19 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tatilde eski dostlar ve izleri

Kadim Ülker

Kadim Ülker

Site Yazarı

A+ A-

BU yazı yıllık tatil sürecinde yazılmış bir yazıdır. Sevgili okuyucum ricam sizden fazla bir beklentiniz olmasın bir de sürçü lisan edersem bağışlayın. Okuyucum bağışlayıcıdır.

Üç haftadır Türkiye’de yollardayım. Bu süre içinde yıllar yılı görmediğim ağabeyler, arkadaş ve dostlarla buluşma olanağı buldum. Bundan da çok mutlu oldum. Bir pazartesi gecesi havaalanına indim. O gece uyuyup araba kiralamak için gittiğim firmadan arabamı aldım. Ankara’da araba kiralamak isteyenlere Tunalı Hilmi Caddesi Mert Araba Kiralama İşletmesine gitmeleri önerilir. Sorunsuz kiralama işini gerçekleştirebilirsiniz, Murat Bey dürüst, saygılı genç bir işletme sahibi.

Arabamı aldıktan sonra lise yıllarımdan patronum olan ağabeye gittim. Bu bana tümüyle iyi bir sürpriz oldu. Henüz tatile yola çıkmadan birkaç gün önce bir mesaj çok mutlu etmişti beni. “Kırk yıl önce Ankara Ziya Gökalp Caddesinde yolumuzun kesiştiği delikanlı Kadim Ülker sizseniz, cevap verin, değilseniz bağışlayın” diyordu. “Bağışlamak”? Ne haddime, büyüklerimize saygılı olma terbiyesi ile büyüdüm. Hayatımın dönüm noktalarında önemli katkıları olan bir ağabey bana, "seni görmek istiyorum" diyecek de ben “bağışlamak” kelimesi ile muhatap olacağım.

1977 yılı ortalarıydı, lise iki. O yıl bir işletmenin genel merkezinde işe başlamıştım. Büroyu temizleyip, çay, kahve yapıp, banka ve resmi dairelerde iş takibi yapacaktım. İşletme bir işçi şirketiydi. 70’li yıllarda yurt dışında çalışan işçilerin ortaklığında birçok firma kurulmuş, işletmelerinin temeli atılmaya başlanmıştı. Bunlardan birçoğu temeli atıldıktan kısa süre sonra kapanmak zorunda kalmıştı. Benim çalıştığım işletme önce un fabrikası, sonra mıcır tesisi, daha sonra toplu konut, turizm işletmesi kurdu. Un fabrikası ve mıcır tesisinde çalışmak bana nasip oldu, diğerlerini görmedim. Bağım kopmuştu. Bu işletmenin ayakta kalması Cemil Çakmaklı’nın bilgi, beceri ve yeteneği ile sağlandı. Cemil Çakmaklı’nın yanında iş bitiriciliği ile bir numara olduğunu düşündüğüm rahmetli Ayhan Erel ve muhasebeden sorumlu müdür Kudret Asma ağabeylerin çaba ve emekleri de unutulmaz. Onların da Zonguldak ve Zonguldaklıya çok emeği geçmiştir. Beni görmek isteyen Cemil Çakmaklı ağabeydi. Dr. Çakmaklı 500 kadar Zonguldaklı gurbetçinin ortaklığında DOKAP AŞ’yi kurmuştu. Sermaye bu yaklaşık 500 gurbetçinin ödemiş oldukları biner, ikişer biner Alman Mark’tı.

Bu firmanın genel müdürlüğünde her gün Zonguldak kökenli sendikacılar, siyasetçiler, Ankara’da büyük kamu işletmelerinin genel müdürleri, üniversite hocaları profesörler ağırlanırdı. Çay ve kahveler bendendi. Tiryakilerine ikram ettiğim çay ve kahvelerle işletme için çok önemli işler bitirildi. Henüz 17 bilemedin 18 yaşlarında bir genç olarak işletmenin gelişmesi için üstüme düşen görevi yaptığımı düşünürdüm. 1980 yılında yurt dışına çıkınca bağım koptu. Gönül bağı hep kaldı, almış olduğum bonservis niteliğindeki yazıyı hala saklarım.

İşte iş hayatımın ilk göz ağrısı olan bu işletmenin yönetim kurulu başkanı sosyal medyada görmüş olduğu ismime mesaj göndermişti. Tunalı Hilmi Caddesindeki araba kiralama şirketinden arabamı alır almaz, Cemil ağabeyin yolunu tuttum. 40 yıllık özlemle selamlaşıp, kucaklaştıktan sonra sohbete başladık. Çok yüksek bir binanın 13. katındaki dubleks dairesinin üst katının bir bölümünü nefis bir kütüphane yapmıştı. Diğer bölümünü ise büyümüş olduğu çevrenin geleneksel giysisini müze itinasıyla camekân içinde korumaktadır.

Eskileri anarak firmanın akıbetini sordum. Tek kelimeyle “Milli duruşu olan işletmeler yok edilmek istendi, biz de o sırada payımıza düşeni aldık ve işletmelerin hepsini kapatmak zorunda kaldık” diyordu. Görmeyeli Cemil ağabey Ankara SBF’de doktora yapmış. Klasik bir işveren olarak onu beklerken, Cemil Çakmaklı Türkiye'nin ekonomik ve ekolojik sorunlarına kafa yoran bir aydın olmuş. Ekoloji alanında yüzlerce makale yayınlamış.

Tatilde eski dostlar ve izleri - Resim : 1

Yazmış olduğu çok sevimli bir kitabını hediye etti bana: “Benim Masalım.” Sadece 200 adet basılmış olan “Benim Masalım” kitabını okuduktan sonra herkesin kendi masalını bir de Dr. Çakmaklı’nın bu “Masalının” devamını yazması gerektiğini düşünüyorum. Cemil Çakmaklı 12 Eylül sonrasında Zonguldak’tan Danışma Meclisi üyeliğine seçilmişti ve TBMM’de de o zamanlar Bütçe Komisyonunda görev almıştı. Ayakta kalan gurbetçi işçilerin kurmuş olduğu ender şirketlerden birinin en uzun soluklu yöneticisi oldu, mutlaka çok ilginç anlatacak hikayeleri vardır. “Benim Masalım” kitabı Cemil Çakmaklı’nın Cemil Bey olma sürecini anlatıyor. Kitapta Çakmaklıların bir Türkmen obası oldukları ve Türkmenlerde evin erkek çocuğunun bir bey olarak yetiştirilmesi gerektiği geleneğine vurgu yapılırken, küçük Cemil’in nasıl bir bey olarak yetiştirildiği anlatılmakta. “Anneler çocukları doğurur”, onları Cemil ağabeyi yetiştiren “Az’zabla” gibi bilgili ve görgülü kadınlar “Beyler” yetiştirir. “Benim Masalım” kitabında Cemil ağabeyin şairlik yönünü de bir şiiri ile tanıdım. Kendi adına bir blog oluşturmuş, burada ekonomi, ekoloji, Zonguldak üzerine yazılarının dışında şiirlerini de koymuş. “Az’zabla”sını Cemil Çakmaklı destanlaştırmış, o destana şu link adresinden ulaşılabilir. https://cemilcakmakli.net/2016/01/20/azzabla-destani

“Az’zabla Destanı” bana Attila İlhan’ın “Cabbar Oğlu Mehmet” ve Barak Musluğu Mezarlığı” şiirlerinin tadını verdi. Bir önceki link adresine girin lütfen. “Benim Masalım” kitabında yaşadığı yöre, dağları, tepeleri, konakları ve insanları Çakmaklı tarafından çizilmiş ve “Bir ressam arkadaşımın renklendirdiği” dediği resimlerle süslenmiş motifler ikamet ettiği evinin duvarlarını da süslemekte. Rengarenk duvarların ve nefis kütüphanenin olduğu büro/dairesinde dört beş saat değerli Cemil ağabey ile konuşma beni fazlasıyla sevindirdi. Kendisine veda ederken bu sohbet ile fazlasıyla onurlandırıldığımı söylediğimde “Sen arkanda iz bırakan insan oldun” sözleriyle yolcu etti. Meraklısına: https://cemilcakmakli.net

Tatilde eski dostlar ve izleri - Resim : 2
Atabey vefatından bir hafta önce bir gezide

AĞABEYDEN SONRA KARDEŞ

Bir sonraki ziyaret durağım, bu sene 30 Nisan’da toprağa verilen arkadaşımın anne ve babasıydı. Arkadaşım Atabey üniversitede sınıf arkadaşımdı. Üniversitede beş yıl boyunca ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık acısı ve tatlısıyla aynı şeyleri yaşadık. Kars kökenli Atabey liseden İlk öğretmen okulu çıkışlıydı. Hem de eski Cilavuz Köy Enstitü’nün yerine açılan okuldan mezundu. Bunun da etkisinden olsa gerek eğilmez bükülmez bir dosttu. Epeyce boy farkımız vardı “Yahu bari kucaklaşmamızda azıcık eğil” derdim de gülerdi.

Atabey 1986 yılında üniversiteden mezun olunca ortak arkadaşlarımızın her birinde olduğu gibi devlet dairelerinde iş bulamayınca başının çaresine bakanlardan oldu. Diğer bir grup arkadaşımız gibi rehberlik sınavı kursu derken Türkiye’nin en iyi turist rehberleri arasında oldu. Çok çalıştı ve iyi kazandı. Tek başına yaşadı. Beraber yaşayacağı bir kadın bulamadı o hem zeki hem de güzel olacak derdi. Onun beğendiği Atabey’i, Atabey’in beğendiği onu beğenmedi. Yaşamı rehberlik geziler içinde geçti. Yine bir geziden döndüğü günün ertesi günü kendisini rahatsız hissedip hastaneye gider. Hastanede bir iğne vurulduktan
sonra evine gönderilir. Ertesi günü yine hastaneye gideyim derken dışarı çıkmadan kapının arkasına yığılır kalır. Ankara’dan yardıma giden yeğeni sevgili arkadaşımızın cesedi ile karşılaşır. 30 Nisan’da toprağa verilirken cenazede bulunamadım. Anne, baba, yeğenleri ve kız kardeşine başsağlığı dilemekti arzum. Gün 30 Ağustos’tu. Zafer Bayramı törenleriyle Ankara şehir merkezi olan Kızılay ve Ulus’a girişler kapanmıştı. Eskişehir Yolu üzerinde bulunan özel bir hastanede yatan arkadaşımı ziyaret sonrasında 15 dakikalık yolu 3 saatte aldım. O gün Ankara’da araba kullanmayı öğrendim.

Tatilde eski dostlar ve izleri - Resim : 3
Üniversite yıllarında Atabey (sağ başta) ve Kadim Ülker (gözlüklü)

Bilmediğim sokak ve caddelerde tekrar tekrar dolandım durdum. Şehir merkezine giriş yasağının kalkmasıyla anne ve babanın kalmış olduğu Maltepe'deki eve gelebildim. Evlerinin direği çocuklarını kaybeden anne ve baba ile neler konuşulur? Ya “Benim için her şeydi” diyen kız kardeş ile neler konuşmalıdır? Onlara Atabey ile olan en güzel anılarımızı anlattım, onlar ağladı ben ağladım. Birkaç saat acılı anne, baba, kız kardeş ve yeğen ile demli çay eşliğinde Atabey’i anlattık birbirimize. Söz bitmedi ama daha uzun kalmaya zaman izin vermiyordu. Bir sonraki ziyaret için her biriyle tek tek vedalaştım. Rahmetli annemden bu yana, annem yaşında bir annenin gözyaşları arasında sıcaklığını hissetmemiştim. Bu ziyaret hem onlara hem de bana iyi gelmişti. Keşke Ata da olsaydı da farklı ortamda konuşabilseydik. Anne “Bizi yalnız bırakmayın” diyerek vedalaştı. Ankara’ya her geldiğimde onları ziyaret edeceğime söz veriyorum.

SARI SENDİKAYIZ BİZ

Uzun zamandır görmediğim diğerleri ise eski milletvekili siyasetçi dostumuz ve Hasan. Siyasetçi dostumuzla sağlık sorunları hakkında dertleştik. Eski bir milletvekili olarak milletvekili olduğu partinin kimler tarafından ele geçirildiğini anlattı. Daha önce sosyal medya hesabı üzerinden genel başkanını selamlayıp, sonsuz güven ve desteğini açıklarken, şimdi tam tersini söylüyordu. Bu konular ayak üstü konuşulacak şeyler değildi. Biraz dostça sohbet daha iyi gelecekti ikimize de. Hasan’ın bürosu 800 bin üyeli Viyana İşçi Odası başkanının odasından daha görkemliydi. Neden böyle diye sorduğumda “Biz sarı sendikayız” diye cevap verdi. Biz sanki kırmızıyız!

AMASYA, TOKAT, SİVAS VE ANKARA

Dost ziyaretlerinden sonra Orta Anadolu’da yine bir daire çizdim. Ankara, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas ve oradan da Kayseri üzerinden geri Ankara yaptım. Amasya ve Sivas köylerini iki sene önce yazmıştım. O günden bu yana değişen bir şey yok. Sorunlar aynı, üretim yok. Özellikle daha önce meyve ve sebzesi olan Amasya’da satmak için ne meyve ne de sebze var. Bamya, soğan, kiraz ve elmadan dertli köylü. “Bir
soğuk oldu, bir de su olmadı” diyorlar. Tahıl da pek olmamış. Hiç beklenmedik ve beklenilmedik insanlar siyaset yapıyorlar. Yurt dışından geldiğimizi bilen Cavidan Hanım sohbetimiz sırasında “Yurt dışında yaşayan Türklerin oy hakkı olmamalı, benim geleceğime karar vermemeli” derken, oyuyla yurt dışında yaşayan Türklerin Türkiye'deki geleceklerine karar verme hakkını kendinde gören anlayışın köylere kadar inmiş olduğunu gördüm.

Tatilde eski dostlar ve izleri - Resim : 4
Çamlıbel (Tokat yönü)

Amasya’dan Tokat üzerinden Sivas topraklarına geçtim. Her defasında Çamlıbel geçidi dikkat çekici.  1.650 metre rakımlı Çamlıbel’i kuzeyden çıkarken Tokat topraklarını, o toprağın yeşili alabildiğine kendini gösteriyor. Çamlıbel tepesinden güneye doğru inerken kuruluk ve çoraklık hâkim. Çamlıbel yeşil ve çoraklığın arasında bir sınır olmuş. Sivas'ta ablamın köyüne gittim, “Unuma, bulguruma yetecek buğdayım çıktı. Allah bereket versin, bulgur vereyim de Elif’e götür” diyerek pek de şikayetçi olmadığını ifade ediyor. Sivrialan’da yatan anne, Ankara’da babamı ziyaret ettikten sonra ver elini Adrasan. Adrasan’a yola çıkmadan, yeğenlerimin Ankara Çayyolu’nda açmış oldukları Uzakdoğu mutfağına özgün lokantasında yeğenimin yaptığı yemeği tatmak da nasip oldu. Üç aşçı kardeşin sırt sırta vererek açmış oldukları lokanta umarım başarılı olur. Ankara Çayyolu’na yolu düşen, Uzakdoğu mutfağını tatmak isteyen Kaizen lokantasında yeğenim Mustafa’ya selamımı söyleyebilir ve Özgür’ün ustalığını keşfedebilir. (Kaizen, Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi, 2864. Cadde, No 36.) Adrasan’ı da 2013 yangını sonrasında gazetemize “Adrasan yaralarını sarıyor” diyerek yazmıştım. Yanan ağaçların yerine dikilenler çevreyi iyice yeşile bürümüş. Ek olarak orman içine itfaiye yolları açılmış. Eylül olmasına rağmen Adrasan’ı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Tekne turizmi birkaç yıl içinde ciddi oranda artmış. Plajın önemli bir kısmı teknelere ayrılmış. Kaldığımız Erenler oteli hem kesemize hem de ev yemekleriyle damak tadımıza uygundu.

Tatilde eski dostlar ve izleri - Resim : 5Adrasan

Yazımın başında belirttiğim gibi bu yazı güneş ve denizin yorgunluğu sonrasında kaleme alındı. İlk patronum Cemil Çakmaklı ağabeyim ile 45 yıl sonra görüşmüş olmam benim için ayrıcalıklı bir olaydı. Onun artık tipik bir işletmeci değil de filozof ve şair halinden fazlasıyla etkilendim ve kaleme almam gerekiyordu diye düşündüm.