Yandex
25 Haziran 2025 Çarşamba
İstanbul 23°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sanat ve sanatçıya boykot!

Ekrem Ataer

Ekrem Ataer

Gazete Yazarı

A+ A-

Temelde yerel ve merkezi yönetim mantıkları kültür-sanat alanına; "memur sanatçı" mantığı ile yaklaşır. Mesele kamusal yönetim değil politik kazanç ya da şirket kârlarıdır

Sivil toplum hizmetlerini rant kapısı haline getirmenin en kestirme yolu şirketleştirme, taşerona teslim etme yani özelleştirmedir. Özal liberalizmiyle gündemimize giren özelleştirme; toplum yaşamına "bir parmak bal tattırarak" yola çıkmış, süreç içinde emeği ve ulusal birikimi köleleştirerek yoluna devam etmiştir. "Balayı günlerinin yüz görümlüğü" olarak özel televizyonlar, gümrük kapılarının açılması, ithal arabalar vs. toplum yapısında ciddi bir dönüşümü ve bireycilik canavarının uyandırılmasını sağlamıştır.

Tekelleşen ve yalnızca kendisiyle yarışan yerli sermaye ise bir anda başka bir devle karşı karşıya kalmıştır. Yerli üretimin kendini gözden geçirip üretim kalitesini ve hacmini geliştirmesi gerekirken dışa bağımlı bir üretim ve ekonomi modeline esir edilmiştir. Kamu işletmelerinin gözden düşürülmesi ve pazarlanması bu süreçte tohumlanmıştır.

Sosyal yaşam özelleştirme eli ile metamorfoza uğratılıp; köşe dönmecilik, fırsatçılıkla toplum yapısına asıl büyük darbe indirilmiştir. Minare çalınmamış düpedüz yıkılmış yeni tapınağın kapısına “Serbest Piyasa” ya da “Rekabet Ortamı” tabelaları asılmıştır.

KAMU HİZMETLERİNİN VE SİVİL TOPLUMUN ŞİRKETLEŞMESİ

Her gelen iktidarın yol haritasında değişmeyen istasyon, özelleştirme politikalarıydı. Asıl büyük tehlike, sosyal devlet anlayışının devlet eli ile özelleştirilmesiydi. Özel okullar, hastaneler, sağlık sigortaları, bankacılık sistemi, ulaşım, haberleşme gibi stratejik alanlar globalizmin sofrasına altın tepsi ile sunuldu. Her ne kadar "devlet kontrolünde" olduğu iddia edilse de bu gemi artık uluslararası sermayenin ve siyaset kamplarının dümen suyuna sokulmuştu. Bu noktada en büyük kârı yapanlar en büyük sosyal sapmaları da beraberinde getirdi.

Özel okullar ve hospitalleşen hastanelerle gemi azıya alan sistematik dönüşüm elini yerel yönetimlere atmakta da gecikmedi. Şehr'emâneti kültürü Belediyeciliğe ve oradan "Yerel Yönetim" tanımlamasına akarken adıyla birlikte içeriği ve işleyişi de dönüştürüldü. Şehrin emaneti holdinglere terkedildi.

BELEDİYE HOLDİNG DÖNEMİ

Hızlıca anonim şirketlerle özelleşen belediyecilik mantığı, şirketlerin görünmez ortaklığı ile "Belediye Holding"lere, Başkanlık makamı da halk iradesiyle seçilen Ceo (sio) mantığına devşirildi. Lakin özelleştirilen hizmetlerle olumluya doğru dönüşüm kamudan destek buldu. Buldu çünkü; öncesinde yığılan çöpler, yetersiz alt ve üst yapı hizmetleri bir anlamda yeni sistemin öncü projesi olarak neredeyse desteklenir olmuştu. Yeni otobüsler, çöp araçları, ulaşım hizmetleri vs. toplumda hızlıca "modernite ve çağdaş hizmet" algısını yaratırken diğer yandan emeğin köleleştirilmesi ve kamu hizmetlerinin kazanç kapısı olmasını da beraberinde getirdi.

Belediyecilik kamu hizmetidir ve kazancı tüm toplumun hanesine yazılır. Holding Belediyeciliğinin mantığı ise yalnızca kârdır, artı değerdir. Hiçbir AŞ hedefine kamu yararına kâr mantığını koyamaz bu ticaret mantığının fiziğine aykırıdır. Onun için “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” lafı dile pelesenk olmuştur. İstanbul’u almak demek Türkiye pastasının en büyük dilimine sahip olmak demektir.

HOLDİNG BELEDİYECİLİĞİNİN YARATTIĞI KÜLTÜR SANAT ORTAMI

Tüm bunlara dayalı olarak belediyeler eliyle yaratılan "Kültür – Sanat" ortamının fotoğrafına baktığınızda; masanın üzerinde aklın alamayacağı kadar büyük bir pasta, pastanın etrafında oturanlar, ayakta duranlar ve kapının önünde bekleyenleri göreceksinizdir. Bu fotoğrafı çeken makinenin deklanşörüne 80’lerden beri basılıyor.

Her holding kâr hanesine artı değer kazandıracak çalgıcı, şarkıcı, resimci, heykelci, yazıcı, çizici ne varsa bünyesine çeker ve topladığı figürler üzerinden hem siyasi kazanç hem de dev bir ekonominin "anlaşılır hale!" gelmesini sağlar. İşte onun içindir ki 5 liralık hizmet 5 milyona ihâle edilir. Bu uygulamanın iktidarı muhalefeti yoktur sistem bir bütün halinde yoluna mutlak mutabakatla devam eder! Sahnenin önündeki karşıtlık tamamen sanal ve aldatmacadır.

Yıllarca belediyeler ile neredeyse sıfıra yakın karşılıklarla çalışmalar yaptık. Süreç içinde etrafımızda olup biteni ve arpalandırmaları gördükçe karşı dursak da sistemin bir şekilde dışladığına çok kez tanık olduk ve bizzat yaşadık. Çarka çomak sokmanın elbet bedelleri olacaktı ki oldu da. Temelde yerel ve merkezi yönetim mantıkları kültür-sanat alanına; "memur sanatçı" mantığı ile yaklaşır. Mesele kamusal yönetim değil politik kazanç ya da şirket kârlarıdır.

BİR DE MESLEK ÖRGÜTLERİ MESELESİ VAR!

Asıl büyük tehlike Meslek Örgütlerine şirket kurma hakkının verilmesidir. Kılıf da hazır; "üyelerin yararına kâr amaçlı! "Güler misin ağlar mısın? Bir ara onu da ayrıntısı ve yaşanmışlıklarıma dayalı olarak yazarım.

SON DURUM

Dükkân Siyaseti’nin ve Holding Belediyeciliği’nin dışında kalan kültür- sanat ahalisi boykot edilip linçe uğratılıyor. Şirketin ya da dükkânın menfaati mevzuubahis olunca sanat ve kültür tam anlamıyla teferruattır. Ticaretin değişmez kuralı da budur.

ÇÖZÜM:

Hızlıca yerelde ve merkezde kamucu yönetim ve hizmet anlayışına geçilmelidir.

Para makinesi ve arpalık haline getirilen AŞ'ler belediyecilik ve merkezi yönetim mantığının birçok alanından çıkarılmalıdır.

Tüm bunlara dayalı olarak boykot edilen sanatçı listelerinin uzayıp gitmesi kaçınılmazdır.

belediye