02 Haziran 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NATO üyeliği ve babam

Kadim Ülker

Kadim Ülker

Site Yazarı

A+ A-

Kendisini rahmetle andığım babamın sürekli anlattığı üç anısı vardı. Birincisi askerlik, ikincisi Mersin’de inşaatlar ve portakal bahçelerinde amelelik, üçüncüsü ise Yugoslavya’dan Avusturya’ya dağlardan yürüyerek girmesidir. Bu üç konuyu da  yıllar yılı döne döne, önce çocuklarına, sonra arkadaşlarına, daha sonra da torunlarına anlatırdı sevgili babam.  

Başka ciddi anısı yoktu sanırım. Olmaz olur mu?  Tırnaklarla söküp, ellerle dikilen toplanan yoksul bir köyde anıdan çok ne vardı. Tarlalarda  karasabanla çift sürmek, onu orakla biçip, kağnıyla taşıyıp harmanda savurup samanı bir tarafa, taneleri bir tarafa ayırmak yıllarca yapılan alışılagelmiş çalışma yaşamında anıdan bol ne vardı sanki. Harmanı savurmak için gece rüzgâr beklemek, ağustos ayında ekin biçerken kar yağması daha neler... Hem her sene mart ayı içinde hayvanların yemlerinin bittiği gibi, evin zorunlu gereksinimleri de kalmazdı artık. Hayvanlara saman, evdeki canlara da un, bulgur, üst baş gereklidir. Bunları anlatmazdı, herhalde hatırlamak istemezdi.

Dört yanı dağlarla çevrili köyde herkes aynı durumdadır.  Sonbaharda harmanını kaldıran, ununu öğüten köylü ver elini Çukurova derdi. Eli kazma, kürek tutan erkekler tarlalarını sürebilmek için baharla birlikte köylerine dönerdi. Köylü işte o zaman evde hayvanların yeminin, ev hanesinin ise ekmeğinin kalmadığını görürlerdi. Babam belki de hiç de hoş olmayan anılarla  biz çocukları rahatsız etmek istememiştir. Ama biz çocuklar an be an onu yaşıyorduk zaten.  Sürekli tekrarlanan bu yoksulluktan kurtulmak için, altmışlı ve yetmişli yıllarda köylüler birer birer  yurt dışına gitme kararı aldılar ve gittiler. Babam da köyünü terk eden köylüler kervanına katıldı. O güne kadar Çukurova ve askerlik görevi için köyünü terk etmiştir. Çalıştığı inşaat firmasının kışları kapanmasından dolayı Avusturya’dan yanımıza geldiğinde anlatmıştı. Avusturya’ya gidişinde kendisine ve arkadaşlarına yoldaşlık edenlerden biri de Sivas Şarkışla Emlek ozanlarından olan Aşık Ali İzzet Savaş’tır. Rahmet ve minnetle andığım Rıza (Gündoğdu) Çavuş bir sonbahar günü Yugoslavya’dan Avusturya’ya yürüyerek geçtiklerini anlatmıştı. Rusya ve Ukrayna savaşı çıktığından beri babamın askerlik anısı bu yazımın esas konusudur.

Babam,  Adnan Menderes'in başbakanlık yaptığı dönemde askerlik yapmıştır.  Bilindiği gibi Adnan Menderes NATO üyeliği karşılığı Türk askerini Kore'ye savaşa göndermiştir. Babam da Amerika'nın çıkarları uğruna mazlum Kore halkına karşı savaşacak  askerler arasına seçilir. Önce bir genel  grup belirlenir ve belirlenen asker  grubunun içinden de daha seçkin ve en sağlıklılarını ayırırlar.

İlk elemelerde Kore'ye gidecekler arasında bulunan babam Veli, ikinci seçmede elenir. Bunun nedenin babamın göğüs yapısı olduğunu anlatmıştı. Göğüs kafesi babamda simetrik değildi. Sol göğüs normalken, sağ göğüs biraz daha düz ve sol göğse göre daha içerde kalıyordu. İşte bu içerde kalan göğüs babamın Kore'ye gitmesi gereken askerlerin dışında kalmasını sağlıyor. Diğer bazı asker arkadaşları da eleniyor ve o eleme sonrasında komutanları “Hadi bakalım şansınız varmış, ananız sizi kadir gecesinde doğurmuş” diyerek tekrar yerlerine dönmesini istemiş.

Babamın vücudunda olan ufak bir anormallik biz beş çocuklu kardeşlerin hayatını bağışlamış oluyor.  Bir de hiç şüphesiz onun hayatını. Gitmiş olsaydı, ne biz ne de o  hayatta olacaktı. Onlarca torunu hiç olmayacaktı belki de.  Amerikan çıkarları ve Adnan Menderes’in NATO üyeliği sevdası için doğmamış çocuklar olacaktık.

Menderes’te olduğu gibi Ukrayna’da da bir NATO üyeliği sevdası var. Ukraynalıların, Ruslara “Topraklarımızda ne işiniz var” sorusunu sorduğunu basında okuyoruz.  Cevabı Ruslara bırakalım, onlar cevaplandırsınlar. Yalnız bu soruyu soran Ukraynalılar bir zamanlar binlerce askeriyle Amerika ve diğer ülkelerin yanında Irak'a giren kendi askerlerine “Irak’ta ne işiniz var?” diye sormuşlar mıdır?  Zira Menderes hükümetinin NATO sevdasına babamı mazlum bir milleti katletmesi için Kore'ye göndermesine benzer bir şekilde Ukraynalı askerler da Irak'a gönderildiler.  Simetrik olmayan ve düz göğsüne kurban olduğum babam Kore’ye gidemedi. Ancak Ukraynalı askerler Irak'a gittiler ve orada yüzbinlerce Iraklıların yerlerinden yurtlarından ve hatta canlarından olmalarına sebep oldular. Sahi Ukraynalı dostlar, sizin Irak’ta ne işiniz vardır? O topraklar sizin hangi kentinize komşu mudur?