Yazar arşivleri
Geçen aylarda İstanbul’un saygın müzayede kuruluşlarının birinde amatör bir fotoğrafçı tarafından çekilmiş üç yazarın yer aldığı küçük bir fotoğraf astronomik bir fiyatla alıcı buldu. Orhan Veli’nin de yer aldığı fotoğraf, bu alanda en yüksek fiyatla satılmış fotoğraflardan biri oldu.
Kitap dünyasında yazar fotoğrafları denli ilgi gören bir diğer merak ise imzalı kitaplar. Ülkemizde bu konuda her ay yaklaşık birkaç müzayede oluyor. Birçok kitapsever ve koleksiyoncu yalnızca ilgi duyup sevdikleri yazarların değil, hemen hemen her imzalı kitabı topluyor. Bu konuda bir hayli iddialı koleksiyoncularımız olduğunu söyleyebiliriz.
Akademisyen/yazar Handan İnci, Özel Arşivlerde Teori ve Özel Uygulama adlı kitapta yer alan “Yazar Arşivleri Bize Ne Söyler” adlı makalesinde sözünü ettiğimiz konuyu da değinerek “Evet, neden bu kadar önemlidir yazarın arşivleri, terekeleri? Neden yazarın hayattayken son okuması, düzeltisi yapılmış doğru dürüst basılmış kitaplarıyla yetinmeyiz de masasında bıraktığı yarım çalışmalarda, notlarda, yayınlanmamış mektuplarda kalır aklımız?” diye yazın dünyamızda yaygın olup da üzerinde pek söz söylenmemiş, ya da yeterince ilgilenilip üzerinde durulmamış bir konuya değinir.
Yazarın geride bıraktığı özellikle de ephemerayı kapsayan (not, fotoğraf, albüm, mektup, bilgi belge içeren evrak, çeşitli kişisel objeler vs.) arşivleri her zaman merak konusu olmuşsa da hiçbir zaman ilkesel bir anlayışla değerlendirilip kurumsal bir yapıya -birkaç istisna dışında- gelememiştir. Bu kurumsallaşamama yalnızca yazar/çizerlerin arşivleriyle sınırlı kalmamış onların yaşadıkları mekanların korunup yaşatılmasındaki ilgisizlikle de kendini göstermiştir.
İnci bu konuda ise şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Batıda edebiyatçı arşivleri kültür mirası muamelesi görüyor, devletler ve kurumlar arasında çekişmelere yol açıyorken bizde durum nasıl diye sorulacak olursa, cevabın yüzümüzü güldürmeyeceğini kestirmek zor olmasa gerek. Toplum olarak muhafaza eden, biriktiren, evraka değer veren hafızası güçlü bir yapımız olmadığı için sadece taşınması, kaybolması, el değiştirmesi gayet kolay olan kitap, belge gibi malzemeyi değil, hatta bazı yazarlarımızın mezarlarını bile gereği gibi koruyamadığımız bir gerçektir.”
Elbette ki bu tür arşivlerin elde edilmesindeki kimi güçlükler de bu konuda istenilen ve de arzu edilen bir konuma gelinmesini engelleyen nedenlerin başında sayılmalıdır. Çoğunlukla yazarın ölümünden sonra ortaya çıkan bu durumlar miras paylaşımı sonucunda dağılmadan, ilgisizlik nedeniyle yok edilmeye kadar geniş bir çerçevede yok olup gitmektedir.
Yaygın olan bir görüşe göre ise, bu tür arşivlerin her herhangi bir kuruma (Kütüphaneler, üniversite, vakıf, dernek vs.) bağışlanarak yaşatılması ise bu konudaki örnekler anımsandığında güvenirlilik ve de devamlılık konusunda ne yazık ki haklı sayılabilecek bir dizi endişeyi de beraberinde getirmektedir. Bu tür arşivleri ellerinde tutanların sözü edilen kurumlara olan güvenleri de yaşanan birçok örnekle düş kırıklığı yarattığından pek geçerli bir yol olmamaktadır.
Satma, bağışlanma, ya da bunlara benzer yollarla bu tür arşivlerin kazanılması yollarının tıkalı olması ne yazık ki sayıları her geçen gün azalan bu tür nitelikli arşivlerin yok olmasına zemin hazırlamaktadır. Yitirildiklerinde yerlerine konulması mümkün olunmayan bu tür arşivlerin günümüzde müzayedeler yoluyla özel arşivlere geçmesinin bir dizi yadsınmayacak yararları varsa da sonuçta onların da görünür olma ile devamlılık açısından bir dizi sakıncalar taşındığı bilinmektedir.
Yazar terekelerinin durumu hukuksal, sanatsal, etik ya da diğer alanlarda bir tartışmaya açık bir konudur. Ancak tartışmalar ne düzeyde olursa olsun sonuçta onarın sahiplenerek yarınlara taşınmasında sayısız yararlar vardır.
Arşivcilik, yalnızca toplama, bakımını yapıp sahiplenme ile sınırlı değildir. Sonuçta paylaşıma açılmayan her bir arşiv bir bakıma ölü arşiv demektir.