02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir ‘geçmiş zaman’ hikayesi

Levent Kırca

Levent Kırca

Eski Yazar

A+ A-

Size anlatmaya çalışacağım hikayenin üzerinden bir hayli geçti. Gene de unutulmamasında fayda var. Büyük söz ustası ozan Arif Sağ beni telefonla aradı. Bir türkü yarışma programı çekecek, yetenekli gençleri seçecekler. “Seni de istiyorum beni yalnız bırakma” dedi. Jüri üyesi olacağız hesapta... Kendisini severim hem de çok. İkiletmeden kabul ettim. Arif abi, ben, 2 jüri üyesi daha... 4 kişi olacağız. Bildiğimiz Beyaz, programı takdim edecek ya da sunacak her neyse. Birkaç kez buluşup prova yaptık, herkesin görevi belirlendi. Gençlere yeteneklerine göre not vereceğiz. Her programda bir birinci seçilecek, sonra kendi aralarında çekişecekler. “En birinci” belirlenecek. Malum hikaye. Bende konumum itibariyle, sohbet edeceğim espriler yapacağım. Hoşluk olsun, komiklikler olsun diye varım anladığım kadarıyla. Ara sıra jüri üyeleriyle yalandan birbirimize gireceğiz. Yarışma programının ilk bölümü için stüdyodayız. Halkımız salonu hınca hınç doldurmuş. Yarışmacı gençler antrelerinde heyecanlı. Yayına girmek üzereyiz. Stüdyo şefi geri sayıma başlamış. Beş, dört... derken kayda giriyor. Önce Beyaz çıkıyor; smokinli, saçlar briyantinden ayna olmuş, ayakkabılar rugan. Girip durması gereken yerde çakılıyor. Salondaki lebalep seyirciden ortalama bir alkış alıyor. Birkaç espri denemesi yapıyor... eh Allah kabul etsin. Pek parlak değil. Arkasından ismimi anons ederek beni davet ediyor. İnanılmaz bir reaksiyon ve alkışla karşılıyor seyirci beni. Sanki taraftarın lehine bir gol kaydedilmiş gibi tezahürat var. Durum Beyaz’ı rahatsız ediyor. Kolay bir durum değil aslında. Birkez daha düşüyor suratı. Salondaki kalabalığa art arda espri yapıyorum. Halkı tanır ve dilinden anlarım. Kahkahalar salonun kubbesini çınlatıyor. Onlar gülüyor, ben patlatıyorum espriyi. Beyaz baktı ki, bu böyle sürüp gidecek, müdahale etti ve benimle diyaloğa girdi. Belli ki kötü bir gününde ya da hep kötü. Onun esprileri kötü benimkiler havai fişek gibi. Belli ki bu giriş sahnesinden puan toplayacağız. Beyaz öylesine mutsuz ki, alt dudağını ısırıyor şaşkın. Ben yerime geçtim. Sırasıyla diğer konuklar da aynı seremoniden geçerek yerlerini aldılar. O gün benim açımdan başarılı ve eğlenceli bir program olmuştu. Orada ne amaçla bulunuyorsam görevimi layıkıyla yerine getirmiştim. Ertesi hafta ikinci bölümün çekimleri için stüdyoya gittiğimde etrafta jüri üyelerini göremedim. Sorduğumda, “Beyaz Bey’in odasında toplantıdalarmış. Beyaz Bey benide odasına istiyormuş.” Vardım gittim huzura. Bay Beyaz sırayla oturtmuş üyeleri, Arif Sağ da içlerinde. Onlara konferans çekiyor. Arkası bana dönük, zira ayna karşısında giyiniyor.  

Şöyle diyor üyelere “Arkadaşlar geçen haftaki gibi öyle tek tek çağırıp sizi takdim etmeyeceğim. Daha çekim başlamadan siz kendiniz girip seyirciyi selamladıktan sonra yerinizi alacaksınız. Siz yerlerinizi aldıktan sonra kayıt başlayacak ve ben çıkacağım. Seyirciyle şakalaşacağım, espriler yapacağım. Sonra türkücüler çıkıp türkülerini söyleyecek. Siz sadece puan vereceksiniz. Espri falan yapmak yok. Yapılacaksa ben yaparım. Hepsi bu kadar. Toplantı bitmiştir.”  

Orada benden başka espri yapma heveslisi zaten yoktu. Bütün bu sözler onlara dönük ama bana söyleniyordu. Cesareti olmadığı için yüzüme bakamıyordu. Amaç beni susturmak ve ikinci plana düşmemek. Kendisine saygısızlığını yüzüne vurarak bir konuşma yaptım. Diğer jüri üyeleri, gözleriyle destekliyorlardı. Beyaz, Beyaz’lıktan çıkmış renkten renge giriyordu. Daha sonra sırayla seyircinin karşısına çıktık. Ortalık alkıştan yıkıldı ama kayıtta olma-dığı için bu sahneleri televizyon seyircisi göremedi. Yayın Beyaz’ın antre alkışıyla başladı. Derme çatma esprileriyle sürdü. Biz de haddimizi bildik, sadece puan verdik.  

İşte böyle. 

Kıssadan hisseyi size bırakıyorum.  

Yeni bir komedi filmi çektim. Bu yılın en komik filmi... “Sarhoşum Gel Beni Al” 

Soruyorlar bana “Abi filmini tanıtmak için Beyaz’a çıkacak mısın?”  

Hayır, çıkmayacağım. Çünkü o bunu hak etmiyor.
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları