‘Zirzop’ milletvekilinin sözleri
Türkiye’de gurbette geçimini sağlayan, orada çalışan ve yaşayan emekçilere karşı son yıllarda artan kaba tutumlar dikkat çekmekte. Sokak röportajları yapan bazı kişiler, ellerindeki mikrofonları rastgele insanlara uzatmakta. Mikrofon tutulan kişiler arasında zaman zaman gurbetçi Türkler de yer almakta. Almanya ve Türkiye’deki yaşam, fiyat farkları, emeklilik ve ücretler gibi konular konuşulurken bazen yanlış veya tepki çeken ifadeler de duyulmakta.
Gurbetçiler, bulundukları ülkelerde ağır koşullarda çalıştıklarını, aldıkları ücretin yetmediğini, kira gibi giderlerin yüksekliğini dile getiriyorlar. Muhabirlerin kışkırtıcı sorularına Türkiye ve Almanya’daki yaşama dair Almanya hakkında olumsuz cevaplar da veriyorlar. Bu tür cevaplara kışkırtıcı sokak mikrofoncusunun ve onun çevresinde bulunan insanların soruları da hazır: “O kadar kötü o zaman ülkene neden gelmiyorsun?” Sanki kendileri kalkıp geldikleri köylerine, kasabalarına doğup büyüdükleri yerlere bulundukları büyük kentlerden gidebilmekteler. Bu tür sokak söyleşileri, onlara verilen tepkiler az çok bilinmektedir. Üzerinde uzun süreli durmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Ancak gurbetçileri yaralayıcı olduğunun altını çizmek gerekir. Asıl dikkat çekici olan, bu tür sokak söyleşilerinde sadece gurbetçiler hakkında verilen cevaplar değil; onlara yöneltilen saldırgan tutumların rahatsız edici boyuta ulaşmasıdır. Bu tavrın nedenlerini sosyologların incelemesi gerekir. Ancak görünen o ki, Türkiye’de yaşayan bazı insanlar, kendi yoksulluklarının sebeplerinden biri olarak gurbetçileri görmekte ve bu nedenle öfke sergilemektedirler.
Özellikle Türkiye’deki emekçi, emekli ve dar gelirli insanlarımızın ekonomik sıkıntılarının herkes farkındadır. Bu farkındalığa rağmen bazen kaba saba laf edenler olmaktadır. Türkiye’ye tatile giden gurbetçiye maaşını, emeklilik ödentisinin ne olduğunu, kira giderinin miktarını, hangi arabayı kullandığı soruları sorulurken; Türkiye’nin içişlerine karışan herhangi bir Avrupalıya bu soruları sorma cesaretini bu mikrofoncular kendilerinde neden bulmazlar?
ESKİDEN BİREYLERDEN GELEN SALDIRGANLIK, ŞİMDİ MİLLETVEKİLLERİNDEN
Eskiden bu saldırganlık sıradan bireylerden geliyordu. Ancak artık bu tutumun seviyesi değişmiş durumda. Adı Cemal olan ve Atatürk’ün kurduğu TBMM’de milletin vekili olduğu iddia edilen bir kişi, gurbetçiler için “Zirzop gurbetçinin biri” ifadesini kullandı.
Peki bu kişi neden böyle konuşur? Klişe bir cevapla açıklamak mümkün: “Çünkü gurbetçiler, Türkiye'nin yoksullaşmasını hızlandıran partiye oy veriyorlar.” Evet, Avrupa’nın hemen her ülkesinde gurbetçiler uzun süredir Türkiye’yi yöneten partiye oy vermekteler. “Zirzop” lafını eden ve döne dolaşa Atatürk’ün kurmuş olduğu partiye gelen milletvekili Cemal’in bu konuşması partili arkadaşları tarafından da şiddetle alkışlandı.
Peki ama “Zirzop” lafını kullanan bu kişi ya da partisindeki diğer vekiller, Türk gurbetçilerin sorunlarını, dertlerini ya da sevinçlerini biliyorlar mı? Onların ağzından dinlemişler mi? O gurbetçi neden milletvekilinin bile tepki gösterdiği konuşmayı yapar, biliyorlar mı? Benim bu soruya cevabım tek kelimeyle bilmiyorlardır.
Seçim öncesi ve sonrası ya siyasi çalışmalar ya da turistik geziler için Avrupa’ya gelen bazı milletvekilleri oldu elbette. Ancak bu kişiler, parti teşkilatlarının düzenlediği toplantılarda kürsüden konuşmalarını yapıp, vatandaşın dertlerini dinlemeden salonları terk etmişlerdir.
BİR MİLLETVEKİLİNİN AVRUPA’DAKİ UTANÇ VERİCİ DAVRANIŞI
Yıllar önceydi… O dönem yüzbinlerce işçiyi sokaklara döken bir sendika konfederasyonunun başkanı, bir süre sonra milletvekili olmuştu. Avusturya’nın tek ve çok güçlü sendika konfederasyonu bu milletvekilinin her türlü masraflarını üstlenmiş ve sendika salonlarından birinde konuşmasını sağlamıştı. Onun konuşma yapacağı toplantıyı dostlarımın isteğiyle ben yönetmek durumunda kalmıştım. Milletvekili kürsüye çıktı, benim açılış konuşmama bile izin vermeden konuşmasını yaptı ve soru bile almadan salondan ayrıldı. Kendisine değer verip orada toplanan insanların dertlerini, sorunlarını, sevinçlerini dinlemeye tenezzül bile etmemişti.
Avusturya Sendikalar Birliği temsilcisi sevgili meslektaşım Eduard’a bile selam vermedi. Eduard, arkadaşım Niyazi ve bana dönerek ellerini açtı “Bu ne biçim adam yahu?” der gibiydi. Hatta esprili bir şekilde, “Sorun bari, masraflarına yönelik parasını kime verelim?” diye sormaya çalışıyordu. Salondan ayrılan milletvekilinin arkasından bunu ona bağırarak sormaya çalıştığımızı hatırlıyorum. Niyazi, ben ve Eduard şaşkınlık içindeydik.
Milletvekili, parayı oğlunun askerlik hizmetini bedelli yapabilmesi için ortak olduğu bir Viyana lokantası sahibine verilmesini söyleyerek hem yürüyor hem de geriye dönerek yanıt veriyordu. Eduard, bir sendikacı olarak bu paranın bir işverene verilmesini kabul edilemez bulmuştu.
O milletvekili, işaret parmağıyla bizleri göstererek adeta görev dağıtıyordu. Bizse olduğumuz yere çakılmış gibi kalakaldık. Gözden kaybolduğunda hâlâ şaşkındık. Üçümüz, bu tuhaf deneyimin ardından vedalaşıp ayrılmıştık.
Masraflarının karşılığını oğlunun iş ortağına vermemizi isteyen bu kişi, bugün gurbetçiye “Zirzop” diyen milletvekilinin geldiği partiden biriydi. İşte bu yüzden, gurbette alın teriyle geçimini sağlayan, bazen eğri bazen doğru konuşan insanlar bu tür milletvekillerini çok iyi tanıyorlar. TBMM’inde milletin vekili olduğunu söyleyen bir siyasetçi gurbetçilerin emeğine saygı duyması bir insani sorumluluk değil midir? Bu saygıyı duymayan kişinin partisine sizce oy verirler mi?