Köşedönücülük zehri aşımıza Amerikancı darbelerle katıldı
E-devlet sisteminde e-imza sistemi, vatandaşların devletle olan işlemlerini hızlı ve güvenli şekilde yapabilmesi için tasarlanmış. Ancak e-imza, flaş belleği ve şifresi kimin elindeyse onun denetiminde. Kötüye kullanma ihtimali var. O olasılıkları ortadan kaldıracak önlemler alınabilir. Diyelim iki faktörlü doğrulama sistemi koyarsınız vb… Sonuçta teknolojik çözümlerle, her aşamada özel, sıkı denetimlerle engellenebilir.

Çaresi var.
Ama bu “benim memurum işini bilir” 12 Eylül Amerikancı darbe klasiğidir.
Türkiye o tür iktidarlarla raydan çıkarılmak istenmiştir.
İşbilir iktidarlar!
Tepeden tırnağa.
Köşedönücülük zehri aşımıza katılmıştır.
“Akıllı olma” içeriği değişmiştir.
“Aptal mısın oğlum!”
“Herkes yapıyor!”
“Sen ne diye dirsek çürütüyorsun…”
“İki imzaya bakar…”
…

Türk milletinin vicdanıyla oynanmıştır.
Değer yargılarımız büyük yaralar aldı.
Nasıl değişecek?
Tepeden tırnağa.
Suç ortaklığı, suçu suç olmaktan çıkarıyor.
Bütün tencerelerin dibi kara olunca olağanlaşıyor.
O zaman temizlik tepeden tırnağa olacak.
Adı üstünde “Millî ve Demokratik Devrim” ihtiyacı giderek dayatıyor.
Üretim Devrimi!
İhtiyaçlar ortadan kaldırılacak.
Olasılıklar ortadan kaldırılacak.
Sistemde her aşamada denetimle, birinde olmasa diğerinde kaçak yakalanacak.
Temizlik seferberliği.
Liyakat.
Caydırıcılığın birinci koşulu.
Vicdanlar temizlenecek.
Bizim toplumumuzda hiçbir şey için henüz geç değil.
Okumuşla-okumamış arasındaki fark
Bu kadar kapanabilir mi
Beni derinden sarsan bilim alanı oldu.
Bu nasıl bir yıpranma.
Sahte imza… geçiyorum… teknolojik suç… vicdan… anlayabiliyorum… bir açıklaması var…
Ama sahte diplomayla nasıl fark edilmeden o işi yapabiliyorsunuz.
Dört yıl öğretim gerekiyor… dersler… sınavlar… ardından yüksek lisansı… doktorası… tezi… yayınları… bilginin sahtesi nasıl oluyor…
HOCA GEÇİRMİYOR OLMADI DİYOR
Bir ders yüzünden 6 yıl hukuk fakültesinden mezun olamayan öğrenciler biliyorum.
Hoca geçirmiyor. Olmadı, diyor.
Hocam, diyoruz.
Yok!
Nuh diyor, peygamber demiyor.
“Daha olmamış. Nasıl salarım onu ortalığa”, diye düşünüyor. Avukat olacak, hâkim olacak…
Elini öperim.
EN FAZLA TORPİLLİ DİYORSUN
Bu ne peki?
Sahte diplomalarla ve sıfatlarla işe başlanıyor. En fazla “torpilli” diyorsun, sağlık alanında bile var, “iyi değil” diyorsun başkasını deniyorsun… konuşuyor “nasıl prof. olmuş” diyorsun ama sahteliği, hiç okumamışlığı fark etmiyorsun…
Okumuşla-okumamış arasındaki fark bu kadar kapanabilir mi??
O zaman eğitim sisteminde bir sıkıntı var.
Olmaz mı!!
Örneğin özel okullar mertliği bozmaz mı…
Bozar.
Paranın emri demiri keser.
Her aşamada.
İlk öğretimden başlayarak.
Bir ana okul öğretmenimiz çocuklarımızı eleştirdiği veli toplantısında demişti ki,
-Ben özel okul öğretmeni değilim. Çocuğunuzun hatalarını elbette söyleyeceğim. Çünkü devlet bana bu maaşı onları “eğitmem” için veriyor.
…
O zamanlar “nasıl yani, ne fark eder…” diye soru sorma şaşkınlığı henüz vardı.
Sorduk.
Özel okulda öğrenci kaybetmemek için müdürden, okulun sahibinden çekiniyorsunuz… ya işinize son verirse… düdük paranın nefesiyle çalıyor.
NEREYE BAKACAĞIMIZI ŞAŞIRDIK
Olmaz ki… böyle de olmaz ki!
Siyaset de artık böyle kirli.
Vekiller de… baksanıza…
Nereye bakacağımızı şaşırdık.
Böyle durumlarda bizi hırs basar. Düzeltme enerjimiz tepe yapar.
Hani biraz daha zorlasalar.
Yıldıracaklar.
Ama yok… yok… izin veremeyiz.
İyisi mi gelin siz de işin ucundan tutun.
Haydin göreve!
Düzeltme yetkisini ellerimize alalım.
