Sakallı Lütfü
Sanırım az bulunur, değerli ya da nadir kitaplarla, ephemeraya ilgi duyan çoğu kişinin kitaplığında ve de koleksiyonunda Sakallı Lütfü’den satın alınmış bir kitap bulunur. Ya da sözüne ettiğimiz bu tür meraklıların yolu, mutlaka ama mutlaka Sakallı Lütfü’nün dükkanından geçmiştir.
Sakallı Lütfü, Türk Dil Kurumu’nun “genellikle kullanılmış ve eski kitap alıp satan kitapçı” tanımını yaptığı sahaftır ama, gerçekte bu oldukça sığ kalmış tanımın içine pek sığmaz. Çünkü o hem yazardır hem satıcı hem kitap satar hem de ephemera…Dahası hem okurdur hem de yayıncı… Gel de bu sığ tanımın içine sok onu… Ne yapsan nafile…Sığdıramazsın onu…
Sakallı Lütfü ve benzerleri gibi gerçek sahaf, genel olarak yaş ve kondisyonu nedeniyle eski olarak tanımlanan her bir kitabı satmaz. O aynı zamanda az bulunur, baskısı tükenmiş, değerli olan kitapları kadar ephemera tanımı içine giren belgesel değere sahip kâğıt değerleri de satardı. Kısacası hem değerli kitaptan hem de ephemeradan anlardı. Yani her bir ayrıksı kâğıdın değerini bilen ya da ona bir değer atfeden bir çeşit kâğıt arkeoloğu idi.
Geçmiş zaman, insan unutuyor. Tanışıklığımız Kadıköy’ün kültür hali Akmar Pasajı’nın ilk yıllarına dek uzanıyor. Kitaplan arasına gizlenmiş sakallı bir adamdı. Az konuşur, asla pazarlık yapmazdı. Çünkü değerini bildiği şeyleri değerinde satardı. Ne ucuz ne de pahalı. Hem maldan anlardı hem de müşteriden. Ucuza kaptırmaz, aynı zamanda meraklısın da yormazdı. Ondan aldığınız hiçbir şeyden pişman olmazdınız. Ondan aldığınız her bir şey hem size hem de alınan değere değer katardı. Az bir şey mi bu…
O yalnızca sahaf değildi…Ya da yalnızca sahaflığın dar sınırları içinde kalmakla yetinmedi. Hem sahaflığı hem de kendini geliştirdi. Çoğu kişi en nadir ephemera (belge, fotoğraf, gravür, vs…) değerlerini onda bulup ondan aldı. Ancak bununla da yetinmedi ve yayıncılığa el atarak oldukça sınırlı bütçesiyle bugüne dek hiçbir sahafın yapmadığı/ yapamadığı -ya da çok azının yapabildiği- Müteferrika dergisini çıkarmaya başladı.
Büyük sermaye gruplarının bile başaramadığını, sınırlı bütçesi ve de kendisi gibi bu yayının önemin kavrayan birkaç can dostuyla kalitesinden hiçbir ödün vermeden tamı tamına 32 yıl sürdürmenin üstesinden geldi.
Ancak bu kadarla da yetinmedi… Kendisi gibi bu sevdaya kapılmış bir avuç dostuyla bir çeşit ritüele dönüştürülmüş dost sohbetlerini bir anlamda disipline etti ve yıllar boyu hiç aksatmadan kitabın solunduğu mütevazi bir mekânda yaşadı ve yaşattı.
Bu tür değerlerin, ölümleri de yaşadıkları gibi sessiz sedasız oluyor. Birkaç haber, birkaç dost yazısı, sosyal medyada çıkan geçmiş zamandan kalan onunla dost olmuş olmayı pekiştiren birkaç fotoğraf… Üzüntümüzü hafifletecek tek şey ise dostlarının ona sahip çıkıp bir jübile yapmasıyla onun başlattığı dergiyi devam ettirme kararı alması.
Tamı tamına 32 yıldır yönettiği Müteferrika dergisi için “Bu dergi mezar taşım gibi geliyor bana, bu dergiyle unutulmayacağım” demişti. Dilerim yalnızca yakın çevresi değil, yolu onun dükkanından geçen tüm kitap ve ephemera sevenler de Sakallı Lütfü’yü unutmaz... Çünkü o; birkaç metrekarelik kitap dolu dükkânı ile Kadıköy topografyasının belleğinden kolay kolay silinmeyecek ikonik idollerden biriydi.
Vakitsiz gelen bir gidiş geride yalnızca ex-librisleri el değiştirmiş birkaç kitapla merakları gideren birkaç ephemera bırakıyor…Kitapseverlerle ephemeristlerin yaşam özeti bu…