Yandex
12 Temmuz 2025 Cumartesi
İstanbul 23°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Filistin’i ‘insanlık ittifakı’ mı kurtaracak

Nadir Temeloğlu

Nadir Temeloğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Gazetelerin ve köşe yazarlarının gündemi, Madleen gemisinin İsrail tarafından durdurulması oldu.
Bazı köşe yazarlarının övgüler dizdiği Greta, imzayı attı, İsrail’den gitti. Bazı aktivistler ise mahkemeye çıkacak. Türk basınında Filistin nasıl kurtulur, İsrail nasıl durdurulur üzerine kafa yoran yazılara rastlıyoruz.

Haklarını yemeyelim, bu konuda en çok kalem oynatan ekiplerden biri Yeni Şafak. Ersin Çelik, “Gazze’ye bir yol” başlıklı yazısında bu konu etrafında fikirlerini yazmış. İnsanlığın, İsrail’in ördüğü korku duvarlarını aşarak Gazze’ye ulaşacak yol ve yollar arayışında olduğunu belirtiyor sayın Çelik. Ama Çelik, İsrail’in devletlere değil, “insanlık ittifakına” yenilebileceğini belirtiyor. Dünyanın kaderinin sivil insanların elinde olduğunu belirten Çelik, “Devletlerin ötesinde, uluslararası kuruluşların üzerinde bir iradeye, büyük bir kalkışma İsrail’i yalnızlaştıracak, nefret objesine dönüştürecek bir yola dönüşecektir.” diyor. Son cümlesi de şöyle: “Varsa başka bir yolu olan söylesin…”

SİVİL TOPLUMCULUK ÇIKMAZ SOKAKTIR

Aslında 9 Haziran’da yazdığımız “Filistin’le deniz yetki anlaşması şart” yazımız bu sivil toplumculuğun eleştirisiydi. “Sivil toplumculuk ideolojisi, burada devletlerin bir günah çıkarma aracı oluyor. Hükûmetler kendi sorumluluklarını bir grup eylemciye yükleyip kenara çekiliyor. İş İsrail’in saldırganlığını durdurmaya gelince kimse fiilen adıma atmıyor.” demiştik.

Evet, “insanlık ittifakı” kulağa hoş geliyor. Ama maalesef bu sivil toplumculuk, belirttiğimiz gibi, başta Türk hükûmeti olmak üzere Müslüman devletlerin suskunluğunu pekiştirmekten başka bir işe yaramıyor. Yol Gazze’ye değil, çıkmaz sokağa çıkıyor. Aslında “insanlık ittifakı” gibi soyut fikirler, topu taça atmaktan başka bir işe yaramıyor. Oysa atılacak fiili çok adım var.

Filistin’i ‘insanlık ittifakı’ mı kurtaracak - Resim : 2

PEKİ YOL NEDİR?

Sayın Çelik’in “Varsa başka yolu olan söylesin” sözleri üzerine biz de somut olarak atılması gereken adımları yazmak istedik:

-Doğrudur, Filistin bir insanlık savaşıdır. Yalnız Arapların ve Müslümanların değil, her milliyetten ve her dinden insanlığın ve bağımsızlık isteyen devletlerin savaşıdır. Bu savaş, bütün insanlığı birleştiren strateji ve siyasetlerle kazanılabilir.

-Maalesef “insanlık ittifakı” önerisi yapan Yeni Şafak ve yazarlarının İran düşmanı yazıları ve manşetleri dikkat çekiyor. Gazete, SETA’nın “Türkiye ile İran arasında çatışmacı rekabet” diye tanımladığı stratejiye uygun yayınlar yapıyor. Yeni Şafak yazarları; Şiî hilaline karşı, Sünni dolunayı kurulmasını savunuyor. “İnsanlık ittifakını” böyle kuramazsınız. ABD’nin ve İsrail’in Sünnî-Şiî kutuplaşması yaratma tertiplerine fırsat tanınmamalıdır. Her türlü nifak ve fesadın karşısında durmak, Filistin’e en büyük katkılardandır. İran’la ilişkiler geliştirilmeli ve sahada işbirliği yapılmalıdır.

-Siyasî tutarlılık ve silahlı kararlılık olmadan Filistin özgürlüğüne kavuşamaz. Bu nedenle ABD ve İsrail ile işbirliği hem Filistin’e hem de komşularımıza ihanettir. Trump’tan medet ummak da ihanettir. Milyonlarca Müslümanı katleden, Kur’ân-ı Kerim yakan NATO’nun içinde insanlık yok. İnsanlık düşmanı ittifakın içinde olup, Filistin için gözyaşı dökmek de samimiyetsizliktir. O halde, siyasî tutarlılık için Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını savunmaktan başka çare yok. Hem NATO’cu hem Filistinci olunmaz. Atlantik sistemi içinde “İnsanlık İttifakı” kurulamaz. Filistin’e giden sargı bezleri Türkiye’nin bu yarasını kapatamaz.

-“İnsanlık ittifakı”nı savunanlar işe Türkiye’den başlamalı. İsrail’e silah taşınan Adana’daki İncirlik Üssü ve İsrail’in gözü kulağı olan Malatya’daki Kürecik Radar Üssü başta olmak üzere, tüm ABD-NATO üsleri TSK’nın denetimine alınmalı ve yabancı askerler teçhizatlarıyla birlikte gönderilmelidir.

-Kafkaslardan Karadeniz’e, Akdeniz’den Hürmüz Boğazı’na, Kızıldeniz’den Umman’a bir cephe var. Bu cephede, bölge devletleri ve halkları, güvenlik ve refah için ABD emperyalizmine ve İsrail siyonizmine karşı ortak mücadele sorumluluğu taşıyor. İnsanlık İttifakı, silahlı kararlılık dahil bu tek cephede devletlerin sorumluluğunu yerine getirmesinden geçiyor.

-ABD ve İsrail PKK/PYD’yi bölücü amaçlarıyla kullanıyor. IŞİD grupları İsrail desteğiyle HAMAS’a silah sıkıyor. Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerini hedef alan etnik ve sahte İslamcı terör örgütleri, Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Rusya ile birlikte ortak silahlı harekâtla etkisiz hale getirilmeli.

-Türkiye, Rusya ve Çin, yıllardır Filistin konusunda ortak tutuma sahip. Asya İnsanlık Mahkemesi kurularak, İsrail’in işlediği suçlar cezalandırılmalıdır.

-Ukrayna bugün İsrail’le birliktedir. Kiev sokakları İsrail bayraklarıyla dalgalanmaktadır. Rusya, ABD-NATO-İsrail’e karşı savaşmaktadır. Bu Türkiye’nin de Filistin’in de savaşıdır. Türkiye yanlış Ukrayna politikasından vazgeçmelidir.

-Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle ABD-İsrail merkezli tehditlere karşı ortak menfaatler temelinde işbirliği adımları atılmalıdır.

-Türkiye’nin elini kolunu bağlayan, Atlantik sistemi içinde boğulmasına sebep olan Batılı finans merkezlerine bağlı, iflas eden borçlanma ekonomisi terk edilmelidir. Londra, New York borsalarından para dilenmek yerine, acilen Millî ve Üretimci Program yürürlüğe konmalıdır.

-Yurt dışında bankalara yatırılan 500 milyar dolar acilen Türkiye’ye getirilmelidir.

-İsrail, Güney Kıbrıs’la işbirliğini derinleştirmektedir. Doğu Akdeniz’i, Türkiye’yi ve Filistin’i savunmada ön mevzi Kıbrıs’tır. KKTC’nin diğer ülkelerce tanınması için bir eylem planı hayata geçirilmelidir.

-İç cephede birlik: ABD-NATO ve İsrail’in iç cephedeki kuvvetlerine karşı topyekûn mücadele şarttır.

Y-CHP’yi anlamak için iki kitap

Hürriyet’ten Nedim Şener, “FETÖ’nün CHP üzerindeki hâkimiyeti kasetle başladı kasetle devam ediyor” başlıklı yazısında, CHP’nin 2010’da Y-CHP olduğunu yazdı. CHP’li Tanju Özcan’ın sözleriyle durumu anlattı.
Okurumuza bu konuda iki kitap öneriyoruz.

Bir; Y-CHP’nin ne olduğunu tam kavramak için: Turhan Özlü, Y-CHP -Kılıçdaroğlu’yla Dört Yıl 2010-2014-, Kaynak Yayınları, Şubat 2015, 552 sayfa.

İki, CHP’nin Y-CHP’leşme sürecinin tarihsel kökleri: Atakan Hatipoğlu, CHP'nin İdeolojik Dönüşümü -Kemalizmden Sosyal Demokrasiye-, Kaynak Yayınları, Ekim 2024, 324 sayfa.

450 milyar dolarlık altın yastık altında

MELİH ALTINOK-SABAH

Savaşlar, ABD ve Çin arasındaki gerginlik gibi sebeplerle tüm dünyada insanlar altına yöneliyor.

Yalnızca yatırımcılar değil, devletler de epeyce bir süredir harıl harıl altın stokluyorlar.

Türkiye de Berat Albayrak'ın Hazine Bakanlığı döneminde yurtdışındaki altınlarını ülkeye getirmişti.

Ancak Türkiye'de durum Batı'dan epeyce farklı. Bizde altın gündelik hayatın bir parçası.
Dün açıklanan yastık altı altın miktarı bunun göstergesi.

Tam 4 bin 500 ton. Yıllık ihracat gelirinin 3 katı. Ederi 450 milyar dolar.

Bu atıl zenginliğin sisteme dâhil edilmesi hâlinde oluşacak kamusal faydayı düşünebiliyor musunuz?

Trump-Musk gerginliği: ‘Yeniden’ geleneksel-dijital çatışması

KEREM ALKİN-SABAH

Başkan Trump ile girişimci Musk arasındaki gerginlik devletin milli egemenliğine dayalı geleneksel anlayış ile, 'dijital siyaset' anlayışına dayalı yeni nesil bir egemenlik anlayışı arasındaki tartışma ve çatışmanın erken sinyalleri olarak ifade edilebilir. 20. Yüzyıl'ın sonlarından bu yana neoliberal 'uç' demokrat anlayışının 'ulus-devlet' kavramının görevini tamamladığına dair iddiası ile, adeta yeni bir dünya savaşına sürükleniyormuşuz izlenimini güçlendiren jeopolitik gerginliklerin 'ulus-devlet' kavramını yeniden yücelttiği bir sürecin içinden geçiyoruz. Dijital siyaset anlayışı, artık küresel dijital platformların sahip oldukları algoritmalar ile, yeni tür bir 'politik aktör' olarak hareket ettiğini savunuyor.

Dijital siyaset anlayışı vatandaşlığın sadece milli kimlikle sınırlı olmadığını, küresel platformlardaki kimlik ve tercihlerden kaynaklanan bir 'veri temelli vatandaşlık' oluştuğunu da belirtmekte. Kamusal alan kavramının artık dijital platformlara taşındığı; her türlü küresel ve yerel meselenin tüm boyutlarıyla dijital platformlarda tartışıldığı vurgulanıyor. Ancak, sorun mevcut jeopolitik ve jeoekonomik gerginliklerin, tartışmaların esasen söz konusu platformların algoritması tarafından da yönlendirildiği gerçeği. Bu nedenle, geleneksel kamusal alana göre, yeni dijital kamusal alanın daha bağımsız olduğunu söylemek te hayli zor olsa gerek. Günün sonunda dijital siyaset alanı klasik kapitalizm anlayışı yerine, 'gözetleyen' kapitalizm anlayışı gibi, her dünya vatandaşını yönlendiren, tüketime teşvik eden bir tartışmalı etkiye de sahip.

Yeni Şafak Madleen İsrail Gazze