Bilinmeyen Numaranın Bana Kazandırdığı! (Cüneyt Akalın'ın ardından)
Kimilerinin adetidir, bilinmeyen bir numara ararsa telefonlarını açmazlar. Önemlidir onlar, yoğundur ve rahatsız edilmek istemezler. Genelde mesajlaşırlar… Konuşmayı değil yazışmayı severler… İnsanın sesini mi, nefesini mi sevmezler bilemem ama ne bileyim öyledir işte onlar. Hatta senin gönderdiğin mesajı okuyup okumadıkları belli olmasın diye de mesajlarının okundu raporlarını bile gizlerler. Yarasa gibi yaşarlar ya da hayalet gibi dolaşırlar yaşamlarımızda. Sessiz, nefessiz, yapay zekâ gibi… Zamanları yoktur onların, sürekli koşuştururlar, ne kadar ünsiyet peydâh edeceklerine onlar karar verirler. Ünsiyet peydâh etmek mi? arkadaşlık kurmak, ilişki kurmak demek.
Abi mesajımı görmedin mi? diye de hesap sorarlar. Yahu mecbur muyum ben telgraf memuru gibi makinenin başında yaşamaya, derdin varsa aç söyle. Bu hâl insanı selamsız sabahsız karanlık bir dehlize mahkûm etti ve bunun farkında değiliz. Her gün kat otoparkının asansörüne biniyor ve ahaliye kallavi bir "günaydın" çekiyorum… Şaşkın şaşkın bakıyor ve yeni uzuvları olan telefonlarına gömülüyorlar. Hatta ters ters bakanına bile rastladım. Çook nadir de olsa homurdanarak Günydnnn! diyeni arada çıkıyor. Sanırım birkaç yüzyıl sonra insanın anatomisi de değişecek, parmak uçları kalem ucu gibi ince yaratıklar olacağız. Parmak ucu ince, dünyaları kaba ve yaşamları daracık yaratıklar haline gelme yolunda hızlıca ilerliyor insanoğlu.
Kimileri ile bu durumu konuşmaya başlayınca emperyalizmden girip kapitalizmden çıkıyor ki aklınız durur… Dünya tarihi, siyaset, politika, ekonomi, sınıflı toplum, sınıfsız toplum, ilkel komünaller, köylülük… Büyük laflar, teoriler havada uçuşuyor. İyi de sokakta kıyamet kopuyor emmi! Sen bu lav akınına karşı hangi barikatı oluşturuyorsun onu de hele!
Sosyologlar, psikologlar, müzikologlar, patologlar, ideologlar, o-loglar, bu-loglar ortalık yıkılıyor ama sokaklardan başka bir hayat akıyor hiç de anlatılanlarla paralel değil gibi.
Bu kadar lafı niye ettim dersiniz?
Şimdi dönelim yazının başına…
Birkaç yıl önce bilinmeyen bir numara beni aradı. Bu arada hemen söyleyeyim bütün bilinmeyen numaralara yanıt veririm. Bilinmeyenden kaçmam bilakis severim! Dostlarım bilir telefonu açtığımda da tanıyayım ya da tanımayayım "buyurun efendim" demek adetimdir. Aynı üslûbla açtığımda karşımdaki tok ses "rica ederim Ataer buyurmak için değil Bilim Ütopya ve Aydınlık Gazetesi yazılarınız üzerine biraz sohbet etmek için sizi aradım" dedi ve koyu bir muhabbet başladı.
Arayan bir bilim insanı. Müzik teorisi, Cumhuriyet'in sanata ve müziğe yaklaşımı, Selçuklu ve Osmanlı müziği üzerine yazdığım yazıları okumuş bir bilim insanı. Alanı müzik olmasa da bir hayli birikimli ve hararetli bir tartışma için sürekli "tahrik" ediyor. Bayılırım böyle tartışma ortamına… Yaklaşık bir saatten fazla konuştuk. Sanat, müzik, edebiyat, biraz felsefe, siyaset, günlük hayat, tarih vs.
Hızımızı alamadık "var mısın?" dedik Erkan Yücel Kültür Merkezi'nde tartışmaya devam edelim. Randevulaştık ve 2 hafta sonra seyircimizin önünde muhteşem bir tartışma açtık. Büyük keyif… Müzik, tarih, bilinen, bilinmeyen, duyulan, duyulmayan bir sürü konu ve zaman akıp gitti. Alkış kıyamet tadı damağımızda kalan bir gün oldu.
Sonrasında hep dost olduk, arkadaş, yoldaş… Hoca tâlip ilişkisi ile ne çok şey öğrendim kısa zamanda. Hep tâlip oldum, taleb ettim. Hiç hayır demedi anlattı ve hep sordu. Disiplinler arası tam bir beslenme ilişkisi yaşadık. Hiç unutmam ağzım köpüre köpüre "Mehter'den Mızıkaya geçişimizi saatlerce anlattığımı ve "Beethoven Cumhuriyetçiliğini" birlikte derinleştirdiğimizi.
İyi ki hep konuşmuşuz ve hiç yazışmamışız, iyi ki o ilk telefonu açmışım. İyi ki bilinmeyen numaraya "kimsiniz?" diye soğuk bir mesaj göndermemişim. İyi ki bu bilge insanla yazımızın ilk paragraflarındaki konuları uzun uzun konuşup hasbihâl etmişiz. İyi ki birlikte hem Aşık Veysel, hem Zekâi Dede, hem Beatles dinlemişiz. İyi ki telefonun diğer ucunda Cüneyt Akalın varmış!
İyi ki telefonun ucundaki bilinmeyen numara yaşamımdaki en güzel ve anlamlı anıların kahramanı olmuş. Birlikte TV programı yapmayı hayal etmiştik olmadı. Ama onun hayal ettiklerini yapmak da boynumuza borç olsun… Akademisyen olma çemberini kırıp gerçek anlamda entelektüel olmanın en uzun yaşayacak örneği olan Akalın hocama kocaman bir güle güle derken, ülkem tarihinde yerini alacak Akalın hocaya da Hoş geldin demenin zamanı gelmiştir!