Nihat Genç’in ardından: Kalemle direnmenin onurlu hikâyesi
Bazı insanlar yaşarken değil, aramızdan ayrıldıklarında asıl kıymetleri anlaşılır. Çünkü onların yaşamı bir meydan okumadır; eğilmeye, bükülmeye, susmaya zorlayan bir düzene karşı dik durmanın bedelidir. Nihat Genç böyle bir adamdı. Onun kalemi, başı gibi dimdik durdu. Güçlülerin önünde eğilmedi, makamların şehvetine kapılmadı, medyanın rüzgârına göre savrulmadı.
Türkiye'de fikrini bedelsizce söylemenin ne demek olduğunu iyi bilirdi. Bir yazının, bir cümlenin nelere mal olabileceğini, hangi kapıların bir daha açılmamak üzere kapanacağını... Ama o hiçbir zaman yazmaktan, konuşmaktan, susması gereken yerde haykırmaktan vazgeçmedi. Çünkü Nihat Genç için yazmak, sadece kalem oynatmak değildi; yazmak, direnmekti. Korkakların alkışını değil, vicdanlıların duasını isterdi.
Televizyon ekranlarından sürüldü, dergilerden atıldı, gazetelerde istenmedi... Ama o, kendi yolunu çizdi. Kendi mecralarını kurdu. Kendi okurunu, kendi izleyicisini, kendi dostlarını bir bir inşa etti.
ONUN SÖZÜ PAZARA ÇIKMAZDI
Onun gibi düşünen değil, onun gibi hisseden insanlar etrafında toplandı. Her biri, onun sözlerinde kendini buldu. Çünkü onun sözü pazara çıkmazdı. Kalemini ihale dosyalarına ya da protokol masalarına kiralamadı.
Sertti, evet. Kimi zaman fazla öfkeliydi. Ama o öfke, adaletsizliğeydi. Samimiydi. Göründüğü gibiydi. O yüzden de yalnız kaldı. Çünkü bu topraklarda sahici olan, eninde sonunda yalnız kalır. Ama o yalnızlığında bile devleşti.
ONU ANLAMAK İÇİN KARADENİZ’E BAKMAK GEREK
Nihat Genç’i anlamak için önce onun memleketine, Karadeniz’in hırçın sularına, Trabzon’un dik yamaçlarına, o dağların asi rüzgarına kulak vermek gerekir. O topraklardan çıkan her kelime, önce yürekten geçer. O yüzden Nihat Genç’in sözü sadece laf değildi; bir coğrafyanın, bir karakterin, bir duruşun sesiydi.
Trabzonluydu. Ama bu sadece bir nüfus bilgisi değil, bir ruh hâliydi. Dik başlıydı, taviz vermezdi, damarında isyan dolaşırdı. Onun kalemi Zigana Dağı gibi sivri, Maçka’nın dereleri gibi coşkulu, Sürmene bıçağı gibi keskindi.
Birkaç gündür onun ardından yazılanlara, dökülen gözyaşlarına, paylaşılan anılara bakıyorum da... Ne acayip bir çelişki! Hayattayken yüzüne bakmayan, ismini anmaktan çekinen, hatta onu hedef gösteren bazı tipler şimdi süslü cümlelerle methiyeler diziyorlar.
GÖLGESİNE BİLE SIĞINAMAZSINIZ
Nihat Genç gibi onurlu yaşamış bir kalem ehlinin yaşam tarzına ve duruşuna zıt karakterde birileri de “şöyle büyük yazardı, böyle cesur kalemdi” gibi utanmadan X platformunda maval okuyabiliyorlar.
Madem Ankara’da falanca kurumun başkanısınız, yaşarken kendisini neden bir gün konuşma yapmaya davet etmediniz? O kurumun başına ne türlü yalakalıklarla geldiğinizi herkes biliyor.
Patronun gölgesinde “pisik” gibi durmanız mı yoksa elli türlü dalavere ile geldiğiniz koltuğu tutmak için yaptığınız türlü numaralar mı?
Siz kim, Nihat Genç’i anlamak kim?
Siz Nihat Genç’in gölgesine bile sığınamazsınız!..