Kadim Ülker

kadim.uelker@gmail.com

Son Yazıları

‘Çiçeğimi kopardın sen’

Herkesin Deniz Gezmiş ile ilgili kendine özgü bir anısı vardır. Anlatırlar hep. Bizim köye geldiği bile anlatılanlar arasındadır. İspat etmek olası değildir. Bu anılar Deniz Gezmiş'e duyulan saygıdandır.

Yazının Devamı

Özgün bir işçi örgütü: İşçi Odası

1848 yılı Sanayi Devrimi sonrasında liberal burjuva aydınları işverenlerin yükünü hafifletmek için Avusturya’da İşverenler Odası’nın kurulmasını savunurlar. Ve bu düşünceyi kısa sürede hayata geçirirler. O yıllarda Avusturya sendikacıları da aktiftir ve 1872 yılından itibaren İşverenler Odası’na karşı bir güç olarak İşçi Odası’nın kurulmasını talep ederler. 1811 ile 1882 yılları arasında yaşamış Fransız Louis Blanc fikir babasıdır. Blanc, 1939 yılında yayımlanan “İşçinin Örgütlenmesi” kitabında devletten sosyal sorunların çözülmesini talep eder. Blanc, 1848 Devrimi sırasında ise Fransız Dışişleri Bakanı olur ve Avrupa’da ilk İşçi Odası kabul edilen İşçi Komisyonluğu kurulmasını sağlar.

Yazının Devamı

Avusturya’da 2023’ün iz bırakan bazı olayları

Ömrümüzden bir yıl daha gitti. 2023 yılında dünyada olan biten olaylardan Avusturya gündemi çok da önemsenmedi.  Aslında normal günlük yaşanan olaylardan farklı bir şey de yaşanmadı.

Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin’e saldırısı vardı Avusturya gündeminde. Bu da hep Batı gözüyle dile aktarıldı. Basında Filistin yoktu, “Terörist Hamas saldırıları”, “İsrailli rehineler” ve ekim ayının ilk haftasında Hamas roketleri sonrasında İsrail ile dayanışma göstergesi olarak başbakanlık çatısına hemen İsrail bayrağı asmalar vardı. Birkaç yıl önce yine aynı yere aynı bayrak asılmıştı da Avusturya’da ciddi bir protesto olayı yaşanmıştı. Hatta eski cumhurbaşkanlarından Dr. Heinz Fischer “Filistinli çocuklar İsraillilerden daha değersiz değildir” ifadesini kullanmıştı. Bayrak kısa sürede yerinden indirilmişti. Bu defa ses çıkaran olmadı.

Yazının Devamı

Almanca konuşulmayan evler

Almanların en çok satan ve okunan gazetelerinde Bild’de geçtiğimiz yılın kasım ayında bir haber yer almıştı. Haberdeki başlık aynen şöyleydi: “103 çocuktan sadece bir çocuk evde Almanca konuşuyor.” Bu haber başlığının altında, “Neukölln rektörü Araplaştık dedi” ifadeleri yer aldı.

Gazetenin muhabiri Hildburg Bruns’un haberine göre, tanımış olduğu 20 öğrencilik sınıfta, okula yeni başlayan çocukların hiçbiri evlerinde Almanca konuşmuyormuş. Bu sınıftaki çocukların konuştukları diller, 15 çocuk Arapça, 2 öğrenci Türkçe, bir öğrenci İspanyolca, bir öğrenci Hırvatça ve bir öğrenci ise Taylandca konuşuyormuş. Okul Berlin’in Neukölln mahallesinde bulunuyor. 2022 nüfus sayımına göre, 160 milletten 329 bin 476 kişi yaşıyor. Bu mahalle Almanya'da en kalabalık yerleşim yerlerinden biridir ve Berlin’de Amerikan üssünün bulunduğu yere yakın. Bu bölgede üniversite öğrencileri de yoğun yaşıyor. İşte bu mahallede bulunan okulun müdürü Astrid-Sabine Busse “alarm” ilan etmiş, “Araplaştık.” Bu okula, 2023’te 103 öğrenci başlamış. Bu öğrencilerden “sadece birinin evinde Almanca” konuşuluyormuş. Haber özetle bu bilgilerden ibaret.

Yazının Devamı

‘Aşık Veysel Yılı’nın Viyana etkinliğinden (2)

Yunus Emre Enstitüsü Viyana (YEE Viyana) Temsilciliği Âşık Veysel’in aramızdan ayrılışının 50. yılı nedeniyle Viyana’da düzenlediği söyleşide yapmayı düşündüğüm konuşmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Aşık Veysel ilk defa Kürt Kasım lakaplı komşularıyla köyünden çıkar ve yürüyerek Sivas'ın Zara ilçesine bağlı Yalıncak köyüne gider ve orada Yalıncak tekkesinde hizmet eden Gülizar Ana ile evlenir ve köyüne döner. Gülizar Veysel’in ikinci eşidir. Gülizar Anadan önce Veysel Emminin hayatında Esme Ana olmuştur.

Yazının Devamı

‘Aşık Veysel Yılı’nın Viyana etkinliğinden

Bir yılı daha geride bıraktık. 2023 yılı benim için üretken geçti, çok çalıştığımı düşünüyorum. Hayatımın bir parçası olan işimin yanında yazılar hazırladım, güzel konferanslara sebep oldum, eski dostları ziyaret ettim. Çok erken kayıplarım da oldu, dost ve arkadaşlarımı yitirdim.  Ömrüm boyunca onları yüreğimin bir köşesinde saklayacağım.

2023 yılı UNESCO tarafından ‘Aşık Veysel Yılı’ ilan edilmişti. Bu yılda çeşitli çevreler Aşık Veysel’i andı. Veysel benim için önemli, doğduğum topraklarda yetişti. Biz de onun gölgesinde geliştik. Anmaları mümkün olduğunca sosyal medya aracılığıyla takip ettim. Bu anmalarda ilgiyle izlediğim kişiler de oldu. Bunlar karı koca Nazander Süzer Gökçe ve eşi Gürsel Gökçe oldu. Nazander dayı tarafından kuzenim. İki kişi bir kültür kurumuymuşçasına yurt içi ve yurt dışında sergiler düzenlediler, çok kaliteli kitapların basılmasına sebep oldular. Bastırdıkları kitaplar Türkçe ve İngilizce oldu. Ayrıca aynı kitabı görme engellilerin de faydalanabileceği şekilde hazırlattılar.

Yazının Devamı

Aç kumar makinaları yuva yıkıyor

Babaevinde elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan ortaokul, lise, bazen üniversite mezunu hanımlar evlenerek, gurbete çıkmışlar. Gitsin, başını kurtarsın diyerek gurbete gönderilen, hiç de azımsanmayacak sayıda olan bu genç kadınlar tam bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.  Kocadan kayın biradere, ondan da kaynana ve kayınbabaya kadar önüne gelenden dayak yedikleri gibi; çalışan hanımların işyerlerinde aşağılanmaları da cabası.

Türkiye’de lise mezunu olan genç hanım “işyerindeki aşağılamaları hissetmemek için hap alıyorum sürekli” diye anlatıyordu. “Ama hapkolik oldum bu seferde” dedikten sonra, bazılarının aksine işten çıkarılmasını aşağılanmaktan kurtulma biçiminde yorumluyor ve onun sevincini yaşıyordu.

Yazının Devamı

Türk işçi göçü hazırlıkları ve işçi gündemi

Avusturya’nın gündemi görebildiğim kadarıyla dış politikada İsrail ve Ukrayna’nın yanında durmak, iç politikada ise sendikalar ile işverenler arasındaki toplu sözleşme bilek güreşlerinden oluşmaktadır.

Enerji masrafları, temel gıda ürünlerindeki yüksek fiyatlar özetle enflasyon ve ekonomide durgunluk hala ciddiyetini koruyor. Bu konu son birkaç yılın sorunu olarak gündemde…

Yazının Devamı

Türk Sinagogu ve Nazilerin Kasım Katliamı

Yine bir kasım ayı geçiyor. Bu ayda ‘Kasım Katliamı’nda ölenler törenlerle anılmaktadır. Kristal Gece (Kristallnacht) veya diğer bilinen adıyla Kırık Camlar Gecesi olarak da bilinmektedir.  Bu sene Kristal Gece Anma Etkinlikleri özellikle Avusturya’nın Graz kentinde biraz hareketli geçti. Kentin belediye başkanına, bir dernek konumunda olan Museviler, “anma törenlerine gelmeyin” dedi. Bu durumun nedenini de, “Çünkü siz Filistin tarafındasınız” sözleriyle açıkladılar.

Nazilerin ifadesiyle “Kristallnacht” denilen 11 Kasım gecesi meydana gelen Kasım Katliamı’nda neler olmuştu? Alman diplomat Ernst vom Rath’ın Paris’te Yahudi bir genç tarafından öldürülmesinden sonra Naziler Avusturya ve Almanya’da Yahudi “avına” çıktı. Böylece, Nazilerin emriyle Yahudilere saldırılar 9 Kasım 1938 gecesi başladı.

Yazının Devamı

Petrole niyet suya kısmet ve Steiermark’tan notlar

Avusturya sağlık sisteminde diğer hizmetlerin dışında çok önemli iki tedavi biçimi daha vardır.  Bunlardan birisi kur, diğeri ise rehabilitasyondur. Aralarındaki fark, kur sağlık durumunun devamını sağlamak için önceden yapılan sağlık hizmetidir. Rehabilitasyon ise bozulan sağlık durumunun yeniden düzeltilmesi, yani tedavi edilmesidir.  Kur ve rehabilitasyon için üç veya daha fazla süreliğine bir sağlık merkezinde sağlıkçıların kontrolünde çeşitli terapiler uygulanmaktadır. Sağlık merkezi bir otel kompleksi dâhilinde de olabilir. Otel ve terapi masraflarının bir miktarını sigortalının üstlenmesi şartıyla, esas önemli kısmı emeklilik sigortası kurumu tarafından üstlenilir.

Sizler bu yazıyı okuduğunuzda kurda bulunma süremin ikinci haftası da dolmuş ve önümde sadece bir hafta daha sürem kalmış olacak.  Kur yerim Avusturya’nın zengin ve en güzel köşelerinden olan Steiermark eyaletinde. Bu eyalet; ormanı, şarabı, termal su ve kabak ürünleri ve kabak yağıyla zengin. Erkeklere mesane kanserine karşı tüketilmesi özellikle önerilen kabak çekirdeği yağı Steiermark eyaletinin siyah altını diye adlandırılır.

Yazının Devamı

100. yıl marşları

Bu sene yaz tatilimin dolu dolu geçtiğini belirtmek isterim. Ankara’da bulunduğum sırada diğer eski dostlarımın, arkadaşlarımın ve büyüklerimin ziyaretinden başka kırk yıllık candan arkadaşım Erol Sanburkan’ı da yattığı hastanede ziyaret ettim, geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Arkadaşımın hastaneden çıktıktan sonra da onunla uzun yıllar görüşmemenin hasretiyle defalarca buluşup dertleştik ve uzun uzun sohbetler ettik. Sohbetimiz sırasında yakında çıkacağını söylediği bir kitap projesi ve Cumhuriyetimizin 100. yılına dair yazmış olduğu marş sohbetimizin konularıydı. Kendisinin de bir marş yazdığını ve besteletmek istediğini buna ait görüşmeler yapacağını dile getirdi. Onun bu konuyu açıp da bana yeni bir yazı konusu verdiğinden ve yardımından dolayı arkadaşım Erol Sanburkan’a çok teşekkür ederim.

Bilindiği gibi marşlar her ülkede toplumun tamamı ya da bir bölümü tarafından özel günlerde ya da zamanlarda birlikte ezgiyle söylenen parçalardır. Her marşta bir kültürel derinlik, tarihsel geçmiş, bir eylemi, işi, kişiyi ya da kişileri yüceltme, söyleyişte de bir coşku vardır. Ayrıca; bir ulusu ilgilendiren herhangi bir konu ile ilgili bir marş yazılacaksa bu işin de son derece ciddiyetle ele alınması gerekir.

Yazının Devamı

Çorba bulamayan hamburger yesin

Avusturya’nın sadece Avrupa’nın değil dünyanın en zengin ülkelerinden olduğu bilinmektedir. Bu zenginlik içerisinde Avusturya’da da yoksulluk, yoksulluk sınırı gibi konular sık sık gündemi meşgul etmektedir. Korona salgınından sonra ortaya çıkan bu yoksullaşma ve yoksullukla ilgili siyasetçilerden yapılan açıklamalar gündemi belirlemektedir. “Fakirliğin sebebi çalışmamaktır” demişti bir siyasetçi. Daha sonra başka bir siyasetçi ise çocukların yeterince beslenememesine dair düşüncesini belirtmiş, o beslenememenin nedenlerini anlayamamıştı. Ve ailelerin ellerine geçen parayla “Çocukların her gün yeterince elma yiyebileceğini” belirtmiş, elmayla hem de gül gibi beslenebileceklerini dile getirmişti. İlginç olan bu açıklamaların hepsinin sahibi zenginler kulübünün temsilcisi Avusturya Halk Partisi (ÖVP) siyasetçileri oldular.

Geçtiğimiz günlerde buna benzer bir açıklama ülkenin Başbakanı Karl Nehammer tarafından dile getirildi. Partilileriyle özel bir toplantıda yapmış olduğu ifade ciddi tepkilere sebep oldu. Partili arkadaşlarıyla kapalı bir ortamda konuşması yine partili bir arkadaşı tarafından videoya kaydedilmiş ve video iki ay sonra basına servis edilmiştir. Konu yine çocukların yeterince beslenememesi ve çocukların günde sıcak bir öğün yemek yemedikleri düşüncesiyle başbakanın hemfikir olmadığı dikkat çekti. Başbakan Karl Nehammer konuşmasında “Anne babalara ne oluyor? Ne demek Avusturya'da çocuklar sıcak yemek yiyememekteler? Sağlıklı olmasa da pahalı olmayan, 1,5 avroya MC Donald’den bir hamburger alınabilir, patates kızartması da istenirse toplam 3,5 avroya sıcak bir yemek yenilebilinir” sözlerini dile getirdiği gözlemlendi.

Yazının Devamı

Tatilde eski dostlar ve izleri

BU yazı yıllık tatil sürecinde yazılmış bir yazıdır. Sevgili okuyucum ricam sizden fazla bir beklentiniz olmasın bir de sürçü lisan edersem bağışlayın. Okuyucum bağışlayıcıdır.

Üç haftadır Türkiye’de yollardayım. Bu süre içinde yıllar yılı görmediğim ağabeyler, arkadaş ve dostlarla buluşma olanağı buldum. Bundan da çok mutlu oldum. Bir pazartesi gecesi havaalanına indim. O gece uyuyup araba kiralamak için gittiğim firmadan arabamı aldım. Ankara’da araba kiralamak isteyenlere Tunalı Hilmi Caddesi Mert Araba Kiralama İşletmesine gitmeleri önerilir. Sorunsuz kiralama işini gerçekleştirebilirsiniz, Murat Bey dürüst, saygılı genç bir işletme sahibi.

Yazının Devamı

Göçün 60. yılı yaklaşırken hatırlanması gereken o kişi

ÖNÜMÜZDEKİ dönemde işçi göçünün 60. yılı kutlamaları olacaktır. Bu kutlamalarda onur belgeleri verilecek, kişi ve kurumlar hatırlanacaktır. Tarihi binaların tarihi salonları bu kutlamalara şahitlik yapacaktır. Hak eden etmeyen kişiler buralarda boy gösterecektir. Bu kutlamalarda mutlaka bir şahsiyet anılmalıdır. Bu kişi şu anda Yozgat'ta yaşamakta ve muhtaç ailelerin kız çocuklarını okutmaya çalışmaktadır. Bu kişi Kâmil Sedat Uyar’dır. Viyana’da Türkler onu Sedat Bey diye tanırlardı. Bu kâmil insanın Kamil’ini bilmezdi kimse.

Tanırlardı, bilirler ve bilmezlerdi diyorum. Çünkü babam da dahil olmak üzere “Sedat Bey” diyenler çoktan bu dünyadan göçtüler. Sedat ismi sadece bir isim değil adeta bir kurumdu, kurumlaşmış bir isimdi.

Yazının Devamı

Anadolu'dan Avrupa'ya giden ilk insan kimdir?

ANADOLU'DAN Avrupa'ya göç eden Türklerden olduğumu üzülerek belirteyim. Önce liseyi, sonra da üniversiteyi bitirdiğimde Türkiye’de de iş bulamayınca Avusturya'ya gittim. Göçmenlerden bir birey olarak Viyana’ya gelen giden ilkler hep ilgimi çekti.Şüphesiz bu ilkelerden birisi değilim. Ancak bir ilklik halim var, onu sırası gelince başka bir yazının konusu yapabilirim. Şimdi bir sorum olacak: Avrupa’ya Anadolu’dan, dolayısıyla Türkiye’den tarihte göçen ilk kişi ya da kişiler kimdir dersiniz? Viyana kuşatmasına katılan askerler mi sizce? Hayır, bilemediniz. Viyana kuşatmasına gelenler değil, daha eskileri de var onların. Anadolu insanının Avrupa'ya gelmesi daha eskilere dayanmakta.Geçenlerde Avusturya medyasında bir haber vardı. Haber Avusturya basınını hayli meşgul etti. Okuduktan sonra da öyle bir keyiflendim ki sormayın gitsin. Gazete haberinin birkaç adet fotokopisini yapıp, sevip saydığım meslektaşlarıma okumaları için onları dağıttım. Şaka yollu da olsa onlara “Bakın esas siz Avusturya’ya sonradan geldiniz, biz burada sizden daha önceyiz diyerek takıldım. Geçtiğimiz yıllarda Avusturya ekonomisine 40 yıllık hizmet plakatımı da alınca “Oturun oturduğunuz yerde, siz henüz annenizin karnında bile yokken, ben vergimi, sigorta primini ödeyerek ve emeğimle Avusturya ekonomisine katkıda bulundum, bu ülkede 40 yıllık emeğim var” sözlerinin de keyfini çıkardım. Ancak kahkahalarımızı yine de birlikte, dostça attık. Konuyu dağıtmadan gelin birlikte 1991 yılına gidelim derim.1991 yılında bugünkü İtalya ve Avusturya sınırı olan Alp Dağları Öztaler adlı bölgede bir ceset bulunmuştu. O yılın özellikle çok sıcak geçmesinden dolayı, eriyen buzların arasından bir ceset çıkmıştı. Buzların arasından çıkan cesetle daha sonra birçok araştırma yapıldı.

O zamanlarda yapılan açıklamaya göre 3208 metre yükseklikte bulunan ceset, o kişinin ölümden 3200 yıl buzullar arasında kalmış denildi. 3200 yıl buz altında kaldığının açıklaması o zamanlar uzmanlar tarafından ifade edildi. Alplerin buzları cesedi adeta mumyalamış ve günümüze kadar getirmişti. Bulunan bu ceset erkek cesedi olduğundan ve bulunduğu yerin Tirol eyaletinde Öztal’den yola çıkarak ona Ötzi adı verildi. Ötzi aşağı Ötzi yukarı, o yıldan bu yana çok çeşitli araştırmalar yapıldı. 2001 yılında çekilen röntgen sonucunda cesetin omzunda bir ok yarasının bulunduğu, büyük ihtimalle de bu ok yarasının onun ölümüne sebep olduğu açıklanmıştı. Ceset müzeye konuldu, sonraki yıllarda Ötzi’nin DNA'sı araştırılmaya devam edildi. Görünümünün nasıl olduğu merak edildi. Vücut yapısının ve suratın resmi çizilmeye çalışıldı. Nihayetinde Avusturya veya İtalyanların atası olduğu iddia edildi. Günümüzde Ötzi müzede ziyaretçilerini beklemektedir.Ötzi müzede beklerken, hakkında sürekli araştırmalar yapıldığı ve yeni bulgulara ulaşıldığı biçiminde zaman zaman basında haberler yer alıyordu. Yanında bulunan malzemelerden de yola çıkarak avcı olduğu iddia edildi. Daha sonra köylü, o da yetmedi Ötzi çobandır denildi.İki hafta önce Ötzi ile ilgili yeni haberler basına yansıdı. Alman Max Planck Enstitüsü’nden Albert Zink yapmış oldukları bilimsel çalışmalarla ulaşmış oldukları yeni bilgileri basına duyurdu. Yapılan DNA araştırması ile ortaya çıkan bu yeni bilgilere göre, eskiden belirtilen bazı bilgilerin doğru olmadığı belirtildi. Ötzi’nin bir köylü olduğu, cilt renginin koyu renk, kafasında saç bulunmadığı belirlendikten sonra, çok da sağlıklı olmadığı, şekerinin yüksek olduğu dile getirildi. Alplerde çok yürümesinin sağlığına olumlu katkıda bulunduğu gibi yeni bilgiler aktarıldı. Avrupalıların suratında çok rastlanan çillerin de Ötzi’de bulunmaması verilen bilgiler arasında yer alırken, biraz fazla kilolu olduğu da araştırma sonucu olarak ifade edildi.Yazımın başında belirttiğim keyfin kaynağı ise daha sonra gelmekte. Gen kontrolleri ve araştırmaları sonrasında Ötzi’nin ne İtalyan ne de Avusturyalı, hatta ne de Avrupalı olduğu haberlere manşet oldu. Ötzi’nin esas olarak üç bin iki yüz yıl önce Anadolu`dan gelmiş olmasının kuvvetle muhtemelen olduğu antropolog Albert Zink tarafından açıklandığı basında ifadesini buldu. Gazetelerin haberinde Ötzi bugünkü Türkiye’den geldiği yazıldı. Ötzi’nin bulunmuş olduğu müze müdürü, diğer bilim ve yetkili insanlar Zink’in açıklamasına itirazı olmazken, onun açıklamalarını desteklediler. “Önemli olan Ötzi’nin senin benim gibi normal bir insan olmasıdır” ifadelerini de kullandıkları dikkat çekti.Gazetelerin haberi verişleri de ilginçti. Bulvar gazetelerinden, ciddi gazetelere kadar basın haberi “Ötzi bugünkü Türkiye’den gelmiştir”, “Ötzi’nin ataları Anadolu’dan” gibi manşetler ile gördü. Dahası konuyu bu başlık altında verirken, Avrupa'ya göçün 7000 yıl önce başladığını, özellikle Kafkaslar’dan Avrupa’ya yüzyıllar öncesinde göçün olduğunu, Ötzi’den yüzyıllarca önce Avrupa'nın göç ile tanıştığı gazetelerde yorumlandı. Ötzi’nin yöre insanı ile çok da birlikte yaşamanın da olmadığı yazılanlar arasında yer aldı. Neden olarak da Ötzi’nin cesedinin bulunduğu yerin insanlarının kendi içinde kapalı yaşamalarının olduğuna dikkat çekilen başka bir nokta oldu.Buzullar eriyip de yeni Ötzi’ler çıkmadığı taktirde Anadolu'dan göç eden ilk insanın Ötzi olduğu bilim insanları tarafından da kanıtlanmış oldu. Bakalım Ötzi’nin adı değiştirilecek mi, göreceğiz. Zira basında isimde değişikliğe gidilmesi gereken yorumlar da bulundu.

Yazının Devamı

Çakmak çakar üstümüzü kuruturuz 

Kerim’i uzun yıllardır tanırım; candır, dosttur. Arkadaş çevresinde sevilir, sayılır. Çalışkan ve yardımseverdir. Yıllardır montaj işçisi olarak büyük bir mobilya mağazasında çalışır. Yatak, ağır koltuk ve mobilyaları sırtında binaların son katlarına kadar taşır, onları kurar ve işine geri gider. Akşamları yorgun argın evine döner. Henüz dinlenemeden ihtiyacı olan arkadaşlarının işine koşar, onların montaj, tamir işlerini bitirir.  

İki çocuk babası olan Kerim, her yıl Türkiye'ye tatile gider, memleketi Denizli ve Antalya derken tekrar Viyana’ya döner. Alışmış olduğu aynı tempoyla çalışmaya devam eder. İşyerinde de sevilir. İş arkadaşları montaj içinde Kerim ile işe çıkmak isterler. 

Yazının Devamı