kişilik kazandırma yolunu tercih ederler. İlk bölüme girenler, biraz da ekonomik avantajlarını kullanarak yalnızca toplarlar, istif ederler… Sahip olduklarını paylaşmak, sergilemek, yayınlamak gibi bir istek ve amaçlara da sahip değillerdir. Koleksiyonlarına ilişkin göndermelerde, niteliklerden daha çok nicelikler üzerinde durup, daha çok ekonomik konumlarının dayanılmaz hafifliğini sergilerler… Topladıkları her bir şey aslında, ruhsal pazılındaki eksik olan bir parçayı tamamlar… Bir açıdan bu durum; prehistorik dönemlerden beri süregelen insanoğlunun toplama, biriktirme, paylaşımdan daha çok sahip olma içgüdüsüne denk düşer.
Sayıları az da olsa bir grup koleksiyoncu topladıklarıyla bir kişilik kazanmayı değil de tam aksi, kişilikleriyle topladıklarına bir kişilik kazandırmayı amaçlayıp, onları sergiler, yayınlar, gerektiğinde müze yapıp, yapılacak müzeleri destekler. Tıpkı; Haluk Perk gibi…
Haluk Perk’in koleksiyonunu yaptığı alanları saymak, aslında yapmadıkları alanları saymaktan daha zordur… Genel bir tanımlamayla geçmişe ait olan her bir şeyi, geçmiş zamanların içinde tutsak kalmadan, her bir dönem ve de zamana yayarak topluyor… Onun büyük bir alana yayılmış olan koleksiyonlarında Küçük Asya’daki tüm medeniyetlerin izine rastlamak mümkündür. O hem iyi bir prehistoryacı, klasik bir arkeolog, hem de çok yönlü bir sanat tarihçi, Osmanlı araştırmacısı, hat sanatı uzmanı ile deneyimli bir ephemeristtir… Bu coğrafyada, geçmişe, eskiye, özlemini duyduğumuz yaşama ilişkin ne varsa, hiçbir ayırım yapmadan, anlatılmaz ve de betimlenmez bir sevgi, istek ve de coşkuyla toplayıp duruyor… Ama toplamakla yetinmeyip, her bir topladığını inceleyip sergiliyor, ya kitabını yapıyor ya da bu coğrafyanın her hangi bir yerinde ya da kurumunda bir müzesinin açılmasına büyük bir katkıda bulunuyor…
Onun tüm çalışmaları; geçmişe duyulan özlemin giderilmesine bire bir gelen bir ilaç gibi… Hem özlemi gideriyor, hem de yan etkileriyle insanı mutlaka, ama mutlaka koleksiyonculuğa zorlayıp geçmişe doğru bilinmeyen bir yolculuğa çıkarıyor…Haluk Perk’in dünyasını keşfetmenin tam zamanı…”
Yazının yayımlandığı ertesi gün telefon edip “ okurken ağladım” dedi.
Ağlama sırasının bize geldiğini nereden bilebilecektik ki…
Yaşam işte böyle bir şey… Geride kalanlardan da bir şeyleri alıp götürüyor… Bir yanımız eksik kalıyor…Umarım ışıklar içindedir…