02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sel gider kim kalır

Levent Kırca

Levent Kırca

Eski Yazar

A+ A-

İki iyi tanıdığım insan. Sümer Tilmeç ve Süleyman Demirel. Sümer’le çok çalıştık. Kaldı ki onu çocukluğundan bu yana tanırım. Birde abisi vardı. Ata Tilmaç. İki uzun, kocaman adamlar. Türkiye’de henüz özel televizyon kanalları yokken ve Türkiye TRT’ye mahkumken, neredeysem beni bulurlar “Ne yapalım abi. Ne dersin, bize yol göster” derlerdi. Benim yol gösterebilecek kadar iyi olduğumu da nereden çıkarıyorlardı. Dilim döndüğü kadar onlara projeler anlatırdım. Daha ben anlatırken başlardı katıla katıla gülmeye. Kısa aralıklarla hep görüştük, birlikte olduk. Önce abisi öldü, Sümer kaldı yadigar. “Gereği Düşünüldü” müzikalinde iki yıl kadar birlikte oynadık. Sempatik, güleryüzlü, şakacı bir tipti. Kahkaları ortalığı çınlatırdı. İki sene kadar da “Olacak O Kadar” programında birlikte oynadık. Uzun süre bir yerde durmayı sevmezdi. Bu nedenle kopar gider bir zaman sonra geri gelirdi. Tekrar çalışırdık. Müşterek hikayelerimiz Nasrettin Hoca hikayeleri gibi olmuştu. Hikayeye ilave yapmayı bir kısmın da uydurmayı çok severdi. Birlikte yaşadığımız şeyler, onun anlatımıyla değişir, tekrar kulağıma geldiğinde hiç duymadığım bambaşka bir hal alırdı. Ama o kadar komik ve güzel olurdu ki. Sorulduğunda başımı sallar, doğrulardım. Sn. Cem Yılmaz’ın senaryosunu araklayıp yeniden çektiği “Son” filminde, sinema hayranı bir belediye otobüsü şoförünü oynamıştı. Otobüsü hattan çıkarıp film setine getiriyordu. O kadar başarılıydı ki. O kadar iyi oynamıştı ki o yıl En İyi Erkek Yardımcı Oyuncu dalında 7. Sadri Alışık ödülünü almıştı ve bir çocuk gibi sevinmişti. Yanılmıyorsam sinemadaki ilk ödülüydü. Çok sempatik bir adamdı. Hem sinema hem de tiyatro seyircisi onu çok severdi. Bana telefon açıp “Abi sen tansiyon yükseldiği zaman ne ilaç alıyorsun” diye sorardı. Bende söylerdim. Tamam benimki de yüksek, bende aynı ilaçtan alayım der, kapardı. Bir süre ben ne ilaç aldıysam, o da onu aldı. Ya da bana öyle söyledi. Başımız sağolsun. Özleyeceğiz onu. 

SÜLEYMAN DEMİREL 

Yirmiyi yaşlarımdaydım onu tanıdığımda. Sürekli ülke yönetiminde ya başbakan ya cumhurbaşkanı olduğu için çok oynadım kendisini. Çok eleştirdim. Son derece katı hatta çok serttim ona karşı. Ben kendimi bildim bileli solcuydum. O ise sağ görüşlü bir yönetici. Bir noktada buluşmamız zaten mümkün değildi. Ne varki hiçbir zaman oynadıklarım ve ona karşı eleştirim nedeniyle ne bana dokundu ne de yasaklama getirdi. Dahası cumhurbaşkanıyken Tayyip Erdoğan’ın yasakladığı Olacak O Kadar programı için “Türkiye’nin gerçeklerini yansıttı ve ülke gündemine katkı sağladı” diyerek beni “devlet sanatçısı” yaptı. Birlikte bir önemli hikayemizi yinelemekte fayda görüyorum. Süleyman Bey başbakan. “Gereği Düşünüldü” isimli bir müzikal oynuyoruz. Yer yerinden oynuyor. İnanılmaz ilgi görüyor. Yenikapı’daki Hürriyet çadırında günde 3 bin 500 kişiye oynuyoruz. Sert bir kış, çok kar yağdı. Çadırın bir kısmı çöktü. Oyunlar durdu. Çadırı onarıp yeniden başlamam lazım. Ancak para gerekiyor. Kredileri de bankalar bu kadar kolay vermiyorlar. Hatta hiç vermiyorlar. Başbakan Süleyman Demirel’den randevu aldım. Kendisiyle Başbakanlık konutunda buluştuk. Durumu anlattım. “Yardımcı olunda bir bankadan kredi çekeyim” dedim. Dedi ki “Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsade edersen bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok.” Telefonu kaldırdı, Kalem-i Mahsus Müdürü’ne “Bana çek defterimi getir” dedi. Söz konusu paranın miktarı 1 trilyon civarında. Süleyman Bey’le karşılıklı oturuyoruz. Çaylarımızı yudumluyoruz ve çek defterinin gelmesini bekliyoruz. Dedim “Eğer darılmazsanız ben bu parayı sizden alamam.” “Neden?” dedi. “Ben sizinle aynı görüşte değilim. Üstelik böyle bir para sizi eleştirmem mani olur.” Bana “Bugüne kadar oynadın. Yerin dibine soktun beni, sana mani mi olduk? Al parayı git gene oyna” dedi. Nezaketine teşekkür ettim. Parayı almadan Başbakanlık konutunu terkettim. Kardeşi Hacı Ali Demirel’i arayıp bu davranışımdan ötürü bana hayran kaldığını belirtmiş. Daha sonraki yıllarda eşi Nazmiye Hanım’la gelip bütün oyunlarımızı izledi. Açtığım tiyatroların açılışlarını yapıp kurdelesini kesti. Farklı bir hoşgörüyi sahipti. Bayramlarda, seyranlarda arar; hatırımı sorardı. Birkaç kez hastalanıp hastalanıp hastaneye yattım. Beni ilk arayan o olurdu. Varın artık siz kıyaslayın. “Gelen gideni aratmıştır.” Allah rahmet eyleye.