Yandex
21 Haziran 2025 Cumartesi
İstanbul 26°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi: Naciye

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Her şey, zaruriyetten baba yadigarı gümüş bir tepsinin Mahmutpaşa’daki bir antikacıya satılmasıyla başlar. II. Meşrutiyetin kargaşalı zor günlerinde Naciye Hanım da diğer asker eşleri gibi kocası Binbaşı İsmail Hakkı Bey’in maaşını düzenli bir şekilde alamaz olmuştur. Çocuklarına bakmak için elde ne varsa satmaya başlamıştır. Beşiktaş’taki Sait Paşa Konağı sakinlerinin eski günlerine veda etme zamanı gelmiştir artık.

İlk Müslüman Türk kadın fotoğrafçı Naciye (Suman) Hanım’ın öyküsü de burada başlar.

“…Ben insan değil miyim… Ben hayatımı kazanamaz mıyım, ben çocuklarıma bakamaz mıyım, illaki bunları satarak mı yaşayacağız? Ben fotoğrafhane açacağım…” deyiverir bir anda…

Ve böylece Müslüman bir Türk kadını olarak ilk fotoğraf stüdyosunu açar. Ancak ne o içinde bulunduğu coğrafyada ilk Müslüman kadın fotoğrafçı olduğunu bilir, ne de mahcubiyetlerinden sıyrılarak onun stüdyosuna gelen kadınlar…

O dönemlerde bir kadın olarak iş yaşamına atılmak, hele hele bir fotoğrafçı olarak sanıldığı gibi pek kolay bir şey değildir. Öncü olmak bir açıdan zoru, olanaksız gibi görünen bir engelli aşmakla başlar her zaman. Ve derken ev-çarşı-hamam sınırları içinde tutsak olan kadınlar Naciye hanımın objektifi önünde mahcubiyetlerinden arındırdıkları suretleriyle nice anımsamaların birer ölümsüz öznesi olmaya yol alırlar.

Gülderen Bölük fotoğraf tarihimizde yeterince bilinmeyen -ya da çok az bilinen- bir kapıyı aralıyor “Cicim” adlı çalışmasında. Uzun bir süre Naciye Hanım’ın peşine takılıp gidiyor. Her şey birden çıkmıyor önünü, zamana yayılmış uzun bir yolda yürüdükçe eksik olan pazılın parçalarını tek tek edinmeye başlıyor sabırla… Sonrası yeterince bilinmeyen, ıskalanmış ya da üzerine sınırlı yazılmış bir yaşamı her bir ayrıntısıyla gün yüzünü çıkarıyor. Kitap “Naciye Hanım’ın Aile Bağları ve Özel Yaşamı” bölümüyle başlayıp “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi’nden Geriye Kalanlar” bölümüyle noktalanıyor. Tabii aradaki bölümlerde Naciye hanımın tüm serüveni aile fertlerinden edinilen bilgilerle zenginleştiriliyor.

Kitap; okunması keyfi veren yanıyla olduğu kadar, bu konuda edinilmesi güç görsel malzemenin zenginliğiyle de dikkati çekiyor. Bu görsel malzemenin zenginliği kitaba, fotoğrafla ilgili çalışmaların “ olmazsa olmazı” olan “albüm/kitap” özelliğini kazandırdığı gibi yeterince bilinmeyen bir sanatçının geleceğe yönelik bir bellek mirasının oluşmasına da önemli bir katkı sağlıyor..

Naciye Hanım’ın bir öncü olarak bu alandaki çalışmalarına/çabalarına gelince, onu, kitabı alıp okuyacak okurların keyfini kaçırmamak için şimdilik saklı tutuyorum. Sayfaları arasında dolaşırken benim yaşadığım heyecanı tatmaları için.

Elbette ki Naciye Hanım bir kadın zanaatkar/sanatçı olarak bu alanda yalnız değildir. Onun öncesinde gayrı müslim tabadan levanten ya da ekaliyetten Beyoğlu Balık Pazarında bir stüdyo açan Avrupalı Madam Astras’ı yine aynı bölgede 1860’larda stüdyosu bulunan Anna Guichar ile sonrasında onun izinden yürüyerek bu alanda çalışmalar yapan Hatice Şahiya, Adviye ve “ …mahcup olmaktan hiç korkmaksızın” stüdyosunda fotoğraf çektirecek kadınlara hizmet sunan Muzaffer hanımı da unutmamak gerekir. Uzun uzun bir süre “yasak, ayıp, günah” üçgeninde tutsak kalan bir alanda nice suretlerin ölümsüzleştirilmesinde aracı olan bu öncü zanaatkar/sanatçı olan kadınlar yalnızca kişileri ölümsüz kılan stüdyoyu açmakla kalmamışlar, onun ötesinde kamusal alanda kadının dolaşım özgürlüğünün sınırlarının bir stüdyo iklimi içinde de olsa genişletilip zenginleşmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır.

“Cicim: Naciye Hanım ve Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi’nin Hikayesi” daha öncesinde “Fotoğrafın Serüveni” adlı bir çalışmaya imza atan, çok yönlü bir sanatçı kimliğine sahip Gülderen Bölük’ün bir arkeolog titizliğinde uzun bir süreye yaydığı özenli bir çalışmasının ürünü. Bu çalışma, yalnızca fotoğraf tarihine ilgi duyanlar için değil, bir yaşam öyküsüyle toplumsal tarihimizin bugüne dek ıskalanmış bir yanını keşfetmek isteyenler için de bir kaynak kitap niteliğinde.

Fotoğrafın keyfini bu kez de okuyarak sürdürmeye ne dersiniz?

Gülderen Bölük, Cicim: Naciye Hanım ve Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi’nin Öyküsü, Everest Yayınları, 2025. 264 sayfa.

Kültür Sanat